Kaçıran kalmasın

Radikal Gazetesi, birkaç gündür "The Best Of Haydar Dümen" başlığı altında, Haydar Dümen’in Posta gazetesindeki köşesinde okur mektuplarına verdiği cevaplardan seçmelerin yer aldığı bir yazı dizisi yayımlıyor.

Çok da iyi ediyor.

Hakikaten faydalı bir iş.

Posta’da kaçıran Radikal’de yakalasın. Hatta bir bir bütün gazeteler yapmalı bunu ki kaçıran kalmasın.

Vallahi ciddiyim.

"Türkiye’nin seks hayatı" ile ilgili bir tez hazırlamaya kalksanız en az bir yıl sürer.

Sorular hazırlayacak, denekler bulacak, konuşturacaksınız, falan filan.

Oysa tez hazır olarak ayağınıza gelmiş durumda.

Hem birine bir şey sormaya kalktığınızda, özellikle bu konularda, doğru cevap almanız mümkün değildir. Kimse gerçeği söylemez. Oysa burada adam gönüllü olarak kalkmış derdini anlatıyor. Yani söyledikleri gerçeğin ta kendisi.

Mi acaba?

İnsanın içine kurt düşmüyor da değil.

"Sevgilim ağzıma boşaldı, hamile kalır mıyım?" diye soran bir kız hakikaten samimi midir mesela...

Yoksa başta Haydar Dümen olmak üzere hepimizle dalga mı geçmektedir?

Fakat geçenlerde bir doktorun anlattığı, kadının göbek deliğinden ilişkiye girmeye çalışan çifti hatırlayınca...

Yıllarca Güzin Abla’ya gelen mektuplara da inanmamıştık.

Fakat hadi o zaman devir o devirdi. Bugünün gençlerinin hálá o bilgisizlikle yazıyor olmaları... Ağlanası bir durum değil mi sizce de?

İnsanın "Ben neredeyim, kim bunlar!" diye uyanası ve işi gücü bırakıp inzivaya çekilesi geliyor.

Haydar Dümen’in misal "Erkekleri sadece cinsel bir alet olarak görüyorum" diyen okuruna "Erkekleri cinsel alet gibi gördüğünü onlar bilseler herhalde sinsi sinsi bunun bedelini sana ödetirler ’Alet neymiş gör bakalım’ derler" şeklinde cevap vermesi de yurdum insanından umudunu kesmesinden belki de.

Kime karşı edepli olsun adam?

Kime ciddi ciddi uzman diliyle cevaplar versin?

Halk arasında sıkça kullanılan bir laf vardır. Tencere-kapak uygunluğunun belden aşağı ifade ediliş biçimi diyeyim. Aslında konunun mana ve ehemmiyetine çok uygun düşecek şimdi ama hani ne derler... "Terbiyem müsaade etmez!"

Külotun rengi şart mıdır?

Ne zamandır beni rahatsız eden bir durum var.

Şu Gamze Özçelik hadisesi.

Duruşmalar daha doğrusu.

Kadın tecavüze uğradığını ispat etmeye çalışıyor.

Bilmemkaç aydır.

O kendini nasıl hissediyor bilmiyorum ama ben neredeyse "Lanet olsun kalsın!" diye bağıracağım onun adına.

Her gün gazetelerde o malûm cep telefonu görüntülerini aratmayacak detaylar. Bir o tarafın bir bu tarafın avukatı tarafından dile getirilen.

Olay her ne ise geçti lakin bu geçmiyor, bitmiyor. Gökhan Demirkol’la olaydan önceki beraberliklerinde yaşadıkları en mahrem şeylere kadar hepsi ortada.

Ben okuyamıyorum şahsen.

Rahatsız oluyorum.

Bir insanın bu kadar çırılçıplak bırakılmasına dayanamıyorum.

Bu da bir nevi tecavüze uğramak değil mi sizce de?

Gizli süremez mi bu duruşmalar?

Benim korkum şu: Türkiye’de tecavüze uğrayan kadınlar, sanki kendi suçlarıymış gibi, başlarına geleni anlatmaktan yana değiller zaten.

Daha da ürkmezler mi bunları okudukça?

Şart mıdır her şeyin böyle ortaya dökülüp saçılması?

O gün kadının üzerinde ne renk külot olduğunu bütün Türkiye’nin bilmesi davanın selameti açısından gerekli midir yoksa?

Bir anlasam...

MIŞ MUŞ

 Kadın sporculara artık ádet günü sorulmayacakmış.

Reklamların etkisi olmuştur mutlaka. Hani kızlar ha bire "Her günkü gibiyiz" deyip atlayıp zıplıyorlar ya.

 Haliç’te buharlı gemiyle nostaljik geziler başlıyormuş.

Bugünkü vapurlar için üzülmeyelim demek!.. 100 sene sonra binip gezebileceğiz çok şükür!

 Yapılan araştırmada, sadakat ve aşk sembolü olarak bilinen kuğuların aslında sadık olmadığı anlaşılmış.

Eyvah! Son emsal de gitti desenize!

 Alman kadınları Türk erkeği tercih ediyormuş.

"Görünüşe aldanmak" onlarda da var demek.
Yazarın Tüm Yazıları