Kapalıçarşı’dan şekerpare aldım, sıcacık tutuyor

Haftalardır yazılıp çiziliyor, Kapalıçarşı bir dönüşüm sürecinde. Esnaf uzun zamandır bu işin sadece turistlerle yürümeyeceğini, İstanbullulara da ihtiyacı olduğunu anlamış bulunuyor.

Buna karşılık şehirde yaşayanlar için Kapalıçarşı, hálá alışveriş yapılacak adresler arasında değil. Daha çok Nuruosmaniye’den Beyazıt’a çıkmanın kestirme yolu, şehir veya yurtdışından gelen eş dostu gezdirme rotası olarak kullanılıyor. Çünkü herkesin kafasındaki imaj belli: Kapalıçarşı’ya gidersen kazıklanırsın.

Oysa sadece burada bulabileceğiniz pek çok ürünü barındırıyor Kapalıçarşı. Örneğin ben her kış başında yün çorap, eldiven, patik almaya buraya gelirim. Anadolu’nun dört bir yanından, geldiği yörenin izlerini, renklerini taşıyan el örgüsü eldiven, patik ve çoraplar bulabilirsiniz. Fiyatları son derece uygundur ve zamanınız varsa dükkan sahibi size uzun uzun Konya ile Sivas’tan gelen örgü işlerini birbirinden nasıl ayırt edebileceğinizi, hangi köyde kadınların değil kahvehanedeki erkeklerin çorap ördüğünü anlatır. Keşke adres de verebilsem, ama her seferinde biraz kaybolarak ve tabelalara pek de aldırmadan alışveriş yaptığım için aklıma gelmiyor. Biraz pazarlık edebildikten sonra hiç de pahalı değil. Artık esnaf da akıllandığından, çok daha makul fiyatlar uyguluyorlar. Tek sıkıntı, hálá dükkan önünden geçenlere laf atmaları, gözünüzün bir şeye takıldığını fark edince, ısrarla içeri davet etmeleri. Keşke insanı kendi haline bıraksalar.

Restorasyondan geçirip, çarşıyı haftada yedi gün açacaklarından bahsediyorlar. Eminim bu da çarşı için çok faydalı olacaktır. Şehirde yaşayan insanlar haftanın 5-6 günü çalıştıktan sonra, ancak pazar günü alışveriş imkanı bulabiliyor ve pazar günü Kapalıçarşı kapalı.

Keşke adres verebilsem dedim ama size bahsedebilmek için özellikle not aldığım bir dükkan var: Eğin Tekstil. Köylü Pazarı da denen, Yağlıkçılar Caddesi, Örücüler Kapısı’nın hemen girişinde, solda. Buradan el dokuması saf pamuktan nevresim takımları, banyodan sonra üzerinizdeki suyun tamamını bir çırpıda emen ve turistik olanlarına hiç benzemeyen peştemaller, bu kadar incesini eminim hiç görmemiş olduğunuz tiril tiril pamuklu gömlekler, havlular alabilirsiniz. Fiyatlar, Keseciler Caddesi ve çevresindeki yeni, modern ve havalı dükkanların neredeyse yarısı kadar. Ben geçen yaz şekerpare diye bir şal almıştım. Şal dediğime bakmayın, boynunuza dolayınca atkı ile fular arası bir şey oluyor. Görünümü bürümcük gibi. Saf yün dokuma ama gösterdiğim hiç kimse inanmadı. Daha çok şile bezine benziyor, yazın serin, kışın sıcacık tutuyor.

TURNACIBAŞI SOKAK’TAKİ KİMONOLAR

İstiklal Caddesi’ni Galatasaray Hamamı’na bağlayan sokağın adı Turnacıbaşı Sokak. Caddeden girince 20 metre ileride solda Kreo Design diye bir dükkan var. Seramik eşyalar satıyor. İki katlı ama ben üst katına hiç çıkmadım. Çünkü daha çok girişteki serisonu ürünlerle ilgileniyorum. Son gittiğimde 100 milyona 50 küsur parça yemek takımı satıyorlardı. Ben 10 milyona kocaman bir salata kasesi aldım. Aynı kase üst katta 25 milyon. Neden indirimli? Çünkü sırında küçük bir çizik var. İçini salatayla doldurunca kim görecek ki? Sakın buradaki her şeyin defolu olduğunu sanmayın, devamı kalmadığı için yarı fiyatına satılan ürünler de var. Kocaman kahve fincanları 2.5, orta boy salata kaseleri 5 milyon. Yanlış hatırlamıyorsam 250 bin liraya küllük gördüm.

Aynı sokakta ilerleyin, hamamı geçin, Yunan Konsolosluğu’na gelmeden, konsoloslukla aynı hizadaki, yeşil kapılı dükkana girin. Tabelası yok ama adı Gardrop. 28A numaralı kapı. İki ay önce açılmış. Sahibi Ayşegül Astan. Gardrop’ta daha çok ihraç fazlası ürünler satılıyor. Ama aralarında işe yaramaz hiçbir şey yok. Ayşegül Hanım hepsini tekstilci arkadaşlarının, yabancı markalar için ürettikleri arasından elleriyle seçmiş.

Gardrop’a daha çok Atlas Pasajı’ndan bıkan, 25 yaş civarındaki insanlar geliyor. Tişört, sweatshirt, jean veya kadife pantolon, ceket, çanta, etek, bluz bulabilirsiniz. Fiyatlar son derece makul. 39 milyona pantolon var. Sweatshirtler 20 milyon civarında.

Burası genç tasarımcılara da açık. Getirin tasarımlarınızı, Ayşegül Hanım onları satılmak üzere, vitrinde güzel bir köşeye koysun.

Ama buradan bahsetmemin asıl nedeni, dükkanın bir köşesinde duran, 100-150 yıllık, 10 tane antika kimono. Hepsi Japonya’dan getirilmiş. Üzerlerinde hálá sandık lekeleri duruyor. Genç kız için olanı, çocuk için olanı, düğün ve resmi törenler için olanı var. Bunları daha çok renklerinden ayırt edebiliyorsunuz. Genç kız kimonoları canlı renklerde oluyor. Bir de kolları diğerlerinden daha uzun. Kadının yaşı ilerledikçe kimononun renkleri de soluyor. Hepsi yüzde yüz ipek ve el boyaması. Fiyatları 490 dolar. Evet, epeyce pahalı. Bugüne kadar ilgilenen çok olmuş ama alan çıkmamış. Bir müşteri ‘Sabahlık için biraz fazla fiyat istemiyor musunuz?’ bile demiş. Gerçi bu, insan nutkunun tutulduğu, uç bir örnek. Satın alırsanız, nasıl giyeceğinizi ve kuşağını nasıl bağlayacağınızı öğretiyorlar. Ama ben olsam bu kadar parayı verdikten sonra çerçeveletir, duvarıma asarım.
Yazarın Tüm Yazıları