Kalanlar için elden düşme defolu, dediler

Hürriyet'in ünlü şair yazarı Özdemir İnce, son 5 yılın sıralamasında dünyanın en iyi 4'üncü takımı olan G.Saray'ı araştırdı.

Ancak mütevazı Lucescu, basının yorumuyla ‘mutfak artıkları, yerlisi defolu, ecnebisi elden düşme malzeme’den bir başka mucize takım yarattı. Bu takım şimdi hem ligde, hem Avrupa'da iddialı.

Galatasaray, 2000 yılında UEFA ve Süper Kupa’yı kazandıktan sonra tam 11 asını peşpeşe kaybetti. Önce İmpatarator Fatih Terim, sonra Hagi gibi bir dev ayrıldı. Spor basını, takımı yerden yere vuruyordu.

Önce teknik direktör Fatih Terim ile Hakan Şükür ayrıldı takımdan. Fatih Terim ithal olmayan, Türk futbolcusunun karakterine uygun bir futbol anlayışı yaratmış; kendi yöntemiyle Galatasaray'ı üst üste dört kez Türkiye şampiyonu yapmış, dünyanın en parlak futbol adamlarından biriydi. Üstelik kimsenin hayal bile edemediği bir şey yapmış, aynı takımla UEFA kupasını kazanmıştı.

Hakan Şükür neredeyse bir takıma bedel, dünyanın en iyi 9 numaralarından biriydi.

‘‘Anka Kuşu’’ can çekişmeye başlamıştı, ne olacaktı Galatasaray'ın hali?

Üstelik, görünüş olarak Fatih Terim'in asla yerini tutamayacak bir Rumen çalıştırıcı getirilmişti. Zavallı Lucescu, Hagi'nin elinde oyuncak olacaktı... Galatasaray, Fatih Terim'in öğrettiği futbolu unutup sıradanlaşacaktı...

VE SÜPER KUPA

Öngörülerin ilk bölümü gerçekleşmedi: Galatasaray, Real Madrid'i Monaco'da altın golle yenip Süper Kupa'yı kazanıverdi.

Herkes şaşırdı. Galiba şu Lucescu futboldan biraz anlıyordu. Ama hiç kimse adamcağızın biyografisini merak etmedi.

Galatasaray, bu karizma yoksunu adamla, geçen yıl benzersiz bir başarıya ulaştı ve Şampiyon Kulüpler Kupası'nda çeyrek final oynadı. Şansı biraz yaver gitseydi, yarı final de, final de oynayabilirdi.

Aynı takım, Fenerbahçe'nin 3 puan gerisinde Türkiye Ligi ikincisi oldu. Özellikle birinci devrenin sonunda biraz dikkatli olsaydı, şampiyon bile olabilirdi.

Lucescu'ya hálá güvenilmiyordu. Romen, Fatih Terim'in mirasını yiyordu, onun oyun mimarisini bozmadığı için başarı kazanmıştı.

GEMİ BATIYOR MUYDU

Bütün bunlar olurken Galatasaray'ın iflas ettiği, çok kötü yönetildiği, futbolcuların paralarını alamadığı yazılıyordu. Dahası -doğru ya da yanlış- futbolcuların Yeniçeriler gibi kazan kaldırdığı dedikoduları yansıyordu basına. Galatasaray gemisi batıyor muydu? Galiba batıyordu. Çare: Faruk Süren ve ekibi yönetimden ayrıldı, yerine Mehmet Cansun ekibi geldi. Hedef: Mart 2002'ye kadar borçları en aza indirmek ve yeni seçime gitmekti.

Bu arada Hagi futbolu bıraktı. Okan ile Emre bedavaya Inter'e gitti. Onları Fatih Akyel izledi. Popescu, Taffarel, Jardel, Ümit, Marcio, Ahmet... Hakan'la birlikte tam 11 futbolcu.

