İki yara, bir yara bandı

Güncelleme Tarihi:

İki yara, bir yara bandı
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 02, 2018 11:23

90. sayımızın İlişki Durumu sayfasında yaralarımızdan konuştuk.

Haberin Devamı

Aynı yaralara bakıyoruz. Aynı yaraların konuştuğu dili kendi yaramıza çeviriyoruz.

Kalbimizden geçeni yolun kenarında indireceğiz ki, bir daha yanlış kalplere sapmasın.

Aklımızdan geçeni müsait bir yerde indireceğiz ki, eve gittiğinde haber versin, aklımız kalmasın.

Bizden geçeni indirmeyeceğiz! Yoldan çıkacağız, bariyerlere çarpacağız, uçurumdan yuvarlanacağız ama bizden geçeni asla sağ salim indirmeyeceğiz!

 

İKİ YARA BİR YARA BANDI

Aynı yaralara bakıyoruz. Aynı yaraların konuştuğu dili kendi yaramıza çeviriyoruz. Yoruluyoruz be kaptan! Neye inandıysak günahını alıyoruz. Durmuyoruz be kaptan! Koşuyoruz… Yaramız ağır, sözümüz hafif, kafamız bozuk, koşuyoruz. Bir durak sonra eve varacakken, bir durak önce inip, yolun kendisine koşuyoruz. Kim bilir, belki bir rüzgar alır romatizma ağrılarımızı, kim bilir bir çakıl taşı yeniden acıtır unutmaya çalıştığımız o anları.

Haberin Devamı

Seninle ben, aynı acıdan geliyoruz. Sen arabesk bir şarkıda hüzünleniyorsun geceye, ben isyanımı bulmaya çalışıyorum radyonun en cızırtılı yerinde. Bir şekilde denk geliyoruz birbirimize. Aslında başka bir zaman diliminde, başka isimlerde karşılaşmanın ne güzel bir umut olabileceği dileğiyle geceden yatıp sabahına uyanmaya çalışıyoruz hayallerimizin. Sahi, neydi senin hayalin? Ne kadarına denk gelmiştin, “keşke olsa” dediklerinin? Sen ancak bir yaraya denk gelirdin. Ben ancak bir yaraya basardım. “Ah” dedin, “burası mı?” dedim, pansuman için musluk suyunu kullandık. Şehrin en kalabalık yerlerinde, en yalnız şarkılara eşlik ettik. Eşlik dedim bak, aynı gök yüzüne bakıp, aynı havayı soluduğumuzu ne çabuk unuttuk değil mi? Çünkü şehir kalabalık, çünkü şehir gürültülü, çünkü şehrin musluklarından akan su aslında senin terk ettiğin yaralarının geçmişi sana kusma biçimi. Şimdi söyle sen, iki yaramız var. Bir yara bandımız. Sarar mı aynı anda bizi?

 

KELİMELERİN KİFAYETİ

Ne çok anlama geliyor sözcükler… Sen ”bir” diyorsun mesela, ben “bin” anlıyorum ondan değil mi? Nasıl çoğalıyoruz konuştukça ve ne çok çoğalıyoruz anlattıkça. Anlattıkça hafifler sanıyordum kelimelerin yükü. Hani bir nebze atarlardı üzerlerindeki anlamı. Olmuyormuş. Anlattıkça çoğalıyormuş acı. Sen bir anlatıyormuşsun acını, karşındaki bin kusuyormuş sana hatırladıklarını. Konuşmayı ne zaman öğrendin sen? 1 yaş? 2 yaş? 1 artı 21? 23 mesela? Kurdun mu hakikaten en doğru cümleni 23 yaşında? Yalanı yok muydu yüklemlerinin? Yüklem dedim bak. Yükleniriz ya hani ona. Yük ekleriz daha da ağır olan anlamına. Yüklem, alır götürür seni en kifayetsiz yerinde hayatın. Oysa özneye takılır gibi yaşarız biz hayatı. Öznedir bizi bir yerden alıp bir başka hikayenin ortasına koyan. Öznedir sorsan söyleyeceğimiz isim. Özneleri öldür! Yüklemleri yüksüz bırak! Kim nasıl yükseliyorsa hayata, orasından tut. Çekebiliyorsan al rüyalarına. Tutamadığın, duyamadığın öznelerin yüklemine koşma. Özne?

Haberin Devamı

Özne bulur kendine bir yüklem nasılsa… Olan, olmayan ne varsa şimdi bırak. Bırak ki, doğru zamanda doğru cümleyi kurabilsin sana düşlerin…

 

"Özneleri öldür! Yüklemleri yüksüz bırak!"

