“İnsan okuyarak kendini gerçekleştirir” Mehmet Erte kampüste

Güncelleme Tarihi:

“İnsan okuyarak kendini gerçekleştirir” Mehmet Erte kampüste
Oluşturulma Tarihi: Mart 26, 2018 09:45

85. sayımızın İlham sayfasında; Türkiye’de edebiyatın en önemli taşıyıcı kolonlarından biri sayılan Varlık’ın Editörü Mehmet Erte’yle, Türkiye’de edebiyatın izlediği yol, gençlerin edebiyata olan ilgisi ve çok daha fazlasını konuştuğumuz güzel bir sohbet gerçekleştirdik.

Haberin Devamı

Varlık’ta son dönemde, üzerinde çokça tartışmaların yapıldığı dosya konuları dikkat çekiyor. İlk bakışta edebiyat dışı sayılan. Elbette çok uzun bir cevabı gerektirir ama Varlık’ın yayın çizgisini ve bugün geldiği noktayı nasıl özetlersiniz?

Hepimizi ilgilendiren, ilgilendirmesi gereken güncel toplumsal meseleler hakkında dosyalar hazırlıyoruz. Edebiyatı paranteze alıp tek bir alana mahkûm edemeyiz. Varlık, Yaşar Nabi Nayır’ın yönetiminde, 15 Temmuz 1933’te Cumhuriyetimizin kültür varlığı olmak amacıyla yayın hayatına başlamış ve sanattan siyasete geniş bir yelpazede her daim söyleyecek sözü olmuş bir dergi. Kemal Özer’in ardından Haziran 1990’da Varlık dergisi genel yayın yönetmenliğini üstlenen ve bu yıl 22 Ocak’ta hayata gözlerini yuman Enver Ercan, Yaşar Nabi Nayır’ın mirasını çok doğru anlayıp ileriye taşıdı. On beş yıl Enver Ercan’la birlikte çalıştım, sağlığında kendisinin isteğiyle derginin editörü oldum. Onun vefatından sonra adımı genel yayın yönetmeni olarak yazdırmak istemedim; Yaşar Nabi Bey’in kızı, dergimizin imtiyaz sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü Filiz Nayır Deniztekin’in de onayıyla bu unvanı derginin künyesinden kaldırdık. Sanırım ne demek istediğim anlaşılıyor.

Haberin Devamı

Bir ülkede Varlık gibi 85 yıllık bir derginin olması ve yayın hayatını okurlarından aldığı güvenle sürdürmesi hepimiz için büyük şans. Tabii, kabul etmek gerek; 1950’li, 60’lı yıllarda olduğu gibi 2000’lerde de bazı değerli şairler, yazarlar dergimizde hiç görünmemiştir, ama yine de Varlık edebiyatımızın gelişim çizgisini, bulunduğu noktayı izlemek isteyenler için benzersiz bir kaynaktır. Bir müze, tozlu bir arşiv değil, yaşayan, durmaksızın devinen bir kaynak.

 

Birçok yayınevi, birçok yazar ve birçok metin uçuşup duruyor edebiyat dünyasında. Son dönemdeki bu artışı nasıl değerlendiriyorsunuz ve geçmiş dönemlere göre, dijitalleşmeyi de işin içine katarsak, nitelikle ilgili bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

İçinde bulunduğumuz çağa özgü sorunlarla baş edemiyoruz diye, yayıncılık sektörünün büyümesini veya teknolojik yenilikleri nitelikli eserlerin ortaya çıkışını engelleyen bir şeymiş gibi değerlendirirsek geri kafalılık etmiş oluruz. Ancak tüm unsurları aynı oranda ve doğru şekilde gelişmeyen bir yayıncılık sektöründen bahsedebiliriz. Basılan kitap çeşidi ve adedi her yıl artıyor, ama dağıtımda büyük sıkıntılar var ve kitapların raf ömrü, yani kitabevlerinde satışta kaldığı süre gittikçe düşüyor. İnternet sayesinde pek çok konuda bilgiye daha hızlı ve kolay erişiyoruz, ama sosyal medyanın sanıldığının aksine çoğulculuk getirmediğini, insanları tektipleştirdiğini görüyoruz. Dolayısıyla insanlar görünüşte farklı, içerik olarak benzer kitaplara “müşteri” kılınıyor. Sosyal medyada büyüyen yeni kuşağa hitap eden bir kitap yazmak, sokakta büyüyenlere hitap eden bir kitap yazmaktan daha kolay; buna göre yeni bir yazar tipi türedi, politik doğrucu, delikanlı, “kaybeden”, her paragrafta bir aforizma yumurtlayan, vb. Diğer yandan, unutmamalı, günümüzde popüler kültür ürünleri ve eleştirisi aynı kaynaktan üretiliyor, iktidar ve muhalefet de öyle; “Gel beni yerden yere vur ki daha çok güçleneyim,” diyorlar adeta. Bu yüzden her şeyden önce eleştirimizi özgün kılmalıyız.

