İşler Kürtlerin istediği gibi gitmiyor

BÜYÜK paranoya sürüyor. Gelişmeleri çok kaynaktan değil, Kürt grupların sözcülerinden takip edenler, Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulacağı paranoyasına iyiden iyiye saplanmış durumdalar.

En anlaşılır açıklamayı bile böyle algılıyorlar.

Dün Kuzey Irak'taki statükonun, yani Kürtlerin kontrolünün mayısa kadar süreceği açıklaması bile böyle algılandı, Hürriyetim'in internet sayfalarına böyle taşındı.

Oysa mayıs ayından itibaren bu durumun ortadan kalkacağı ve Irak'ın bütünleşme sürecinin o zaman başlayacağı söyleniyordu bu açıklamada.

Gerçekten de, Kuzey Irak'ta ‘‘bağımsız’’ bir Kürdistan'ın var olma ihtimali bugün geçen seneye oranla çok çok daha azalmış durumda.

Ve ihtimal her geçen gün azalıyor. Bölgedeki dengeleri gören, Irak'ın yapısını artık uzaktan değil içinden inceleme olanağı bulan ABD, bağımsız Kürdistan hayalinin bile bölge açısından ne büyük bir tehdit olduğunu gördü. Politikasını buna göre değiştirdi.

Bölgede bunu gören tek unsur ise Kürtler.

Kürtler ile Irak'ı oluşturan diğer unsurlar ve özellikle de ABD arasındaki fikir ayrılığı o düzeyde ki, Kürt gruplar eğer talepleri kabul edilmezse şubat sonunda Irak Geçici Yönetim Konseyi'nden çekilecekleri restini masaya koydular.

Bu yöndeki Kürt kararını açıklayan ise sıradan biri değil, konseyde yer alan, bizim de PKK bağlantısı nedeniyle tanıdığımız Kürt üye Mahmut Osman.

Anlayacağınız Irak'ın kuzeyinde işler Kürtlerin istediği gibi gitmiyor.

Türkiye, Suriye ve İran'ın yapması gereken tek şey, olayları yakından izleyip politik baskıyı sürdürmek.

Kürtleri bağımsızlık rüyasından uyandıracak olan ise ihanet ettikleri Irak'ın diğer etnik unsurları ve ABD.

Uğur Mumcu, Uzanlar’ın Star’ında yazar mıydı?

ERTUĞRUL Özkök bir tartışma başlattı. Tuzu gören, elindeki hıyarla tartışmaya dalıyor.

Tartışma iki isim çevresinde dönüyor.

Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu.

Abdi Ağabey'i tanımadım. O da benim gibi Galatasaray Liseliydi. Bu mesleğe yönelmemde, tanımadan ona olan sevgim de etkili olmuştur.

Arkadaşlarından dinledim onu.

İyi gazeteci, neşeli, keyifli bir adamdı. Yaşasaydı bugün ne olurdu bilemiyorum.

Belki de şimdi ona ‘‘methiye’’ düzenler, hayatta olsaydı ona sövüyor olabilirlerdi.

Dedim ya bilmiyorum.

Uğur Mumcu'yu ise tanıdım. Aynı gazetede çalıştık. O Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra, bir başka gazetede birlikte çalışma önerisi götürdüm.

Yargılamak bana düşmez ama o da iyi gazeteciydi.

Ama hatasız da değildi. Yüzlerce doğru haberinin yanı sıra her gazetecinin yapabileceği insani hatalardan dolayı pek çok işadamı ve pek çok bürokratı haksız yere karalamıştı. İyi gazeteciydi ama kusursuz değildi.

Bakmayın şimdi herkesin methettiğine, emin olun ölmeseydi, bugün ona da söven çok olurdu.

Bu mesleğin hem özünde, hem de kaderinde var bu durum.

Ama ölmek iyi... Pek söveniniz kalmıyor.

Tam aksine arkanızdan sizi örnek aldığını söyleyen bir sürü ipsiz sapsız türüyor.

Uğur Mumcu'nun ‘‘talebesi’’ olduğunu öne süren bazıları büyük transferlerle gittikleri patronları daha da soydukları için işsiz kaldılar.

Uğur Mumcu'ya methiye düzme yarışında ipi göğüslemeye çalışanlar ‘‘çalıntı’’ senaryolarla televizyon programları hazırladılar.

Abdi İpekçi'nin talebesi, Uğur Mumcu'nun várisi olarak kalemşorluğa soyunanlar, Türkiye'yi soyan ‘‘soysuzların’’ yanında ‘‘sözde’’ onurlu yazılar yazdılar.

Sonra da bunlardan oluşan bir koro ortaya çıkıp, ‘‘Uğur Mumcu canımız, feda olsun kanımız’’ diye yaygaraya başladılar.

Ben bunların topuna gülüyorum.

Ama aslında ağlamak lazım.

Bu meslekte ‘‘gerçekten’’ düşündüğünü yazmak ve olduğun gibi görünmek zor zanaat.

Plastik maskelerin arkasına saklanıp ‘‘gibi yapmak’’ en kolayı. En basit soru başlıkta.

Var mı buna verecek yanıtınız Uğur Abiciler sizi?..

Biri bu kızı kandırıyor

GEÇEN gün işe giderken radyo dinliyorum. Garip ritmik bir müzik, arkasında betten öte bir ses bir şeyler söylüyor. Şarkı desen değil... Şarkıcı desen değil.

Popstar'a katılan Ajdar'dan beter bir şey.

‘‘Herhalde’’ diyorum, ‘‘Birileri yine Popstar yarışmasıyla dalga geçmek için bir şeyler yapıyor’’.

Birkaç dakika sonra ritmik gürültü ve bet ses bitiyor.

DJ, dinlediğimiz acayip şeyin ne olduğunu duyuruyor: ‘‘Ayşe Hatun Önal'ın CD'si.’’

İnanamıyorum.

Birisi diyor ki, ‘‘Ben şarkıcı olacağım’’. Başka birileri de onu dinliyor ve bir kaset yapıyorlar.

Üstelik de bunu yapanlar ‘‘müzik adamı’’. Besteci, aranjör... Başka birileri de bunu alıp kasede kaydediyor ve piyasaya veriyorlar. Emin olun ben hayatımda böyle bir şey duymadım.

Herhalde birileri Ayşe Hatun Önal'ı dolandırıyor. Parasını alıp ona kaset yapıyorlar.

Ama Ayşe Hatun Önal dinlemeyi de mi bilmiyor?

Ayşe Hatun Önal hanım kızımızda biraz izan olsa, kendi şarkılarını dinleyince ‘‘Bunları imha edin, kimse duymasın’’ der.

Ama o öyle demiyor.

Ya birileri Ayşe Hatun Önal'la dalga geçiyor, ya da Ayşe Hatun Önal bizimle.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Başarısız ve beceriksiz yöneticiler, kendi kendilerine çekilmenin en onurlu yol olduğunu anladıkları zaman.
Yazarın Tüm Yazıları