 

RÜYALARIMI BAK SEN

Çıkmıyor… Rüyalarım sana çıkmıyor. Devamı gelmiyor… Rüyalarım, en güzel yerinde filmin, elektriklerin kesilmesi gibi kesiliyor. Kesik… Kesik yarasını bilir misin? Nasıl tuzlu bir sızıdır. Hiçbir acıya benzemez. Kesik, kesik kanar. Sen annenin sütünden kesilirsin, ben senin kesildiğin yerden devam etmek isterim. Ama muhakkak kalır kesiğin kekremsi tadı ağzında. Rüyalarım kesiliyor sana… Dün gece gördüm. İnanmazsın, sana aşık olduğumu söyledim! Hatırlamıyorsun değil mi? Ben de zaten hatırlamayacağını bildiğimden söyledim gitti. Yoksa yapar mıydım bunu kendime? Sen hep söyle istedin belki de. Sessizce, kimse duymadan söyle istedin. Ben de öyle yaptım. Kimse duymadan söyledim sana. Sen bile duymadın. İyi sır tutarım çünkü ben. Bu aşkı da sır diye sana bile söylemedim.

Haberin Devamı

Rüyalarım… Bazen uyandırmıyor güne beni. Bazen öyle devam ediyor ki, gece olup tekrar uyuduğumda kaldığı yerden devam ediyor. Ne anlatmak istiyor?

Bazı rüyalarım devam filmleri gibi 1-2-3-4… Gişesi bol olsun.

 

HAYALLERİNİ KIR

Şimdi o elindeki hayalleri yavaşça yere bırak. Gördün işte, hepsi de gerçek olamayacak kadar güzeldi. Bu kadar kusursuz düşlemeyi nereden öğrendin? Kusur iyidir. Hayallerine küçük kusurlar yerleştir. Bir önceki hayallerinle gitme kimseye. Bu, yeni bir nefes. Bu, yeni biri karşındaki. Bir öncekinin hayalleriyle başlama hayata. Yeni doğan bir bebek gibi ol. Al yanına kendini, öyle git ona. Başka birinin kırıklarıyla alçılama bugünü. Bildiğin ne varsa unut.

Haberin Devamı

Düştün yine değil mi? Bildiğin ne varsa yara aldı. Eli yüzü şişti yine öfkenin. Bir atamadın gitti zaten bu öfkeyi. Oysa ne güzeldin sen. Biz öfkemizi piyasanın koşullarına kusacaktık. Biz öfkemizi dövize bozacaktık. Biz öfkemizi bir sokak arasında kaybettiğimiz çocukluğumuza kusacaktık. Sen ne yaptın? Bir aşktan bir canavar yarattın. Kim sevsin seni böyle? Kimse sevmesin beni diyorsun ya hani. O işler öyle olmuyor işte!

Şimdi o elindeki hayalleri yavaşça kır. Yeni hayaller kurmanın aşığı ol. Geçmiş? O, başka bir günün konusu olsun. Arada açar bakarız. Kır o eski hayallerini. Olmadı. Beceremedim de.

Çığırından çıktı de. Kavgayı, şiddeti seviyordu de. Anlaşamadık ayrıldık de. Kır o eskileri. Önümüz yaz. Ah yaz!

 

Haberin Devamı

"Biz öfkemizi piyasanın koşullarına kusacaktık. Biz öfkemizi dövize bozacaktık. Biz öfkemizi bir sokak arasında kaybettiğimiz çocukluğumuza kusacaktık."

 

MARTILAR

Şimdi sen bir balıkçı teknesiyle sabahın ilk ışıkları vurmadan açıl denize. İçine çek o yosun kokusunu. Ağlarını at açıklara. Yeniden düşle hayallerini. Bekle. Güneş karşıdan doğmaya başladı bile. Bir iki martıyla kavga et. Sonra paylaş onlarla hayallerini. Birlikte uçun gidin nereye gitmek istiyorsanız. Duydun mu? Martıların gülüşünü?

 

Bir gün gel İstanbul’a, seninle vapur sefası yapalım. Çok kışa bırakma ama. Havalar ısındı, şimdi çık gel hatta. Vapurun açık yerinde oturalım. Öyle baksan göğe için açılır. Nasıl süzülüyorlar özgürlüğe. Nasıl kanat çırpıyorlar bir görsen… Uzun uzun susalım. Martıların sesine uzun uzun bakalım. Kısa mesajlar atalım birbirimize. Kendi kısa, anlamı uzun olan mesajlardan. Sonra derin derin yine susalım birbirimize ama hep gülelim olur mu?

Tıpkı bu sabah olduğu gibi. Ben sana sen bana bak. Gülelim geçelim hayata.

 

Aklımdayken söyleyeyim. Aklındayken söyle. Aklına ne geliyorsa söyle.  

 

Yazan: Tuğba Badal

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!