İslama dayalı politika yasak...

Anayasa Mahkemesinin Recep Tayyip Erdoğan hakkında verdiği kararın hukuk veya demorasiyle ilgisi yok. Karar, 28 Şubat ve 11 Eylül sonrasında Türkiye’de nasıl politika yapılabileceği konusundaki bir gerçeği tekrarlıyor.

Anayasa Mahkemesinin, Ak Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ile ilgili kararının ne demek istediğini siz anlayabildiniz mi?

Ben anlamadım.

Benim gibi çok kimsenin de kafası karışmış.

Anayasa Mahkemesinin açıklaması, kararın tek oy farkla çıkışı ve medya’ya yansıma şekli de kafa karışıklığının yaygınlığını gösteriyor.

Aslında, mahkeme başkan yardımcısının da dediği gibi, alınan kararın hukuk veya demokrasi ile bir ilgisi yok. Bu, siyasi bir karardır ve hukuki bir kılıfa oturtulmak istenmektedir.

Hukukçular da aynı görüşte. Kimse çıkıp, bu kararı destekleyemiyor. Anayasa Mahkemesinin, Anayasadaki maddelere dayanarak bu kararı almak zorunda kaldığının altı çiziliyor ve Anayasanın değişmesi gereği üzerinde duruluyor.

Ben, Anayasa Mahkemesini, sadece Anayasa’daki maddelere bakıp ona göre karar veren bir kurum saymam. Amerika’nın Yüce Mahkemesi gibi, Anayasayı yorumlayan ve yeni içtihatlar getiren bir kurum olarak görürüm.

Bu açıdan bakıldığında, Anayasa Mahkemesinin son derece önemli bir değerlendirme yaptığı sonucunu çıkarıyorum.

Buna göre de, Mahkeme bu kararıyla 28 Şubat’ta Türkiye’de, 11 Eylül’de de Dünya’daki gelişmelerin izlerini ortaya çıkarıyor.

Türkiye açıkça, politika yaparken İslamın kullanılamayacağını ortaya koyuyor ve bunun sınırlarını daha da kısıtlıyor.

İslam politize edilmeyecek.

Politika yaparken din unsuru bir araç haline getirilemeyecek. Türban bir simgeye dönüştürülemeyecek.

Anayasa Mahkemesi bu şekilde, politikanın sınırlarını netleştiriyor.

Türkiye’de politika yapmak isteyenler, ülkenin yönetimine talip olanlar, bundan böyle kurallara ve sınırlara dikkat etmek zorunda kalacaklar.

KÜRTÇÜLÜK İÇİN DE AYNI KOŞULLAR GEÇERLİ…

Sadece İslami akımlar için değil, kürtçülük konusunda da aynı kural ve kısıtlamalar geçerli.

Türkiye, etnik ayrımcılığa dayanan parti kurulmasını veya siyaset yapılmasını istemiyor.

Bundan dolayı HADEP mercek altına yatırılıyor.

Bölge’nin sorunlarını ortaya koyabilirsiniz, ancak Kürtleri bayrak yapıp kürtçülük yapamazsınız.

Türkiye Cumhuriyetinin bu iki konudaki tutumu özellikle 11 Eylül’den sonra daha da katılaştı. Eskiden, özellikle AB’den, insan Hakları ve Demokrasi adına gelen baskılar Türkiye’nin bu konulardaki tutumunu etkiliyordu. Artık, bu unsur da ortadan kalktı.

Bundan sonraki uygulamalarda, konulan bu sınırların çokta zorlanmamasında yarar vardır. İşin ilke yönü, anlayışla karşılanabilir ancak, abartıya girildiği taktirde tepkileri de tahrik edebilir.

Hem politikacılarımızın, hem de uygulayıcılarımızın sözlerini ve adımlarını dikkatle atmaları gerekiyor. Ülke son derece duyarlı ve heran kırılabilecek bir dengeye oturdu.

Eğer oyunu iyi oynayabilir, kuralları aşırı kısıtlamalara götürmeden uygulayabilirsek hepimiz rahat ederiz. Aksi halde, eski kavgalı günlere geri döneriz…
Yazarın Tüm Yazıları