İslami lejyon

İGMAN Dağı üzerinden Sırp muhasarası altındaki Saraybosna'ya gitmekteyiz.‘Keklikçi’ menziline girmeden önceki son durak Zenika'da konakladık.

Ezan vaktine doğru karnımızda ziller çalmaktadır ve kasaba üzerine Balkan akşamı düşerken, ala Rumeli köftesi yemek için bir aşçı dükkanına daldık.

Şadırvanı andıran avluya oturmuşuz ve ekmek arası ızgaramızı aç kurtlar gibi tıkınıyoruz ki, Türkçe konuştuğumuzu duyan birisi yanımızda peydahlandı.

Selamün aleyküm, esselamün aleyküm ve rahmetullah, yeni bitmiş sakalını sünnet bırakmış delikanlı, belinde koca piştov, masamıza arz-ı endam eyledi.

* * *

TÜRK ! ‘Mücahit’miş (!). Ve, izindeymiş. Ama nereli olduğunu söylemiyor.

Fakat belli, büyük şehir varoşlarımızdan, yoksul bir familyanın çocuğudur.

Aldı eli sazına, önce mini etekle akşam piyasasına çıkmış Boşnak kızlarına veryansın ediyor. ‘Bu kaltaklardan Müslüman mı olurmuş’ diye ateş püskürüyor.

Kuşku yok, eline imkan geçtiği an hepsini kara çarşafa kapatacak...

Sonra piştovu çıkartıp masaya koydu ve müstehsi edayla küçümsediği bizlere dönüp ‘Türkiye’deki ailem için gözüm arkada değil, onlara hem şimdi bakılıyor; hem de eğer şehitlik mertebesine erişirsem, ilanihaye bakılacak' dedi.

Sus pus olduk. Köftesi bitince de rövolveri beline takıp kışlasına döndü.

Avluyu terkettiği an ben lafı patlattım: ‘Lejyoner’ !

* * *

MALUM, ‘lejyoner’ paralı asker demektir. İlk kurumsallaşması, Afrika'dan Tötonya'ya, İmparatorluğun her yanından muharip devşirmiş olan Roma'ya uzanır.

Sonra, iti kopuğu dahil yetmiş yedi milleti tabura dizen Fransız lejyonu Paris'in tüm sömürge savaşlarında vurucu rol oynamıştır. Bugün de mevcuttur.

Edith Piaf'ın ‘Yakışıklı lejyonerim’ şarkısını boş geçin, namı pek kötüdür.

İspanyol lejyonun da şöhreti berbattır. Cumhuriyetçilere kıyam uygulayan bu askerler Franco'nun iç savaşı kazanmasında belirleyicilik taşımıştır.

Ve yukarıda dediğim gibi, epey zamandır da bir ‘İslami lejyon’ var !

* * *

SAKIN kimse beni ‘cihad neferi’ palavrasyonuyla kandırmaya kalkışmasın !

Evet, hem Bosna'nın Zenika'sında bizzat yediğim köfteye karnım tok; hem de şu an Afgan'ın Kunduz'undaki ‘mücahit’lerin (!) ne mal olduğunu iyi biliyorum.

‘P-a-r-a-l-ı a-s-k-e-r’ ! Yahut Frenkçe adıyla, ‘l-e-j-y-o-n-e-r’ !

Tamam, işin içine tabii ki din, iman falan da giriyor. Zaten girmesi şart.

Çünkü, bin Ladin alçağının yoksul Kahire gecekondusundan, pejmürde Urumçi çadırından ya da lumpen Lyon varoşundan ‘devşirdiği’ garibana vereceği mangır, Fransız ve İspanyol leyjonlarındaki maaşın yanında devede kulak kalır.

‘Ailene bakacağım’, ‘oğlunu okutacağım’, ‘kurbanını keseceğim’ türünden ek vaadlerle bile, insanı bu kadar ucuza ve pisi pisine ölüme gönderemezsiniz.

Dolayısıyla, zaten hayat vizyonu sonsuz sınırlı olan, üstelik belirli bir mağduriyetin ezilmişliğiyle yaşayan o garibanın beynini ‘şehadet mertebesine erişmek’ ve ‘cennet hurilerine kavuşmak’ gibisinden şeylerle daha da yıkayarak tamamen fanatikleştirmelisiniz ki, ‘maneviyat’ (!) maddiyatı pekiştirsin.

Ve ondan sonra, ‘bak, hem hayır vakfımız memleketteki babacığının tabağına et lokması doğruyor, hem de işte cebin üç beş kuruş gördü... Al bakalım eline şu kaleşinkofu ve tak şu piştovu beline... Hadi şimdi yürü kafirin üstüne !’

* * *

İŞTE ‘İslami lejyon’ bu ! Muhammediliğin ‘paralı askerleri’ büyük çoğunluk olarak, özünde tıpkı Fransız ve İspanyol leyjonları gibi, en umarsızlardan, en yoksullardan, en haytalardan, en zafiyetlilerinden ‘devşiriliyor’.

Ve korkarım ki, şu an Afganistan'ın Kunduz şehrinde etrafı çevrilmiş olan bu ‘İslami lejyon’ mensuplarını hiç hayırlı bir akibet beklemiyor.
Yazarın Tüm Yazıları