Geriye şanlı Galatasaray'ın yedekleri kalmıştı. Sergen ve Ayhan gibi çaptan düşmüş ‘erken emekli’ futbolcular. Avrupa ve Güney Amerika'dan ‘sınıf dışı’ isimsiz futbolcular...

Borçlar dizi geçmiş boğaz hizasına çıkmış... İcralar... Bankalar... Üstelik, yıldız futbolcuları satarak borçların bir bölümünü kapatacağını uman Yönetim'in eline elma şekerinin sapından başka bir şey geçmemişti.

Beceriksiz Lucescu geçen yıl ‘mucize takım’ sayesinde paçayı kurtarmıştı. Şimdi boyunun ölçüsünü alacaktı. Galatasaray'ı 2001 yılında yıkım ve bozgun bekliyordu.

Özellikle futbol bilginleri böyle düşünüyordu. Galatasaraylılar için için ağlıyordu.

Beklenenlerin, temenni edilenlerin hiçbiri olmadı. Lucescu, mutfak artıklarından, yerlisi defolu, ecnebisi elden düşme malzemeden bir başka mucize takım yarattı. Bu takım şu anda bir puan farkla Fenerbahçe'nin önünde lig lideri, Şampiyonlar Ligi'nde ikinci eleme turuna kaldı; 8'i A, 2'si Ümit Milli takımında 10 futbolcu milli. Ayrıca Milli Takım'da 6 eski Galatasaraylı. Bu kazandan 16 milli futbolcu.

Yukarda yazdıklarım spor kamuoyunun ve futbol bilginlerinin düşünceleri. Olumsuz sıfatlar da... Benim gibi sıradan bir futbolsevere göre, kuşkusuz, Kaptan Bülent, Ergün, Suat, Emre Áşık, Vedat, Hasan Şaş, Arif, Hakan Ünsal giden futbolculardan daha aşağı değil... İsimsiz yabancıların hiç de kötü futbolcular olmadıkları anlaşılıyor. Evet, insanlar haklı, Sergen'deki değişim çok çarpıcı... Beşiktaş'tan gelen Ayhan'da da Sergen benzeri olumlu dönüşümler göze çarpıyor.

Evet, dedikleri gibi bir mucize var: Gerçi gerekli malzeme iyi-kötü vardı ama bunca kısa zamanda bu helva nasıl yapıldı?

Helvanın nasıl yapıldığını yerinde görmek üzere Florya Metin Oktay tesislerine gitmek gerek. Brüksel'deki NATO Merkezi'ne kolayca girebilirsiniz ama Florya'nın kapısından girmek kolay değil. Olağanüstü güvenlik önlemleri alınmış. Pırıl pırıl, temiz, göz kamaştırıcı bir kompleks... İnsanlar, bir tapınak keşişleri gibi sessiz, genç sporcular da öyle...

İki Cim Bom öyküsü

Katmandu pazarında UEFA muhabbeti

Reklamcı Turan Başartan, eşiyle Nepal'de Katmandu'nun küçük bir pazarında dolaşırken, 60 yaşlarında dişleri dökülmüş bir kadınla pazarlık ediyordu. Kadın, 20 dolarlık fiyatı 2 dolara indirdikten sonra sonru: Hangi ülkedensiniz?

Başartan, ‘‘Türkiye’’ diye yanıt verince.

Kadın gülümsemeyerek devam etti:

Şu UEFA kupasını alan G.Saray'ın ülkesi mi?

Kosta Rika'da taksi şoförü

Gazeteci Mustafa Sağlamer, geçen yıl Güney Amerika ülkesi Kosta Rika'da yaşadığı ilginç Galatasaray anısını şöyle anlattı:

‘‘Eşimle birlikte takside giderken, konuşmalarımız şoförün dikkatini çekti. Bize dönüp ‘‘Nerelisiniz?’’ diye sordu.

Türkiye deyince, şöyle dedi:

- Haberiniz olsun. Galatasaray bu akşam Milan'la oynuyor ama maalesef Ergun sakat.

