Kaçıran üzülür

Afrika Uluslar Kupası’nın çeyrek finalinde Fildişi Sahilleri, Kamerun’u penaltılarla eledi. Drogba, Eto’o’ya karşı 2.raundu da aldı. Bu maçı kaçıranlar, benzer bir heyecanı Chelsea-Barça maçlarında yakalayabilir.

CUMARTESİ günü Afrika Uluslar Kupası’nda müthiş bir çeyrek final maçı vardı: Kamerun-Fildişi Sahilleri. Eurosport’un yayınladığı maçın 90 dakikası, uzatmaları, iki takımın yenişmesine yetmedi.

Penaltı atışlarında da denge bir türlü bozulamadı. Bütün futbolcular -kaleciler dahil- penaltı atışlarını kullandıktan sonra sıra yeniden başa döndü.

Sıranın başında kimler vardı peki? Kamerun’un golcüsü, yani Barcelona’nın şu anda en fazla gol atan oyuncusu Eto’o idi. Fildişi Sahilleri’nin golcüsü ise, Chelsea’nin süper yeteneklerinden Drogba... Bu iki golcü, cumartesi gecesi ne ilk kez karşılaştı, ne de son kez. Ama hikaye gerçekten enteresan. Bundan birkaç ay önce Kamerun ve Fildişi Sahilleri, Dünya Kupası’na katılabilmek için karşılaşmıştı.

Maçın son dakikasında Kamerun penaltı atışı kazanmış, ancak gole çeviremeyerek dramatik bir şekilde 2006 vizesini Fildişi’ne kaptırmıştı.

İki takım Afrika Uluslar Kupası’nın çeyrek finalinde eşleşince herkes "Kamerun için intikam vakti!" diye düşündü.

Ancak, Eto’o penaltıyı kaçırdı, Drogba attı ve yarı finale yükselen Fildişi Sahilleri oldu. Yani bir yerde şu anda dünya futbolunun iki süper oyuncusunun yakın zamandaki ikinci randevusundan da Drogba sevinerek ayrıldı. Bu iki yıldızı yakın gelecekte tekrar karşılıklı oynarken seyredeceğiz. Malumunuz, Chelsea ve Barcelona, Şampiyonlar Ligi’nde eşleşti.

Geçen sezonki Chelsea-Barcelona eşleşmesinde -Ronaldinho’nun olağanüstü eforuna rağmen- Drogba’nın takımı Chelsea gülmüştü.

Bu iki yıldızın kapışmalarını takip edin mutlaka. Kamerun-Fildişi Sahilleri maçlarını kaçırmış olanlar, son yılların en heyecanlı "yıldız savaşları"nı Chelsea-Barça maçlarında yakalasınlar. Kaçıran üzülür, öyle söyleyeyim.

Gaz pedalı gibi taraftar

BEŞİKTAŞ-G.Birliği maçından önce yapılan çekimlerde, Beşiktaşlı bir taraftar dikkatimi çekti. Çocuk irisiyle genç arasında bir yerdeki eleman, tribünde güzel bir yere tezgah kurmuş, geleni geçeni gaza getiriyordu. Önce Beşiktaş’ta da forma giymiş olan Ali Cansun’u yakaladı: "Ali ağbi, Beşiktaş’ın ekmeğini yedin. Bugün sakın gol atma, ne olursun ağbi..."

Ali Cansun "Söz veremem" dedi gülerek.

Acar taraftar bu kez gözüne maçın hakemini kestirdi: "Allah rızası için hocam, size güveniyorum... Hocam, kırmızı kartı unut, Kartal aşkına hocam..." Hakem de gülüp geçti. Haftanın en sempatik görüntüsüydü...

Git yüzünü yıka!

TELEGOL ekibi Ali Şen’le canlı bağlantı kurmuş, G.Saray’ın kampanyasını konuşmakta. Ali Şen’de problem yok da stüdyodakiler bir anda ortadan kayboluyor. Stüdyonun ışıkları gitmiş vaziyette. Programın moderatörü bir şey söylemek gerektiğinin farkında... Durumu şu cümleyle kurtarıyor: "Sayın seyirciler stüdyo ışıklarımızda bir arıza oldu; biz de belirmeye başlayacağız birazdan..."

Aslında Telegol’de daha enteresan hadiseler de yaşandı. Adnan Aybaba, Ziya Şengül’e dönerek "Gökmen Ağbi’yle sen Liverpool ile Bayern Münih’te oynasaydınız, biz burada bile oturamazdık" dedi.

"Geç saat oldu, herhalde bir tek ben anlamamışımdır"
derken, moderatör "Ben de ne demek istediğini anlamadım" diyerek yüreğime su serpti.

Alpay ve normal

TÜRKİYE-İsviçre maçından sonraki olaylar nedeniyle alacağımız cezalar belli oldu olacak. Alpay’ın cezası kesin diyorlar, bilemem. Fakat bu konu geçen hafta Serhat Ulueren’in hazırladığı ve Star’da ekrana gelen programda yeniden gündemdeydi. Çünkü konuk Fatih Terim’di.

Terim, Alpay’ın İsviçre maçı öncesinde İstiklal Marşı’nı söylerkenki yüz ifadesi için "Hırslı söylese problem, hırslı söylemese başka problem..." dedi.

Esas mesele de burada zaten. "Normal" dediğimiz bir şey var. Adı üstünde "normal" davranmak, abartmamak, olması gerektiği gibi yapmak niye kimsenin aklına gelmiyor. Maç stresiyle gerilmiş olabilir ama o sırada sahada olmasının en büyük nedeni mesleğinin profesyonel futbolcu olması.

Alpay’ın dışında kalan futbolcular normal normal İstiklal Marşı okuyor; onlar daha mı az seviyor ülkelerini yani. Normali ıskalayınca, olmuyor işte, olamıyor...

Sergen’i hapse koymak lazım!

SERGEN Yalçın, memleket sınırları içinde yetişen en yetenekli futbolculardan biri. Beşiktaş formasını ilk giydiği sezondan itibaren seyrediyorum Sergen’i. Futbolu için 10 üstünden 10 verirsem, meslek ahlakı açısından da 1,5’tan 2 filan alır benden herhalde.

Sergen’e kızmamın sebebi (Aslında kızdığım filan yok, lafın gelişi), bütün futbolseverlerle aynı. Geçen hafta içinde kupa maçında attığı golü görünce "Sergen’i hapse tıkmak lazım" dedim.

Sergen, yeteneğinin 100’de biri kadar meslek ahlakına sahip olsaydı, şu anda Türkiye, Portekiz’deki Avrupa Kupası’nda da, Almanya’daki Dünya Kupası’nda da vardı.

Sergen Yalçın’ın heykeli Beşiktaş’ta uygun bir yere dikilmişti. Sergen, yurtdışında en uzun süre, en iyi kulüplerde oynamış ve en başarılı olmuş Türk futbolcusuydu. Bir futbolcunun klüpler düzeyinde hayalini kurabileceği bütün kupaları almış, büyük de bir servete sahip olmuştu.

"Bana koş diyorlar... Koşunca yoruluyorum kardeşim" gibi efsane bir cümle kurmuş olan Sergen futbolu ancak 1-2 yıl daha oynar. Ne kadar yazık aslında. Sergen’e düşen, son demlerinde bu büyük yeteneğini en üst seviyede sergilemektir artık. Ama bu da zaman içinde çok konuşulmuştu değil mi?...
Yazarın Tüm Yazıları