Kalp krizi esnasında ne yapalım

Her kriz gibi kalp krizi de aslında “Ben geliyorum” der. Ama öncü işaretler çoğu zaman ciddiye alınmaz; göğsünüze aniden ve şiddetli bir ağrı saplanınca aklınız başınıza gelir.

Haberin Devamı

Yine de iş işten geçmiş değildir. Yeter ki bilinçli olun ve elinizi çabuk tutun. Kardiyoloji Uzmanı Dr. Murat Kınıkoğlu böyle bir durumda yapılacakları şöyle özetledi...

DAHA önceden kalp hastalığı tanısı almış kişiler, göğüslerindeki sıkıntı hissinin beş dakikayı geçmesi halinde hemen hastaneye gitmeleri gerektiğini (en azından doktorlarına haber vermeleri gerektiğini) bilirler. Kalp damarından kaynaklanan göğüs sıkıntısının beş on dakikadan fazla sürmesi, damarda ciddi bir tıkanıklık olduğunu bir diğer deyimle “kalp krizinin başladığını” gösterir. Böyle bir durumda yapılması gerekenler şunlar:

İşte o can kurtaran adımlar

Kalp krizinden şüphelenmeniz halinde ilk yapacağınız iş hemen bir aspirin çiğnemek olmalıdır. Normal aspirin veya bebek aspirini veya her gün aldığınız düşük doz aspirin tabletlerinden ikisini birden çiğneyebilirsiniz. Ağrınızın beş dakika içinde geçmemesi halinde doktorunuz size daha önceden verdiği dil altı ilacı kullanabilirsiniz.
Muhtemelen ağrı ile birlikte bulantınız da vardır bu yüzden canınız bir şey yemek istemeyecektir. Gene de eşin dostun tavsiyesi ile (kesin tanı konulana kadar) bir şey yiyip içmeyin.
Yürümek, koşmak, “gazım var çıkarırsam rahatlarım” diyerek odada dolaşmak doğru değildir. Oturun veya ayaklarınız biraz yukarı kaldırarak uzanıp istirahat edin. Bu esnada yakınlarınızın sizi daha önceden belirlediğiniz, 24 saat koroner anjiyografi ve balon/stent işlemi yapma kapasitesine sahip hastaneye bir an önce ulaştırmak için hazırlık yapması, örneğin bir ambulans çağırması iyi olur.

Unutmayın, her saniye önemli

Ambulansın gecikeceğini düşünüyorsanız vakit kaybetmemek için kendi imkânlarınızla bir arabayla hastaneye ulaşmayı deneyebilirsiniz. (Buna karşın, ambulans sirenlerini çalarak diğer araçlardan daha hızlı gidip bu açığı kapayabilir. Ambulanstaki doktorun müdahale imkânı da göz önünde tutulmalıdır.) Sonuç olarak evinizin bulunduğu semte, trafiğin durumuna, hastaneye uzaklığınıza göre ambulans çağırma veya bir taksiye atlayıp hemen gitme kararını siz kendiniz vereceksiniz. Geçen yıl gazetelerde Bostancıda bisikletten düşüp yattığı yerde bir saat ambulans beklediği için vefat eden emekli profesörle ilgili bir haber okumuştum. Birisi arabaya atıp hastaneye yetiştirseydi büyük ihtimalle yaşayacaktı. Bunları kalp krizinde bir an önce hastaneye ulaşmanın çok önemli olduğunu vurgulamak için yazdım.

Ölüm riski her yarım saatte artar

Kalp krizi vakalarında, ağrı başladıktan sonraki ilk iki saat içinde hastaneye ulaşmanız halinde (ne kadar erken ulaşırsanız o kadar iyi olur) tıkanan damarınız, balon ve stent uygulanarak kalpte kalıcı hasar oluşmadan açılabilir. Her yarım saatlik gecikme ölüm oranının % 8 artmasına neden olur. Büyük şehirlerimizde yaşayanların hangi hastanelerden bu imkânı alabileceklerini önceden bilmeleri ve acil bir durumda hemen o hastaneye yönlenmeleri önemlidir. Ev alırken, çarşıya, pazara yakınlığını, hava alanına mesafesini düşündüğünüz kadar acil bir durumda hastaneye ulaşım imkânını da düşünün. Kalp damar hastasıysanız, hangi hastaneye hangi yolla ulaşacağınızın önceden planını yapın.

Son bir not olarak; daralmış kalp damarlarının by-pass, stent gibi işlemlere gerek kalmadan, uygun bir diyet, düzenli spor ve ilaç tedavisi ile açılabildiğini hatırlatmak istiyorum. Hepimizin önceliği, sağlıklı günlerimizde beslenmemize dikkat ederek, düzenli spor yaparak, kolesterol, şeker ve tansiyonumuzu düşük tutarak kalp krizi geçirmemek olmalıdır.” (*) Dr. Murat Kınıkoğlu’na teşekkürler.

