Heyecanlı ve mütevazi bir yıldız adayı: İrfan Özata

Güncelleme Tarihi:

Heyecanlı ve mütevazi bir yıldız adayı: İrfan Özata
Oluşturulma Tarihi: Eylül 24, 2018 09:30

Türkiye’de ve dünya çapında önemli müzisyenlere saksafon ve yan flüt çalıp vokalistlik yaparak müzik kariyerine başlayan şarkıcı ve besteci İrfan Özata ile yaşamı ve müzik kariyeri ile ilgili oldukça keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Haberin Devamı

İrfan Özata’yı kampüs okuyucuları için de tanımak istiyoruz. Kimdir İrfan Özata, neler yapar, müzik dışındaki hayatı nasıl geçer biraz anlatabilir misiniz?

Ordu doğumluyum ama orada çok fazla kalmadım. Babamın tayinleri sebebiyle çok fazla şehir gezdim. Antakya, Hakkari, Balıkesir Bigadiç, Bilecik Söğüt, Manisa Demirci, Bursa, İstanbul ve tabii müzisyenliğim nedeniyle Türkiye’nin birçok yeri. Bursa’da Güzel Sanatlar Lisesi’nde okudum. Daha sonra Bursa Uludağ Üniversitesi’nde okudum ve İstanbul’a gelme kararımı buradayken aldım. Bursa’da yaşadığım dönemde çok fazla yerde çaldım. Okula girdiğim ilk sene bazı mekanlarda çalışmaya başladım. Dokuz on sene boyunca neredeyse her gece çalıştım diyebilirim. Birçok müzik dalını çaldım. Halk Müziği, Sanat Müziği, Arabesk.

Haberin Devamı

Enstrümanlarda asıl branşım yan flüt ve alto saksafon ama biraz gitar, biraz piyano, biraz davul, üflemeli olarak ney, trompet gibi enstrümanları da çalabiliyorum. Yıllarca birçok sanatçıya da bunlarla eşlik ettim. Bunun dışında neler yapıyorsun derseniz, evimin üst katında stüdyom var. Oraya çıkıp enstrüman çalıyorum, şarkı türkü dinliyorum. Bunların yanı sıra devamlı Play Station’da FIFA oynuyorum. ☺

 

Nasıl başladı müzik yolculuğunuz? O gün orada olmasaydım bu hayalim gerçekleşmezdi dediğiniz bir hikayesi var mı yoksa tamamen kendi emeğinizle mi oldu?

Elbette çok emek var geldiğim noktada ama ben Bursa’dan İstanbul’a ilk geldiğimde bazı tedirginliklerim vardı. İstanbul’da nasıl bir müzik hayatı beni bekliyor, burada yer edinebilir miyim gibi. Kafamda bu sorular hep vardı ama Bursa’da olduğum dönemde müzikal anlamda kendimi çok iyi geliştirdiğimi şöyle anladım. İstanbul’a geldikten iki hafta sonra sanatçılarla çalışmaya başladım. Bir gün İstiklal Caddesi’nden Tünel’e gidiyordum. Arkamdan bir el omzuma dokundu. Kafamı çevirdim Fettah Can. Bursa’dan tanışıyorduk kendisiyle ve burada ne yaptığımı sordu. İstanbul’a taşındığımı söyledim. Bursa’da çalıştığım dönemlerde o da bir dönem Bursa’da yaşadığından bazı mekanlarda sahne alıyordu. “Akşam Arnavutköy’de sahne alıyorum, gelsene,” dedi. Benim de akşam başka bir yerde sahnem vardı. Ama haftaya belki gelirim dedim. Akşam çıktığım mekanda işim erken bitti. Sazlarımı toplayıp onun olduğu mekana gittim. Oradaki müzisyenlerle tanıştım. Eğer o gün Fettah Can’la karşılaşmasaydım, şu an hala beraber çalıştığım müzisyenlerle, o kadroyla hemen tanışma fırsatım olmayacaktı belki de. Bundan dolayı İstanbul’a geldikten iki hafta sonra sanatçılarla çalışmaya başladım.

 

Haberin Devamı

Müzik hayatına birçok sanatçıya vokal yaparak başlamışsınız. Sizin için en unutulmaz olan, en çok etkilendiğiniz sanatçı ya da konser hangisiydi?

