İstanbul Park’ta seyirci olmak

Güncelleme Tarihi:

İstanbul Park’ta seyirci olmak
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 14, 2008 00:00

Biz gazeteciler gerçekten de şanslı insanlarmışız. Tamam zaman zaman bizlerin de bazı şikayetleri olur ama bizler gerçekten de şanslı insanlarmışız.

Bunu bu yıl dördüncü kez düzenlenen ve daha önceki üç yılında akredite olmuş bir gazeteci olarak izlediğim Petrol Ofisi Türkiye Grand Prix’sinin seyirci olarak izlediğim dördüncü yarışında çok daha iyi anladım. İnsanların yüzlerce YTL ödeyerek gittikleri İstanbul Park Pisti’nde böylelikle seyircilerin neler yaşadığını da bir gazeteci olarak anlamış oldum. Zaten yarışı bol bol okudunuz, dilerseniz şimdi de bir seyirci gözünden dinleyin.

Bu yılda alnımızın akıyla Formula 1 Dünya Şampiyonası’na ev sahipliği yaptık. Çok şükür organizasyon bildiğimiz gibi kazasız belasız sona erdi ve herkes mutlu, mesut bir şekilde evlerinde dev organizasyonun altından başarıyla kalkmış olmanın mutluluğunu sürüyor. Bakıldığında 3 milyar kişinin takip ettiği bu organizasyonu düzenlemek göründüğü kadar kolay bir iş değil. Sadece yolları düşündüğünüzde bile piste gider o kadar çok farklı yer var ki, inanılmaz. Her yerden farklı bir yol İstanbul Park Pisti’ne çıkıyor. Bu yolları kontrol etmek benim için İstanbul’da bir tane köprü kapandığında iki yakanın trafiğini kontrol etmekten bile daha zor. Hele hele buna birde çoğu Türk insanın (birazda bu sene bol olan Bulgarların) sabırsızlığı eklendiğinde durum iyice zorlaşıyor.

BU YIL SEYİRCİ OLDUM

İlk olarak 2005 yılında düzenlemeye başladığımız ve başarıyla dördüncü yılını da geride bıraktığımız Formula 1 Dünya Şampiyonası’nın en önemli ayaklarından olan Petrol Ofisi Türkiye Grand Prix’sine daha önceki yıllarda hep gazeteci olarak katılmıştım. Piste gitmek için kullandığım aracıma değerini çok daha iyi anladığım "medya" çıkarmasını yapıştırarak ya da edindiğin VIP giriş ayrıcalığını kullanarak hiç trafiğe takılmadan ulaşıyordum. Hatta otomobilimi park ettiğim medya park alanından neredeyse 5 dakikada bir padok alanına kadar da ring seferler yapılıyor ve lüks minibüslerle piste ulaştırılıyorduk. Piste en yakın bölgelerden birine konumlandırılan medya park alanının bakımı da hiç fena değildi hani. İşte bu şaşalı üç yılın ardından bu yıl yarışa akredite olmuş bir gazeteci olarak değil, seyircilerin neler yaşadığını görmek ve onlarla daha yakın olabilmek için seyirci olarak katıldım.

GİDİŞ GERÇEKTEN MÜTHİŞTİ

11 Mayıs Pazar günü saat 11.00’de İstanbul İkitelli’de bulunan Hürriyet Medya Towers binasından Sabiha Gökçen havaalanına oldukça yakın olan İstanbul Park Pisti’ne doğru yola çıktım. Açık olan yollar, neredeyse hiç bekleme yapmadan geldiğim İstanbul Park’taki müthiş bir atmosfer ilk izlenimlerimin gerçekten de etkileyici olmasını sağladı. Hatta seyircilerin geçtiğimiz yıllarda neden bu kadar abartılı bir şekilde yol ve otopark sorunundan söz ettiklerine bile bir anlam veremedim. Pisten içeriye adımımı atmamın ardından bir otopark bulabilme macerası başladı. Gerçekten de doğru dürüst bir yönlendirme ya da tribünlere göre ayrımı yapılmış bir otopark olmadığı için aracımı park etmekte oldukça zorlandım. Hatta görevlilere her nereye park edebilirim sorusunu sorduğumda sürekli olarak daha ileriye cevabını almam çok ilginçti. Eşim ile birlikte sonunda bizi kabul eden bir alan bularak aracımızı bıraktık ve ana tribünden oldukça uzakta olmamıza rağmen belediye otobüsleri tarafından düzenlenen ring hattı ile tribünün önüne geldik. Otoparkta yazan "yerlere yanan sigara atmayın" lafına ise ilk başta bir anlam verememiştik. Fakat otoparka girdiğimizde otların diz boyunda olduğunu ve kendimizi bir tarlada hissettiğimizi de belirtmeden geçemeyeceğim.