Anka: Küllerinden doğan mucizevi kuş

Efsanelerdeki dev kuş Anka ölümsüzlük sembolü. Batı dillerine Phoneix olarak geçen Anka, 500 yaşında kendisine bir yuva kurar. Sonra yuvayı tutuşturur ve alevlerin arasında yok olur. Sonra da alevlerin içinden mucizevi bir biçimde doğar, babasının küllerini bir yumurta içinde Mısır Güneş Tanrısı Ra'nın tapınağındaki sunağın üstüne bırakır.

Lucescu’ya göre Galatasaray

Zenginleri yenen yoksul Doğu takımı

CAN ALICI

soruyu takımın ‘Maestro’su, Mircea Lucescu'ya soruyorum:

‘‘Şampiyon takımın neredeyse tümünü yitirdiniz, 11 oyuncu. Muzaffer takımın yedekleriyle ve adı-sanı belli olmayan yabancılarla güçlü bir takım yarattınız. Başarınızı ‘mucize' olarak nitelendirmiyorum, ama bu başarının altında yatan gerçekler nelerdir’’’

LUCESCU:
İlkin güven söz konusu. Gidenler gitti. Geri kalanlara da güveniyordum. Geçen yıl çoğu yedek durumda olsalar da her zaman savaşmaya hazırdılar, kendilerini her maçta oynayacak şekilde hazır tutmuştum. Ayrıca rekabet ortamı da vardı. Geçen yıl, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadığımız sürede, 3-4 gün aralıklarla maç oynadığımız için, sayısız sorunlar çıkıyordu. Türkiye liglerinde bütün takımlar bizi yenmek istiyorlardı. Bu yüzden bize karşı çok sert oynuyorlardı. Dolayısıyla her maçta 4-5 oyuncumu kaybediyordum. Bunun sonucu olarak Şampiyonlar Ligi'nde bazı maçları 4-5, bazılarını 6-7 oyuncudan yoksun, yedeklerle oynadım. Bu nedenle, her oyuncuyu istim üzerinde tuttum. Oyuncular gittiler, ben, kendilerini sevmeme karşın gidenlerin ardından ağlayacak biri değilim. Önemli olan gelecekte ne yapılması gerektiğini önceden bilmek. Ben biliyordum.

BİZİ CİDDİYE ALMIYORLAR

Güven vardı. İkinci olarak da çalışmak gerekiyordu. Hazırlık döneminde iyi çalıştık, 9 maç yaptık, ki normal sezonda iki aylık bir süredir bu. Maç+antrenman, antrenman +maç... Kısa zamanda savaşan bir takım yaratmam gerekiyordu. İyi bir program, iyi bir hazırlık dönemi ile savaşkan bir takım yarattık. Galatasaray'da yaşamak için Galatasaray'ın ruhuna, Galatasaraylılık zihniyetine nüfuz etmek, girmek gerekir. Bu savaşçının, arslanın ruhu ve zihniyetidir. Gidenlerin düzeyine çıkınca, istediğimiz savaşçılığı gösterince, iyi sonuçlar aldılar. Galatasaray sadece kendisini değil, aynı zamanda Türkiye'yi ve İslam dünyasını, hatta Balkanları, Romenleri, Bulgarları ve Doğu'yu temsil ediyor. Büyükleri, zenginleri yenen bir yoksullar takımı.

Dikkat ederseniz, üç yıllık bunca başarıdan sonra, Avrupa'da Galatararay'ın büyük bir takım olduğunu söylerler, ama iş şans vermeye gelince 50'de 1 şans verirler. Roma, Barcelona, Liverpool grubunda bizi en zayıf kabul ediyorlar. Çünkü en iyi oyuncularını kaybetti, maddi durumu iyi değil, oyuncuları tanınmamış, eski yedekler... Bizi ciddiye almıyorlar sanki. İşte bizim gücümüz buradan geliyor. Bu, bir ‘Mucize’ değil, doğal bir gelişim.

YARIN: ESKİ CİMBOM, YENİSİNİ YENEBİLİR Mİ?
Yazarın Tüm Yazıları