Obezitenin faturası ağır

ŞİŞMANLIK problemi “21. yüzyılın felaketi” gibi tanımlanıyor. Şişmanlık sonucu ortaya çıkan hastalıklarda neredeyse salgın hızında bir artış var. Dünya sağlık örgütü verilerine bakılırsa diyabet hastalığı son yıllardaki hızı ile bulaşıcı hastalıklarla yarışacak bir yaygınlık kazandı. Yani obezite sorunu, adına “kronik hastalıklar” dediğimiz pek çok önemli sağlık sorununu tetikleyiveriyor. Şişmanlık ya da kilo fazlalığı sorunu olanlarda özellikle diyabet ve hipertansiyon sık görülüyor. Çoğu obezde kan yağları da artıyor. Yani tam bir “dörtlü çete” ortaya çıkıyor ki bu ekibe “mahşerin 4 atlısı” diyenler var.Çetenin temel hedefi damarlar. Özellikle de kalp, beyin, göz ve böbrek damarları oluyor. Bu listeye kanser sıklığında artmayı, kalça ve diz eklemlerinde artriti, safra kesesi taşlarını da eklemek lazım. Kısacası kilo sorunu ve özellikle obezitenin faturası oldukça kabarık!

Hipertansiyonda hedef ne olmalı

HİPERTANSİYON bir hastalık değil ama çok ciddi tehlikeli bir sağlıksızlık işareti ve önemli bir “damar hastalığı risk faktörü.” 140/90’ın üzerindeki değerlerin mutlaka ama mutlaka düşürülmesi ve kontrol altına alınması gerekiyor. Prensip olarak “kontrol” sözcüğünü kullanabilmek için kan basıncını 135/85’in altında tutmuş olmanız lazım ama daha düşük değerlerin sözü edildiği özel bazı durumlar da var: Mesela şeker hastalarında, böbrek fonksiyon bozukluğu olan böbrek hastalarında, ilerlemiş aterosklerozu olanlarda hatta obezlerde bu rakamın 130/80’in altına indirmek lazım.

Tansiyonu düşürmek tek başına yetmez

HİPERTANSİYONLULARIN çoğunda başka sağlık sorunlarının da olduğu gösterildi. Hipertansiyonluların %20’sinde sorunun yalnızca kan basıncı yüksekliği olduğunu gösteren çalışmalar var. Kalan %80’de hipertansiyona şunlardan biri veya birkaçı eşlik ediyor: İnsülin direnci, metabolik sendrom, glukoz tolerans bozukluğu veya şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği, ürik asit yüksekliği, iyi kolesterol azlığı ve/veya trigliserid fazlalığı, fazla kiloluluk ya da obezite.

Kartopu etkisine dikkat

Bir örnek vermek gerekirse hipertansiyonluların en az üçte birinde kolesterol yüksekliği var. Ayrıca, fazla kilolu -göbekli- hipertansiyonluların yarıdan fazlası metabolik sendromlu. Yaklaşık beş hipertansiyondan birinde tokluk şekeri yüksekliği var. bu bilgilerden çıkarılması gereken sonuç şu: Hipertansiyon ile birlikte olan ve birbirini tetikleyen, “kartopu etkisi” yaratarak birbirini şiddetlendiren ve toplam riski arttıran bu faktörlerin tümünü birlikte değerlendirmek lazım.

Çok LDL mi az HDL mi

KOLESTEROL yüksekliği ile kalp damar hastalığı arasında doğrudan bir bağlantı var. Bu bağlantı LDL kolesterol yüksekliği için de HDL kolesterolü azlığı için de geçerli. Hangisinin daha önemli olduğuna gelince...
Elimizdeki veriler LDL (kötü) kolesterol yüksekliğinin çok önemli olduğunu gösteriyor ve eğer yüksekse azaltılmasının koroner aterosklerozdan korunma ve tedavide anahtar rol oynadığını doğruluyor. Bazen bu da yeterli olmuyor, yüksek LDL kolesterol düzeyi azaltılsa da hastaların bazılarında kalp damar hastalığı ilerleyişini sürdürüyor. Bu nedenle HDL (iyi) kolesterolün azlığını da dikkate almak gerekiyor. Çünkü HDL kolesterol kandaki fazla LDL’yi karaciğere geri taşıyarak adeta bir “çöpçü” gibi çalışıyor.

Bir önemli nokta daha

Ayrıca trombosit (pıhtılaşma hücreleri) kümeleşmesini engelleyici ve akyuvarların damar duvarına tutunmasını engelleyici hatta damar düz kas hücrelerinin büyümesini ve damar genişleten nitrik oksit yapımını çoğaltıcı yararı da var. Kısacası yüksek LDL kadar düşük HDL’ye de dikkat! Önemli bir nokta da şu: LDL’si normal olmasına rağmen sadece HDL’si düşük olan ve çok erken yaşlarda koroner arter hastalığına yakalananlar var. Bunlarda gizli ya ada açık şişmanlık, hipertansiyon, diyabet, trigliserid yüksekliği, ürik asit fazlalığı gibi problemlere sık rastlanıyor ki bunların tamamı zaten ciddi birer damar düşmanı. Benim düşüncem şu: LDL kolesterol konusunda gösterdiğimiz duyarlılığı HDL kolesterol için de göstermemiz lazım.

Yazarın Tüm Yazıları