BİR KAHVE İÇİN 20 DAKİKA

İlk olarak bir aramadan geçtikten sonra ana tribünün en önemli ayrıcalığı olan Formula 1 kampına geldik. Elbette burada dikkatimden kaçmayan bir olay 25 bin kişi kapasitesine sahip olan ana tribüne girebilmek için sadece birkaç kapı olmasıydı. Bu sırada güven vermeyen bir üst geçitten de geçtik fakat bu bölüme daha sonra değinmek istiyorum. Gerçekten de atmosfer büyüleyiciydi. Her yerden Formula 1 tutkunlarının aklını başından alacak kıyafetler, müzikler ve eğlenceler fışkırıyordu. Bizimde karnımız acıkmıştı. Fiyatlara baktığımızda soğuk içeceğin 5, pide dönerin 10 ve bir bardak kahvenin 5 YTL olduğunu gördüm. Elbette fiyatlar uygun görünmüyordu ama bu tip bir yerde abes olarak görmemiz de mümkün değildi. Fakat alışveriş yapabilmek o kadar kolay olmadı. Neredeyse bir bardak kahve alabilmek için 20 dakika beklemek zorunda kaldık. Neden bu kadar kısıtlı alan olduğunu ise anlayamadık. Oysa 3 metrekare yer bile kaplamayan kahve istasyonlarından 10’larca bile yapılması mümkün.

KAHRAMAN EKSİKLİĞİ

Ana tribünde yerimizi aldığımızda yarışın başlamasına artık sayılı anlar kalmıştı. Otomobiller, pilotlar ve ekip görevlileri pist üzerindeki yerini almıştı. Son iki yılı kazanan Ferrari pilotu Felipe Massa yine sıralama turlarında en hızlı zamanı yapmış ve bir İstanbul aşığı olarak diğer pilotları arkasına dizmişti. Hemen arkasına baktığında ise sıralama turlarında son anda birinciliği Massa’ya kaptıran McLaren Mercedes pilotu Kovalainen ve aynı takımdan Lewis Hamilton’u görüyordu. Onların arkasında ise takım arkadaşı ve son şampiyon Kimi Raikkonen vardı. Ancak 25 bin kişi kapasiteli tribünün büyük bölümü dolu olmasına rağmen birleşmiş bir tezaruhat ya da uğultu yoktu. Belli belirsiz birkaç cılız ses bu yıl ortalarda görünmüyor olsa bile Renault pilotu Fernando Alonso için bağırıyordu. Fakat o ilk yıllardaki haykırışlar ortada yoktu. Yani İstanbul Park Pisti’nde yarışı seyredenler oraya Formula 1 ve takım seyretmeye gelmiş gibiydi. Yanımdaki birkaç kişiye kimi desteklediklerini sorduğumda Ferrari ya da McLaren Mercedes gibi cevaplar aldım. Oysa daha önceki yıllarda bu soruyu sorduğumuzda Michael Schumacher ismi başta olmak üzere arka arkaya birçok pilotun ismi geliyordu.Demek ki Formula 1 pilotları arasında düşen sadece yaş ortalaması değil karizmada olmuştu. Bu bana göre tribünlerin en önemli eksikliğiydi. Tamam burada takım desteklemek kötü demiyoruz ama kahraman olmaması İstanbul Park’ta en pahalı tribün olan ana tribünü bile çok etkilemişti.

Ahh bir Türk olsa

Oysa şöyle İstanbul Park Pisti’nde ilk sırada olmasa bile şöyle ilk beş sıra içinde yer alan bir Türk pilotumuz olsa. Düşünsenize ana tribünden pistin üzerine akacak coşkuyu. Herhalde o 25 bin kişilik tribünde yer yerinden oynardı. Tamam bu yarışı düzenleyebiliyor olmakta çok güzel ama kendi evimizde deplasmanda ve kimin kimle oynadığı belli olmayan bir maçı izliyor olmakta kötü. Ne diyelim belki de ilerleyen yıllarda böyle bir pilotumuz da olur. Kafaya oynayan ve tribünleri ayağa kaldıran bir pilot.

Bundan önceki iki yılında yarışı kazanan Felipe Massa yarış sonunda Lewis Hamilton beni çok zorladı diyordu. Tamam Hamilton gerçekten iyi bir yarış çıkardı ama Felipe Massa’da arka arkaya üçüncü zaferini kazanırken bize göre çokta zorlu anlar yaşamadı. Sonuçta İstanbul Park Pisti’ndeki dördüncü yarışta sona ererken Felipe Massa yine birinci, Lewis Hamilton ikinci ve şampiyon Kimi Raikkonen üçüncü sırada finiş gördü. Bir diğer değişle podyum yine Ferrari ve McLaren Mercedes pilotlarının oldu. Arka sıralarda yaşanan çekişme ise bu yarışa damgasını vurdu. Bir tur içinde defalarca geçişlerin yaşanması tribünleri dolduranların her zaman olmasa bile heyecanlı anlar geçirmesini sağladı. Yarışa ikinci sırada başlayan ama ilk turda pit stop yapmak zorunda kaldığı için arka sıralara gerileyen Heikki Kovalainen’in yaptığı geçişler hiç unutulmayacak türdendi.