 

Haberin Devamı

Aslında tüm yayıncıların ve hatta yazarların varlığının ayrılmaz bir parçası okurdur. Çok temel bir şey sormak istiyorum okurla ilgili; telefonların, tabletlerin, oyunların, kısacası dijitalleşmenin köpük keyifleri böylesine vandalca örgütlediği bir kaos iklimde gençler neden okusun?

Tam da belirttiğiniz nedenden ötürü şimdi daha çok, daha iyi okumamız gerekiyor. Kitap, insan oluş sürecimizin değişmez bir yapıtaşı, onu bir kenara bıraktığımızda insanlığımızdan da vazgeçmiş oluruz. Evet, bildiğimiz biçimiyle kitap tarihte yeni sayılır, ancak biçimin önemi bir yere kadar; bir zamanlar ağaç kabukları veya kil tabletler vardı, bugün e-kitapla tanıştık, yarın da başka bir şey olacak, ancak biz hep yazacak, okuyacağız. Yazmak ve okumak birer deneyimdir; ileride belki gelişen teknolojiyle kitapları çiple insan beynine aktarabiliriz, ama böyle yaptığımızda sadece okumak yoluyla elde edilebilen varoluşsal bilgi ve hazdan mahrum kalırız. Sözcüklerin bir araya gelerek sunduğu kopyalanabilir bilgiden değil, okuma deneyimi sırasında insanın içinde doğan ve yalnızca okuyan kişiye özgü olan bilgiden ve bu bilginin ayrılmaz bir parçası olan hazdan bahsediyorum. “Ufkumuzu genişletir” türünden hiçbir faydacı görüşle yeterince açıklanamayacak denli hayati bir meseledir okumak, insan okuyarak kendini gerçekleştirir.

 

Haberin Devamı

“Üniversite, lise öğrencilerinin kendilerine bir kılavuz, reçete sunulmadığında anlatılanı kavrayamadıklarını gördüğümde çok üzülüyorum. Her şeyin bir doğru yolu, kestirmesi var diye düşünüyorlar. Yok. Daha doğrusu bu sizin yolunuz.”

“İnsan okuyarak kendini gerçekleştirir” Mehmet Erte kampüste

Peki gençler nasıl okusun? Yetkin bir okur olma yolunda savrulmak, aslında yolunu bulmaktır belki ama bir önceki soruda da bahsettiğimiz kaos ortamında yetkinliğe erişecek doğru seçeneklere yönelmek de hayli güç. Gençlerin yetkin birer okur olması adına önerebileceğiniz bir okuma yöntemi, düzeni var mı?

İnsanların çoğu kendini gerçekleştirmek değil imaj sahibi olmak istiyor, bunu da her alanda modaya uyarak yapmaya çalışıyorlar. “Hangi tarz seni yüzde yüz yansıtıyor?” diye anketler var, her şey sizin karakterinizi yansıtabileceğiniz bir ürün olarak pazara çıkıyor. Gerçekten bir karakteriniz var mı, konu bu değil, belli ürünleri alarak bir yaşam tarzınızın, karakterinizin olduğu yanılsamasına kapılmanız bekleniyor sizden. Bir şeyler satın aldığınızda siz satın alınmış bir ürüne dönüşüyorsunuz. Piyasa bunun üzerine kurulu. Görünen o ki birçok dergi ve kitap da böyle pazarlanıyor ve çok satıyor. İnsanlar Instagram’da, Facebook’ta her şeyi gösteriyorlar. Gerçek edebiyat eserleri de bu gösterilerde bir ürüne dönüşüyor. Kabaca bahsettiğim bu koşullar hakkında duyarlıysanız, piyasaya yem olmuyorsanız dergi, kitap okurken herhangi bir otoritenin belirleyeceği doğru-yanlış seçenekler yoktur sizin için.

Haberin Devamı

Üniversite, lise öğrencilerinin kendilerine bir kılavuz, reçete sunulmadığında anlatılanı kavrayamadıklarını gördüğümde çok üzülüyorum. Her şeyin bir doğru yolu, kestirmesi var diye düşünüyorlar. Yok. Daha doğrusu bu sizin yolunuz. Dört şıktan birini seçmeyeceksiniz, özgürce dolaşacaksınız. Eleştirmenlerin görüşlerine, kanonlara ilgisiz kalmalı demiyorum, kendi yolunuzda yürürken onlarla da karşılaşacaksınız elbette. Ama bir okur olarak kendi edebiyat tarihinizi siz yazacaksınız.