Aslında hepsinden çok şey öğrendim. Başta Sezen Aksu olmak üzere, Yeni Türkü, Ziynet Sali, Fettah Can, Kutsi, Gökhan Türkmen gibi bir çok sanatçıyla sahne aldım. Müzik yapıyorsanız bir şekilde sizi ya duyuyorlar ya da görüyorlar. Bir sanatçıyla çaldığınız zaman zaten illa ki televizyona çıkıyorsunuz ve sesiniz daha çabuk birilerine ulaşıyor. Bu saydığım isimlerden gerçekten beni en çok etkileyen ve orada onun sahnesinde olmak istediğim sanatçı Sezen Aksu’ydu. Ve Sezen Aksu’yla çalışmaya başladıktan sonra gerçekten şunu gördüm, disiplin, muazzam şekilde şarkı söylemek, inanılmaz bir orkestra. Bu nedenle orada olmaktan kıvanç duyduğum sanatçıların en başında geliyor. Harbiye konserlerinde beraberdik. On günlük provadan sonra konser gecesi Sezen Aksu sahneye ilk çıktığında bütün Harbiye ayağa kalktı ve ben de kalktım. Yanımdaki arkadaş, “Sen kalkma otur,” dedi. İçeriye öyle bir ışık hüzmesi girmişti ki inanılmazdı. O içeri girdiğinde bir anda değişiyorsunuz. Hayal bile edemezdim ama olmuştu. O heyecanımı, o ayağa kalktım ilk anı hiç unutamam.

 

Haberin Devamı

Çocukluk yıllarınız çok gezerek geçmiş. Gezerken gördüğünüz insan çeşitliliği, coğrafyalar şarkılarınıza ilham oldu mu? En çok etkilendiğiniz hangi şehir oldu?

Derler ya hani çok gezen mi bilir çok okuyan mı diye. Gerçekten gezdiğiniz zaman o yörenin insanları başta olmak üzere görüyorsunuz, dokunuyorsunuz, o coğrafyayı hissediyorsunuz. Her yerin bir kokusu vardı benim için. Hakkari’de kaldığım dönemde altı yıl boyunca birçok acıya tanıklık ettim. Belki şarkılarımdaki hüzün oradan geliyordur. Bursa’ya Güzel Sanatlar Lisesi’ne gittiğimde ise hayatım bir anda değişmişti ve çok mutlu bir on sene geçirdim. Mutluluk da buradan geliyor olabilir. Ama elbette profesyonel anlamda okulda okuduğum dönem etkili oldu diyebilirim. Çünkü İstanbul’a geldikten sonra ne kadar hayalin olursa olsun buradaki müzisyenlerin çok iyi olduğunu, daha çok çalışman gerektiğini biliyorsun. Gezdiğim o yerlerden sonra asıl kemikleşme İstanbul’da oldu diyebilirim yani. İrfan Özata asıl burada oldu.

 

Haberin Devamı

Eskiye göre artık alaylıdan çok mektepli şarkıcılar görüyoruz, özellikle yeni jenerasyon bu konuda hayli hırslı. Bu değişimi neye bağlıyorsunuz?

Aslında bu Türkiye’deki eğitimin yükseldiğini gösteriyor bize. Ben hem okudum hem çalıştım. Ne kadar okursanız okuyun, o notaları ne kadar doğru okursanız okuyun isterseniz müzik dehası olun, sahneye hiç çıkmadıysanız, sahne tozu dediklerini hiç yutmadıysanız şaşırırsınız. Bu nedenle alaylı olmak da bambaşka bir şeydir. Alaylı olanlar da zamanla nota okuyabilmenin ne kadar önemli olduğunu anladılar. Eskiden konsere çıkmadan önce bize verilen yirmi şarkıyı çalışmak saatler alırken, nota bilmeye başladıktan sonra bu süre daha da kısalıyor. Zamanı daha efektif kullanabiliyorsunuz.

 

Haberin Devamı

“Devamlı beste yapıp üreten biriyim ama müzikteki suslar gibi insanların da bazen susması gerektiğini düşündüğümden iki yıl kadar ara vermiştim. Biraz kendimi dinledim, biraz müziği.”

Heyecanlı ve mütevazi bir yıldız adayı: İrfan Özata

Yeni bir çalışmanız var. Biraz da bundan bahsedelim. Ne zaman dinleyeceğiniz, kimlerle çalıştınız? Önümüzdeki yeni projeleriniz neler?