Soğuk hava dondurdu

Diğer takım pilotlarının mücadeleye bile ortak olamadığı dördüncü yarışta podyum töreni sırasında seyirciler şampanyalı kutlamanın son anlarına kadar yerlerinden ayrılmadı. Bu arada unutmadan mayıs ayında düzenlenen yarışın ana tribünde yer alanların büyük bir bölümüne hiç iyi gelmediğini de söylemeden geçmeyelim. Sürekli buz gibi esen rüzgarlar bahar ayında olmamıza rağmen ana tribünde yer alanların kışı yaşamasına neden oldu. Dört bir yandan esen rüzgarlar seyircilerin büyük bölümüne üzeri açık olan tribünlerden birisinde olma ihtiyacı doğurdu. Tamam yağmur yağsa biz şanslı olacaktık ama yağmadı ve üstü açık olan tribünlerde oturanlar tepelerindeki güneşten faydalanarak tam bir bahar keyfi içinde yarış izledi. Ancak ana tribündekilerin büyük bir bölümü yarışın sonunda mendillerini bile hazırlamaya başlamıştı.

Üst geçit sorunu

25 bin kişilik ana tribünden çıkabilmek ve otoparka gidebilmek için sadece bir tane üst geçit vardı. Bu tribünde yarış izleyebilmek için 600 ya da 700 YTL ödeyen bir kişi otomobiline gidebilmek için bu üst geçitten geçmesi gerekiyordu. Bazı görevlilere sorduğunuzda ise gidilecek yollarla ilgili bilgileri olmasa bile öylesine yönlendirme yapıyordu. Üst geçitten geçmeden tel örgülerin arasındaki kapılardan da dışarıya çıkmak mümkündü ama araç trafiğini etkileyeceği düşünüldüğünden buna izin verilmiyordu. Başta oldukça sakin bir şekilde geçerken bile tedirgin olduğumuz üst geçidin üzerinde, yanında, altında yani her tarafında şimdi binlerce insan vardı. Bu binlerce insan hınca hınç bu üst geçitten geçmeye çalışacaktık. Söylemeye gerek bile yok ama orada olabilecek en küçük bir olayda insanların neler yaşayabileceğini düşünmek bile çok üzücü. Binlerce insan inanılmaz bir üst geçit macerası yaşayıp, yüzlerce YTL ödedikleri halde bunu yaşadıktan sonra otomobillerine de 300 metre ile 3 kilometre arasında değişen bir yürüme yapmasının ardından otomobillerine ulaşabildi. Saat 16.45’te başlayan macerada otomobile ulaştığımızda saat neredeyse 18.00 olmuştu bile. İkitelli’ye geri döndüğümüzde ise saat 19.45’i gösteriyordu. Gelirken 1 saatte geldiğimiz ve rahat dediğimiz yollar dönüşte ızdıraba dönüştü. Tam üç saat süren aslında kalabalık trafiği dert bile etmeyebiliriz ama o üst geçit macerası ile kabus oranı artan dönüş yolculuğu bitti ve bende eşimde bu yolculuk bittiğinde bir daha Formula 1’in cefakar ve vefakar seyircisi için kötü söz söylemeyeceğimize yemin ettik.

Dönüş yolculuğu bitmedi

Söylediğimiz gibi bir kez daha alnımızın akıyla bu yarışı tamamladık. Yine dünya bir sonraki yarışa kadar Türkiye’den söz edecek. Fakat yarış bittikten sonra yaşadıklarımız bana bir daha gelirsem kesinlikle burada olmayacağımı söylettirdi. Tribünden iner inmez başlayan yani saat 16.45’ten itibaren süren zorluklar gazeteci olarak ne kadar şanslı olduğumuzu ortaya koydu. Yönlendirme olmaması nedeniyle ring servis ile geldiğimiz için otoparka nereden gideceğimiz konusunda tereddüt ediyorduk. Ama endişemiz yoktu, çünkü ring servis vardı. Ama öyle değilmiş. Ring servis yarışın sonunda olmuyormuş. Nasıl yani, yani 2.5 kilometre uzağa park ettiğimiz otomobile yürümemiz gerekiyordu. Tamam yürüyecektik, olsun tribünde üşümüştük ama şimdi hava güzeldi ve iyi bile gelebilirdi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!