İzleyici mi ‘işçi’ mi?

BU hafta yazılar Strasbourg'dan. Avrupa Konseyi'nin ‘‘Değişen Teknoloji karşısında ne olacak bu sınır ötesi Avrupa Televizyon Sözleşmesi'nin hali’’ ya da ‘‘Internetten sonra Avrupa'da sınır mı kaldı?’’ başlıklarıyla tanımlayabileceğim uzmanlar toplantısındayım.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Prof. Dr. Korkmaz Alemdar, RTÜK üyesi Doç. Dr. Zakir Avşar, RTÜK Uluslararası İlişkiler Daire Başkanı Şebnem Bilget ve aynı bölümden uzman Nuran Yardımcı ile beraberim.

Toplantıda tartışılan konular şunlar: Değişen teknoloji karşısında ‘‘bilgi hizmetleri’’ ya da multimedya uygulamalarını düzenlemek için yeni bir sözleşme mi hazırlanmalı, yoksa eski sınırötesi televizyon sözleşmesi genişletilmeli mi? Avrupa kültürünü ve ülke kimliklerini ABD kültüründen korumak için program kotaları koymalı mı? Program kotaları uygulamanın bir nedeni de ekonomik olabilir mi? Avrupa'nın program ithalat-ihracat dengesini düşünme zorunluluğumuz yok mu? ‘‘Biri Bizi Gözetliyor’’ türü programlar insan onurunu ayaklar altına alıyor mu? Bu tür programlar izleyiciyi ‘‘işçi’’ haline getirdi. Bunun sonuçları ne olabilir? Digital yayıncılıkla birlikte neyin program neyin reklam olduğu iyice çorbaya döndü, nasıl düzenleriz?

Anlayacağınız Avrupa Konseyi, bu toplantıda ‘‘Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi’’ni değiştirmenin altlığını yapıyor. İşin güzel tarafı da RTÜK'ün Türkiye'nin görüşlerini iletmek üzere iyi bir ekiple bu tartışmaların içinde yer alması. Şebnem Bilget'in daimi komite içindeki yerine, ağırlığına tüm ülke delegelerini kucaklayan tavrına hayran oldum desem yeri.

Bir de Noel arefesinde Strasbourg'a hayran oldum. Şehri, Noel Baba için görücüye çıkarmışlar sanki. Renkli ışıklarla süslenen evler, çam ağaçları, çiçekler... Çok heyecan verici. Ve de çok çalışmam lazım çoook!


Kulaktan kulağa tetikleme


HAZIR KART
reklamındaki öykü, bayıltma noktasına gelmişti ki, işin içine çok ama çok yerinde bir kararla Tarkan sokuldu. İki haftadır Türkiye birbirine ‘‘Reklamda Tarkan'ı gördün mü?’’ diye soruyor. Alın size reklamın kulaktan kulağa iletişimi tetikleme etkisi. Tahminim, Tarkan-Özgür Kız- Kıskanç aşık üçgeni hálá ‘‘Cin Ali’’ çağrışımlarından tam olarak kurtulamayan Hazır Kart'ı ‘‘özgürlük’’ çağrışımlarına daha fazla yaklaştırabilir. Size bir şey söyleyeyim mi, hani ikinci filmde gemide askerler vardı ya, o askerlerden biri aslında Tarkan'dı. Ne dersiniz. Bu öyküyü gönderip oyuna katılsam mı? Hediyesi neydi ya! (* * * * *)

TUKAŞ'ın 40. yıl reklamı tam anlamıyla ‘‘Ne buldunsa koy!’’ reklamı olmuş. Çok şey söylendiği için, hiçbir şey söylenemiyor. Konservenin, eğitimle bilgiyle ne alakası var, anlayana aşkolsun. Tukaş'cığım 40 yıldır tüketici çok değişti. Reklamın tek hedefi vardır, tüketici. Bu doğru. Ama sizin kafanızdaki değil, orada, dışarıdaki gerçek tüketici kuşaktan, kuşağa hızla değişen tüketici... (* *)

HAYAT sizin. Kontrolü kimde? Ford Focus iyi felsefe yapmış değil mi? Aslına bakarsanız konsept ‘‘ben özgürüm’’ konsepti, sadece bu yiğidin yoğurdu yemesi farklı. Kızcağız bütün kadınlar adına ‘‘biz erkeklerin kölesi olmayız’’ demek için oldukça zor bir yol seçiyor. Neyseki İingiltere'de ‘‘Hayır’’ demek için iki harf yetiyor. Allah muhafaza reklamın bir de Türkiye versiyonunu çektiklerini düşünebiliyor musunuz... Bir depo benzin yetmezdi! Reklamın müziği, kızımız, öykü sevimli, bir de adam biraz daha az ‘‘şabalak’’ olsaydı... (* * *)


Bayram'a Kent bakışı


KENT
Şeker'in önümüzdeki bayram için yeni bir reklam filmi çektiği haberini okuyunca şöyle bir irkildim. Türkiye'yi yine elde mendil, iki gözü iki çeşme ağlatacaklar diye düşündüm.

Filmi izledim. İlk tepkim ‘‘Dağ fare doğurmuş’’ oldu. Tanımlama yerindeyse yeni film biraz ucunda kalmış. Bu kez filmimiz huzur evinde geçiyor. Önce, süslenmekte olan birkaç huzurevi müdavimini görüyoruz. Sonra ‘‘bekledim yolunu’’ şarkısı, duygu yükünü yaratmak üzere hep birlikte söyleniyor, daha sonra onları ziyarete gelen gençler görülüyor.

Geçen yıl Kent'in aynı taktik anlayışla yaptığı ‘‘tüyleri diken diken eden’’ reklamına şiddetle karşı çıkmış, sonunda bu reklamın ‘‘Kent’’ markasına ‘‘yaşlı’’ çağrışımlar katacağını söylemiştim. Yeni reklamda duyguları harekete geçirmek için kontrollü gidilmiş. Böyle olmasına rağmen ben yine de bayramlara yaşlının gözünden sahip çıkan bu yaklaşımı doğru bulmuyorum. ‘‘Bayrama sahip çıkmak’’ bir şekerleme markası için iyi bir tavır, ancak bakış açısını daha gençleştirmekte ve insanlara bayramın sevincini yaşatmakta fayda var. Reklamı insanlar sevebilir ama bayram 3 gün ve geri kalan günlerde, insanların kendilerini gerçeklerle yüzleştiren Kent'i reddetmeleri için çok nedenleri olabilir.


Çekirgelik


Okuyuculardan bol miktarda var, kıt olan düşünenler.

Harriet Martineau
Yazarın Tüm Yazıları