Kadın düşmanı yine sahnede

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geçen hafta yayınladığı insan hakları raporunun Türkiye bölümünde kadınlara karşı işlenen namus ve ayrımcılık suçları da yer alıyordu.

Aynı Türkiye gibi, Pakistan’dan Mısır’a birçok ülkede işlenen namus cinayetleri de genişçe yer tutuyordu. Tamam, bunların hepsi doğru. Ama şu da doğru; ABD, şu anda dünya çapında kadının insan haklarını iyileştirmek için harcanan her çabayı baltalıyor. Kadınların global eşitliği için BM’de geçen pazartesi başlayan Pekin+10 konferansında ABD inanılmaz bir çıkış yaptı. Kadına karşı şiddeti önlemek, eğitim hakkını teslim etmek, siyasi katılımını ve ekonomik eşitliğini sağlamak için 1995 Pekin Zirvesi’nde alınan kararları bloke etti. ABD’nin şartı şuydu: Önce BM kürtajı kınasın.

Bush’un tek amacı var, dünyadaki her kadını kürtaj hakkından men etmek. Hiç kimsenin kadınları kürtaja zorlamak gibi bir niyeti olmadığı halde, Bush Yönetimi iktidara geldiğinden beri, kadınlarla ilgili her global girişimin ardında ‘kürtaj yeniği’ arıyor. Önce, işin içinde kürtaj da var diyerek, BM Nüfus Fonu’na verdiği katkı payını çekiyor, aile planlama programlarını engelliyor. Şimdi de kadının insan hakları alanında çığır açan 1995 tarihli Pekin Kadın Zirvesi’nde alınan kararları baltalıyor. Gerekçe yine kürtaj.

Olay geçen pazartesi BM’de başlayan Pekin+10 konferansında patladı. Kadının statüsüyle ilgili BM komisyonu, Pekin bildirisine desteği teyit etmek ve kararların hayata geçirilmesi için yeniden çağrıda bulunmak amacıyla kısa bir bildiri taslağı hazırladı. Ancak konferanstaki ABD temsilcisi, kadının eşitliğine tek şartla destek vereceğini açıkladı: Kürtajın bir hak olmaktan çıkarılması koşuluyla. Bu büyük bir şoktu, çünkü Vatikan dışında ABD’nin pozisyonunu savunan yoktu. İran gibi muhafazakar ülkelerin bile ‘kadının üreme hakları’na bir itirazı bulunmuyordu. Ancak ABD’ye göre kadının üreme hakkı kürtajı da içeriyordu ve kürtajın kınanması gerekiyordu.

PEKİN KRİTERLERİ

ABD, kürtaj takıntısı uğruna kadının insan hakları sürecine dinamit koydu.

Oysa Türkiye dahil birçok ülkede sivil toplum kuruluşları, kadına karşı şiddetin ve ayrımcılığın önlenmesi alanında mücadele verirken, Pekin Zirvesi’nden çıkan kararlardan güç aldılar. Örneğin yeni Türk Ceza Yasası’nda elde edilen, namus cinayetlerine verilen cezanın ağırlaştırılması gibi kazanımlar, büyük ölçüde Pekin Zirvesi’nin ürünü.

1995 yılında, ABD de dahil 189 ülkenin imzaladığı Pekin Bildirisi kadın hakları açısından tabu olan birçok alanda suskunluk perdesini parçalıyordu. Evlilikte tecavüz, zorla evlendirme, namus suçları gibi ‘özel’ denilen aile içi fiillerin adı konularak suç kabul ediliyordu. Hükümetler yasalar çıkararak bu suçlara son vermekle yükümlü kılınmıştı.

Ancak şimdi ABD, Bill Clinton döneminde 188 ülkeyle birlikte imzaladığı kadın hakları bildirgesinden 180 derecelik bir dönüş yapıyordu. Geçen kasım seçimini, kürtaj ve eşcinsellik karşıtı propagandayla kazanan George W.Bush Yönetimi’nin BM’deki bu tavrı büyük tepki yarattı. AB ülkeleri ve dünyanın dört bir yanından 150 kadar sivil toplum örgütü, ABD’yi kınayan bir bildiri yayınladılar.

Aslında Pekin Bildirisi, üreme sağlığı hizmetlerine kürtajı dahil etmiyor ve kimsenin ‘kürtaj hakkı’ diye yeni bir evrensel norm yaratma niyeti bulunmuyor. Türkiye dahil, diğer ülkelerin temsilcileri Pekin platformunun bütün ülkelere kürtajı yasal kılmak için zemin hazırladığını, ancak bunun bir zorlama olmadığını söylüyor. ABD’nin sunduğu değişiklik önergesinin ise kürtaj yasağı için bir zorlama olabileceği düşünülüyor.

BU HEDEFLER FUZULİ Mİ

Pekin Zirvesi’nin yeni milenyum için belirlediği hedefler şunlardı: Yoksulluğun 2015 yılına kadar yarı yarıya azaltılması, kadınların ilköğretimden yararlandırılması, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, bebek ölümlerinin azaltılması, kadın sağlığının iyileştirilmesi.

Şimdi Bush Yönetimi kürtaj uğruna bütün bu hedefleri fuzuli sayıyor. Üstelik bu pozisyonu teröre karşı açtığı savaşa da aykırı düşüyor. BM’ye danışmanlık yapan Columbia Üniversitesi ekonomistlerinden Prof. Jeffrey Sachs şu uyarıda bulunuyor: ‘ABD şunu anlamalıdır, yoksul ülkelere sırt çevirmek Washington’ın güvenlik planlarını ve teröre karşı savaş hedefini altüst edebilir. Yoksulluğun ortadan kaldırılması, artık hem ABD, hem de diğer ülkeler açısından ulusal güvenlik stratejisinin bir parçasıdır.’
Yazarın Tüm Yazıları