İzmir’in dünyaya açılan kapısı Fransızlar’a emanet

YÜZDE 40’ı halka açık bir şirket olan TAV Havalimanları’nın yüzde 38’i Fransa’da üç havalimanı işleticisi konumunda bulunan Aeroport de Paris (ADP) Grubu’na satıldı.

Haberin Devamı

Bu satış ile şirkette en büyük hissedar konumuna gelen ADP Grubu, aynı zamanda TAV İnşaat’ın da yüzde 49 hissesinin sahibi oldu. Satış miktarı olarak 923 milyon dolarlık bir miktar telaffuz edildi. Doğrudan yabancı sermaye girişi olarak çok önemli bir rakam olan 923 milyon dolar, aslında ülkemizde yaratılan katma değerin el değiştirmesi gibi de algılanmalı. Bu birleşme ile yılda 88 milyon yolcuya hizmet veren ADP Grubu ile 55 milyon yolcuya hizmet veren TAV Grubu büyük bir sinerji yaratmayı amaçlıyor. Tabii bu sinerjiden İzmir de nasibini alacak. Bildiğiniz üzere bir süre önce TAV; Adnan Menderes Havalimanı İç Hatlar Terminali’nin yenilenme ihalesini almıştı. Birkaç yıldır sadece dış hatlar terminalini işleten TAV, bir süre önce yaklaşık 1 milyar dolarlık yatırım ile İzmir’in Türkiye’ye ve dünyaya açılan kapısını işletmeye talip olmuştu. İzmir ile ilgili yatırımların sık sık dile getirildiği bugünlerde ADP-TAV evliliği EXPO 2020 adaylığımız açısından da bize avantaj kazandırması yönüyle çok önemli. Zira EXPO 2020 süresince şehrimize en önemli ulaşımı sağlayacak havayollarına ADP-TAV evsahipliği yapacak.

Haberin Devamı

Her nekadar Fransa ile sözde Ermeni soykırımı iddaları ve inkar yasası ile ilgili sorunlarımız gündeme geliyorsa da; Fransızlar’ın ülkemize olan ilgileri hız kesmiyor. Fırsatın fazlasıyla var olduğu ekonomimizde, tüm yabancılar gibi Fransız yatırımcılar da yer almaya çalışıyor. Burada önemli olan abartmadan, ama akılcı bir politika ile bu bağların kurularak daha etkin hale getirilmesi. Bunun yansımaları, mutlaka Fransa’nın iç politik hayatında da yer bulacak ve etkili olacaktır. Ekonomik çıkarlar sözkonusu olunca, galiba politik görüşler teferruat olarak kalıyor..

Kriz mi var, yoksa piyasada para mı yok?

Son aylarda piyasalarda belirgin bir sıkıntı yaşanıyor. Bu sıkıntı ile birlikte kriz söylemlerini duyduğumuzu da söylemeden geçemeyeceğim. Birçok kişi üstü kapalı bir kriz ile ilgili yorumlarda bulunuyor.
Piyasadaki sıkışıklığın nedeni kriz mi, yoksa para arzındaki daralma mı? Merkez Bankası verilerine göre 1 Ocak-24 Şubat arasında dolaşımdaki ve mevduattaki rakkamlarda ciddi düşmeler var. Para sistemlerinde M1 adı verilen; dolaşımdaki para ile TL ve yabancı paranın vadesiz mevduatından oluşan para miktarında 55 günlük süreçte yüzde 7.55’lik bir azalma sözkonusu. Dolaşımdaki para yüzde 3.7 azalırken, vadesiz TL mevduatında yüzde 11.58, yabancı vadesiz mevduatta ise yüzde 5.45’lik bir düşüş sözkonusu. Bir adım ileri gidersek M1 ile birlikte vadeli TL ve yabancı mevduattan oluşan M2’de de bir azalma görülüyor. Vadeli mevduatlardaki azalma belki vadesiz kadar değil ama, bütün bunlar daralan ekonomik konjonktürün de göstergeleri. Ekonomide belirgin bir frenleme olduğu inşaat, otomotiv ve perakende gibi lokomotif sektörlerdeki durgunluktan da fark ediliyor.
Ekonominin dinamiklerinden biri olarak kabul edilen vadeli evrak (çek-senet) kullanımında da düşüş yaşanıyor. Bunun ana sebeplerinin başında bankaların çek uygulamalarındaki hassasiyeti ve gündemde olan yeni çek kanunu. Maliye ve Çalışma Bakanlığı’nın geçen sene yaptığı vergi ve SGK barışının ödemeleri de piyasayı sıkıştıran önemli etkenlerden. Firmalar mevcut vergi ve sigorta ödemelerinin üzerine bir de geçmişin borcunu ödemekte zorlanınca, ortaya krizi andıran paraya sıkışmış para piyasaları çıkıyor.

Yazarın Tüm Yazıları