 

Dergiye gelen yazıları yayımlamak üzere seçerken gözettiğiniz kriterler neler? Gençlerin bu konudaki ilgisi hakkında neler söylersiniz?

Eleştiri/inceleme yazılarını da katarak söylüyorum, edebî metinler gökten tepemize düşmez, bir geleneğin içinde doğar. Yazdıklarını benzersiz görenlerin ruhsal bir rahatsızlığı olduğunu ya da edebiyattan anlamadığını düşünürüm. Denemeyi, şiiri, öyküyü edebiyat geleneğinin içinde yazdığımız için başkalarının bize madde madde kriter bildirmesine ihtiyaç duymayız, zaten elimizde hassas bir tartı vardır, geleneğe bakarak metinlerimizin yolun neresinde olduğunu anlayabiliriz. Bu arada, hep söylediğim bir şey var, tekrar etmek istiyorum: Gelenek, üzerine bir bina kurabileceğimiz düz bir satıh değil, bizi bir binanın katları arasında dolaştıran bir asansör gibidir. Geleneği belirlemek amacıyla geçmişe bakılır genellikle, ama gelenek aracılığıyla geçmiş bugündedir. Sabit, donmuş, tek bir gelenek yoktur, edebî bir türün tarihi aynı anda yaşayan birden çok gelenekten oluşur. Yazmaya yeni başlayanlar öncelikle bu gelenek meselesini idrak etmeli bence, tüm ölçüler orada.

 

Haberin Devamı

“Edebiyatta belli bir noktaya gelmiş kişileri bir ödülle onurlandırmanın elbette önemi var, ama Varlık daha yolun başındakileri desteklemeyi, onları edebiyat dünyasına, okurlara tanıtmayı görev ediniyor.”

“İnsan okuyarak kendini gerçekleştirir” Mehmet Erte kampüste

Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri hakkında da konuşalım. Her yıl edebiyat heveslisi gençlerin akın ettiği, memleketin en önde gelen edebiyat ödüllerinden biri. Yarışmanın anlamı, amacı ve genel çerçevesi hakkında neler söylemek istersiniz?

Ülkemizde yalnızca gençlere verilen en uzun soluklu ödül… Edebiyatta belli bir noktaya gelmiş kişileri bir ödülle onurlandırmanın elbette önemi var, ama Varlık daha yolun başındakileri desteklemeyi, onları edebiyat dünyasına, okurlara tanıtmayı görev ediniyor. Falanca ödülü bu yıl kimin alacağı üzerine az çok tahminde bulunabilirsiniz, ancak Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nin şiir ve öykü dallarında kimlere verileceği her yıl tamamen bir muammadır. Hiçbir dergide metin yayınlamamış bir isim bile ödüle değer görülebilir. Bu da bana çok anlamlı geliyor.

 

Sizin özgün bir edebiyat yolculuğunuz var. Kitaplarınız için kapsamı ayrı, bambaşka bir söyleşi yapmak gerekir elbette. Burada bir soruyla yetineceğim: Siz yazmaya olan ilginizi nasıl keşfettiniz ve sizin için yazmak nasıl bir ihtiyacı gideriyor, ne tür bir boşluğu dolduruyor ya da açıkçası ne işe yarıyor sizin için yazmak?

İlk yazdığım metin bir şiirdi. Çeşme-Ovacık yolunda yürürken gördüğüm bir inek hakkındaydı. Ortaokuldaydım ve kafam çok karışıktı. İneğin sükûneti, bilgece duruşu beni çok etkilemişti, ama ineğin ovanın sessizliğini bozarkenki kaygısı muhteşemdi. Bazı dizelerinde inekle kendimi karşılaştırdığım bu şiiri belki üç günde, belki dört günde bitirdim, hatırlamıyorum, bir yıl geçmeden de yırtıp attım. O metin kafamdaki karmaşayı çözmedi ama karmaşık bir dünyada yaşamaya dair bir şeyleri anlar gibi oldum. Ne o gün ne de bugün için asla anladım diyemem. Yazarken –bana göre– varoluşa dair karanlığı sezer ve başkalarına duyurmak istersiniz, yola çıkmak için yeterli bir şeydir bu.

 

Röportaj: Erkmen Özbıçakçı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!