Son şarkı/single “Dünyanın En Güzel Günü” çıkalı neredeyse bir ay oldu. Aslında şarkı bundan iki sene önce ortaya çıktı ama aranje çalışmaları bir yıl sürdü. Biraz ince eleyip sık dokuyan bir adam olduğumdan içime sinene kadar denerim. Yaptığım besteyi son bir ayda yedi kere değiştirdim mesela. Ne zaman kendimi iyi duyduysam o zaman tamam dedim. Sözlerini Yazgın Kaçak yazdı, bestesini ben yaptım. Aranjesini Can Ata Yılmaz yaptı. Yazgın Kaçak’la daha önceden de çok fazla şarkı yapmıştık zaten. Can Ata Yılmaz ise çok genç olmasına rağmen çok başarılı bir şekilde geliyor. Eskiden Sony Music ile çalışıyordum. Devamlı beste yapıp üreten biriyim ama müzikteki suslar gibi insanların da bazen susması gerektiğini düşündüğümden iki yıl kadar ara vermiştim. Biraz kendimi dinledim, biraz müziği. Şimdi ise Ozan Çolakoğlu’nun şirketi Ozinga Music’e geçtim. Ozan Ağabey Türkiye’nin en büyük müzisyenlerinden biri ve o da bu şarkıyı dinlediğinde bize inandı. Şarkı çıktığı ilk günden itibaren artarak dinlenmeye devam etti. Zaten benim şarkılarımın böyle bir özelliği vardır. Sonraki günlerde, ilk çıktığı zamanlara göre daha fazla dinlenir. Sosyal medyadan da olumlu dönüşler alıyorum ve bu da beni çok mutlu ediyor. Önümüzdeki günlerde de elbette sahne çalışmaları olacak. Bunları düzenli olarak sosyal medya hesaplarımdan paylaşıyorum. Bunun dışında Ozan Çolakoğlu ile on şarkılık yeni bir albüme başladık. Sanırım 2019 başlarında dinleyicilerle buluşacağız.

Düzenli olarak ise iki yıldır her Cuma Cumartesi Bursa’da, Çarşamba günleri ise Aydın’da sahne alıyorum.

 

En büyük hayalim dediğiniz projeniz var mı?

Sanırım bütün şarkıcıların en büyük hayali olan benim de en büyük hayalim, Harbiye Açık Hava’da konser vermek. Ama çok büyük bir mekanda, şarkılarımı sevenlerle birlikte söyleyerek çok büyük bir konser vermek de en büyük hayallerimden biri. Bir diğer hayalim ise yıllardır enstrüman çalıyorum ve bununla ilgili bir enstrümantal albüm çıkarmak istiyorum.

 

Peki, “En büyük hayalim … ile düet yapmak” dediğiniz bir şarkıcı var mı ya da yaptınız mı bunu?

Günseli Deniz diye bir arkadaşım var. Daha önce de bir şarkı çıkarmıştı. Biz Gökhan Şahin’le birlikte bir şarkı yapmıştık. Günseli şarkımızı okudu ve düet yapalım mı dedi. Onunla düet yaptık ve birkaç ay içinde o da çıkacak. Bunun dışında elbette Sezen Aksu ile sahnede düet yapmayı çok isterim. Aslında onunla ilgili de şöyle bir anım oldu. Sezen Aksu konserinden önce provalarda bir on şarkıyı birbirine bağlayacak şekilde söylememiz gerekiyordu. Şarkıları ben söyledim, Sezen Aksu’ya ve orkestraya gönderildi. Sezen Aksu çok beğenmiş sesimin tonunu. Konser öncesinde gelip bu şarkıları kim söyledi diye sordu. Aykut Gürel de beni gösterdi. “Gel oğlum buraya,” dedi ve biz 17 parçayı provada birlikte söyledik. Bir şekilde hayalimi yakaladım diyebilirim. İnanılmaz bir gündü, Dünyanın En Güzel Günü’ydü diyebilirim.

 

Türk Pop müziğinde neredeyse hep aynı müzisyenlerin aynı isimlerle çalıştığını görüyoruz. Bu nedenle de benzer işler çıkmaya başladı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir şarkıcının hep aynı müzisyenle çalışmasının avantajlı/dezavantajlı yanları nelerdir? Ve o müzisyenin başka müzisyenlere şans vermemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sonuçta kapılarında yatmaya hazır çok fazla genç yetenek var ama onlar popüler isimlerin dışına çıkmıyor gibi görünüyor.

Biz dünyadaki müziğin alt yapılarını takip ediyoruz. Bizde bir şarkı iyi çıkış yaptığı zaman herkes söz yazarlarına bestecilere gidip aynı şarkıyı ya da o şarkının bir benzeri şarkıyı yapmalarını istiyorlar. Bu benim de başıma geldi. İsim verip, şarkıyı söyleyip, ben de bu şarkıdan istiyorum diyorlar. Aslında böyle bir şey yok. Bu yanlış bir yol ama insanlar yukardakilerin yolundan giderlerse başarılı olacaklarını düşünüyorlar. Oysa herkes kendi yolunu çizse daha güzel olacak diye düşünüyorum. Piyasa da buna göre şekilleniyor. Üç yıl boyunca neredeyse aynı şarkıları dinliyoruz. Bir kişi parladığında ve o parlayan kişiyi bulduklarında onlar için altın yumurtlayan tavuk oluyor. Ve onunla yıllarca çalışıyorlar. Sonra aynı kişiyle bir şarkı daha yapıp tutmadığında değişikliğe gidiyorlar.

