İrfan’ın kahvesinden izlenimler

ESTONYA ile oynanan milli maçı Frankfurt’ta İrfan’ın kahvehanesinde izledim.

40 yıldır Frankfurt’ta yaşayan Bucalı Salih Bey’in şikáyetini söyleyeyim en önce ki üzerimde kalmasın!

Salih Bey, Türkiye’de kendilerine "Almancı" denmesine çok sinirleniyor. Sadece kendisinin değil, benzer durumdaki tüm Avrupa’da yaşayan Türklerin bu tür isimlendirmelerden hoşlanmadıklarını söylüyor, haberiniz olsun.

İrfan’ın kahvesi, Türkiye’nin herhangi bir yerinde rastlayabileceğiniz bir kahve. Dekoru, masaların üzerindeki örtüleri, duvara asılmış resimleri, müşterileri, sigara dumanlı atmosferi, taş şıkırtıları, gazete kurtları, haber yorumcuları, şaklabanları ile Anadolu’nun bir yerinden Frankfurt’a ışınlanmış gibi.

Aradaki fark, isteyene tek tek rakı servisinin de yapılabiliyor olması ki Frankfurt’ta "cafe" işletmenin bir "ekstrası" bu.

Gece boyunca göz ucuyla kahvehaneyi süzerken, bir yandan da maçı izledim.

Şunu söyleyebilirim ki Maliye Bakanı’nın "Yurtdışındaki Türkler para göndersin" planı tutmaz.

İki nedenle: Birincisi herkes burada bir hayat kurmuş, kimsenin dönecek durumu yok. İkincisi paranın bir bölümünü de Deniz Feneri’ydi, holdingdi denilerek İslamcı hırsızlara kaptırmışlar.

Kahve ahalisinden Zeki Bey bunlardan biri! "Elim kırılsaydı da vermeseydim" diyor. Gazetelerin bu konuya daha çok eğilmesini istiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tanımadığını söylediği ama sonra birlikte fotoğrafları ortaya çıkan kişiyi kastederek "O adamın karısının üzerine tam 30 taksisi var Frankfurt’ta" diye anlatıyor. Artık şehir efsanesi mi, gerçek mi, orasını bilebilmem mümkün değil.

Frankfurt Kitap Fuarı’nda geçirdiğim zaman kadar eğitici bir deneyimdi, bir Türk kahvesinde maç izlemek.

Bu tadı epeydir unutmuştum!

Bu ’hukukun’ neresine sığıyor?

ERGENEKON Davası’nın savcısı Zekeriya Öz’ün kuzeni olduğu söylenen bir kişi Aydınlık dergisine bir demeç verdi.

Dergide yayımlanan bu haber ile Zekeriya Öz’ün hayatının "karanlıkta kalan noktalarının aydınlatıldığı" iddia ediliyor.

Ne kadar güvenilir olduğunu kestirebilmek elbette mümkün değil. Çünkü ne söz konusu kişiyi tanıyoruz ne de Savcı Öz bu konuda bir açıklama yapıyor. Savcının kuzeni olduğu söylenen kişi, anlattıklarını tamamen uyduruyor olabilir. Eğer böyle bir durum varsa yapılacak şey derginin bunu düzeltmesini istemektir. Kısa bir yalanlama ile sorun çözülebilir.

Ancak ortaya çıkan durum şu: Söz konusu kişi, Bursa’da sabaha karşı evi basılarak terörle mücadele şubesi polislerince gözaltına alındı!

Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır, bu ne orantısız güç kullanımıdır, gerçekten açıklanmaya muhtaç.

Savcıların ve yargıçların sahip oldukları yasal üstünlükleri, bu tür kişisel meseleleri için kullanmaları yakışık almıyor.

Sıradan bir vatandaş aynı duruma düştüğünde savcılar kıllarını ne kadar kıpırdatıyorlarsa, sıra kendilerine geldiğinde de o kadar kıpırdatmalılar.

Gece yarısı ev bastırıp, adam tutuklatmak, doğrusunu isterseniz yakışmıyor.

Hukukun üstünlüğünün, bir polis devleti terörüne dönüştürülmesine izin vermemek gerek.

Ekonomi, sopadan azardan anlamaz

MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan’ın bankalara "sert bir uyarı yaptığını" dünkü gazetelerde okudum. Unakıtan’ın uyarısı bankaların, verdikleri kredileri zamanından önce tahsil etmek istemelerine karşı.

Maliye Bakanı elbette en az bizler kadar biliyor olmalı ki ekonomi, "zart-zurt" ile yönetilmez.

Bankalar, kredilerini geri çağırırlarsa, bunu canları o an için öyle istediği için de yapmazlar. Çünkü bankalar verdikleri kredileri zamanında tahsil ederlerse, hesapladıkları kárı elde edebilirler.

Bundan önce kredilerini geri isterlerse bir sıkıntı var demektir. Şu an için Türk bankacılık sisteminde böyle bir sorun görülmüyor. Ama unutmayalım ki bankaların yeni kredi verme iştahları da eskisi gibi değil.

Türkiye’deki bankalar, verdikleri krediler için gerekli kaynağı iki yerden temin ediyorlar:

1- Tasarruf mevduatı topluyorlar. 2- Yurtdışından borç alıyorlar.

İçinde bulunduğumuz dönemde yurtdışından borçlanabilmek kolay değil. Tam tersine, bankalarımız, daha önce borçlandıkları yabancı bankalara borçlarını vaktinden önce ödemek zorunda da kalabilirler.

O vakit parayı nereden bulacaklar dersiniz?

Maliye Bakanı, daha önümüzde vakit var gibi görülürken sopa göstereceğine, iyi hazırlanmış bir ekonomik plan gösterse daha inandırıcı olur.

Ekonomi yukarıdan verilen emirlerle yönetilebiliyor olsaydı, Osmanlı padişahlarının her biri bugün "ekonomi dehası" diye anılıyor olurdu. Ben uyarmış olayım.
Yazarın Tüm Yazıları