 

Bir röportajınızda “Şarkı söylemek kendimi en iyi ifade ettiğim araçlardan birisidir. Hatta şu an röportaj cevaplamak yerine şarkı söyler misiniz diye sorsanız daha rahat ederdim.” demişsiniz. Mesela şu an röportaj yapmak yerine hangi şarkıyla kendinizi anlatmak isterdiniz?

Dünyanın En Güzel Günü şarkısını. Çok zor günlük hayatta böyle röportajlar vermek. ☺

 

“Her insanın bir şekilde aynı olduğuna inanıyorum. Sadece doğduğu yerin ve ona verilen eğitimin farklı olduğunu düşünüyorum. O nedenle bu hayatta her şeye saygı duyuyorum. İnsana, ağaca, kediye, oturduğum koltuğa da masaya da.”

Heyecanlı ve mütevazi bir yıldız adayı: İrfan Özata

Sosyal medyayla aranız nasıl? Mesela yeni bir çalışmanız olduğunda ya da keyif almak için şarkı söylemek istediğiniz dinleyicilerinizle buradan paylaşıyor musunuz? Ve en çok merak edilen sorulardan biri, gelen mesajlarınızın hepsini okuyor musunuz?

Bundan on sene önce Youtube’a ilk şarkı yükleyenlerden biri de benim. Ah Mazi diye bir şarkıydı ve hala dinleniyor. Sosyal medyanın gücü çok büyük. Youtube bu anlamda en güçlü mecra ama Instagram’ın gücü de yadsınamaz. Bir kere pratik. Kısa versiyonlarla kitlelere ulaşabiliyorsunuz. Ben de aktif olarak kullanıyorum zaten.

Gelen tüm mesajları okuyup cevaplıyorum diyebilirim Buna yazanlar da şaşırıyor ama genelde cevap vermeye çalışıyorum. Her insanın bir şekilde aynı olduğuna inanıyorum. Sadece doğduğu yerin ve ona verilen eğitimin farklı olduğunu düşünüyorum. O nedenle bu hayatta her şeye saygı duyuyorum. İnsana, ağaca, kediye, oturduğum koltuğa da masaya da. O mesajlara cevap verilmesi gerektiğini düşünüyorum ama sanatçı kimliğimden dolayı ortada yanıtlar vermek zorunda kalıyorum.

 

Son olarak, müzik hayatına yeni adım atmış, kariyerini bu yönde ilerletmek isteyen genç okuyucularımıza en büyük öneriniz ne olur?

Müziğe aşıksanız öncelikle bunu para için yapmamalarını öneririm. Ben de bu mesleğe flüt çalarak başladım ve dört sene boyunca günde dokuz saat evden hiç çıkmayarak çalıştım. Hatta çaldığım enstrümanlar flüt gibi üflemeli enstrümanlar olduğundan çok fazla ses çıkarıyorlar diye evdekiler ve apartmandakiler rahatsız olmasın diye kendimce çözüm bulmuştum. Evdeki bir gardrobun içindeki yatakları anneme çıkarttırdım ve oraya girerek sadece bir lamba eşliğinde ve kendime yaptığım içecekle her gün prova yaptım. Hem çekingen bir adam olduğumdan hem de insanlar rahatsız olmasın diye o dolaptan neredeyse hiç çıkmıyordum. Bunun bir stüdyoda olması gerekiyordu aslında ama o dönem olamadı. Anlatmak istediğim, bazen imkanları kendiniz yaratabiliyorsunuz. Hiç iş seçmeden çalıştım. Bu bazen bir pub oldu, bazen bir düğün oldu. Sezen Aksu’nun sahnesinden çıkıp başka bir barda, üstelik oradan aldığım paranın yarısı kadar olmayan bir para olmasına rağmen çalmak söylemek için gittim. Sezen Aksu’nun sahnesinde “İrfan Bey kulağınıza hangi melodiyi istiyorsunuz” diye davranırlarken oradan çıkıp monitörü olmayan bir barda da sahne aldığım oluyordu. Mütevazi olmamız gerekiyor. Bu nedenle hiç iş ayırt etmedim. Ama şu an herkes bir şekilde kısa yoldan köşeyi dönmek istiyor. Maddi kaygılar her zaman hayatımızda olacak ama imkanları biz yaratabiliriz bir şekilde.Kendinizi ispatladıktan sonra ise zaten para kazanmaya başlayacaksınız. Bu iş sanatla ilgili. Para kaygısıyla yapacaksanız bu sanat olmaktan çıkıyor. Önceliğinizin bu olmasını dilerim.

Röportaj: Tuğba Badal

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!