İran komedisi

GEÇTİĞİMİZ çarşamba günü Ankara'da bir olay oluyor. Türkiye'ye sığınmak isteyen, ancak bu istemi kabul edilmeyen İranlı bir genç, Tahran Caddesi'ndeki İran Büyükelçiliği bahçesine bir molotof kokteyli atıyor. Herhangi bir zarar veya hasar yok. Büyükelçilik kapısındaki nöbetçi polis, bu adamı anında yakalayıp bileğine kelepçe takıyor ve ekiplere haber veriyor. Muharrem Sarıkaya'nın aynı anda oradan geçmekte olan bir arkadaşı, molotof kokteyli atıldığını ona cep telefonundan haber veriyor. Muharrem de bizim polis muhabiri Nurettin Kurt'a ‘‘Hemen fırla, İran elçiliğine molotof atmışlar’’ diye görev verip oraya gönderiyor. Fotoğraf makinesini kapan Nurettin fırlıyor. Bizim gazete ile İran Büyükelçiliği, birbirine çok yakın. Yürüyerek birkaç dakika, koşarak belki bir dakika. Nurettin koşarak olay yerine yetişiyor. Molotof atan adam orada, kelepçeli. Ortalıkta henüz hiçbir gazeteci yok. Nurettin Kurt adamın resmini çekmek için fotoğraf makinesine davrandığı anda, büyükelçilikten çıkan İranlı çember sakallı görevlilerin hışmına uğruyor. Adamlar bağırıyor:‘‘Ne çekiyorsun, zaten sen de teröristle işbirliği içindesin...’’Sürekli bağırıyorlar. ‘‘Bunları siz destekliyorsunuz.’’Hatta o sırada yoldan geçen ve İranlı görevlilerin cazgırlığına tanık olan vatandaşlar, bu adamları protesto ediyor. Nurettin iki kare çekiyor. O sırada olay yerine diğer gazeteciler de geliyor. İranlı görevlilerin şamatası yüzünden Nurettin sarı basın kartını cüzdanından çıkarıp göstermek zorunda kalıyor:‘‘Bak kardeşim, ben terörist falan değilim. Ben gazeteciyim.’’ * * *Aradan birkaç gün geçiyor ve Nurettin Kurt'u dün için Terörle Mücadele Şubesi'ne çağırıyorlar. Meğer İran Büyükelçiliği bizim Dışişleri Bakanlığı'na nota vermiş ve olay yerinde bulunan ve gazeteci kimliği taşıyan ‘‘ikinci teröristin’’ de yakalanmasını istemiş! Dışişleri notayı Emniyet'e havale etmiş, Emniyet Nurettin'i çağırmış. Nurettin Kurt Terörle Mücadele'de dün tam 2.5 saat ifade verdi, olayı anlattı. Bir gazeteci, yarım gününü İranlı mollaların kaprisi ve şımarıklığı yüzünden boşa harcamış oldu. * * *Demek ki İran, ‘‘terör’’ konusunda böylesine duyarlı bir ülkeymiş! Bunu öğrendiğimiz çok iyi oldu. Bu demektir ki, Türkiye'de on binlerce insanın ölümüne neden olan PKK terörü İran'dan beslenmemişti! Örneğin Osman Öcalan, İran sınırına yakın Kuzey Irak kamplarından sık sık İran'a geçmemiş, Urumiye kentinde İran yetkilileriyle resmi görüşmeler yapmamıştı! Demek ki İran, PKK'ya yıllar boyu yardım ve yataklık etmemiş, bir terör örgütünü Türkiye'ye karşı kullanmamıştı! Hizbullah örgütüyle ise uzaktan yakından hiçbir ilişkisi yoktu ve olmamıştı! Hiç olur mu! Molla takımı teröre asla bulaşmamış, terör örgütlerini Türkiye'ye karşı koruyup kollamamış ve destek vermemişti.Kendi büyükelçiliğinin bahçesine bir İran vatandaşı molotof kokteyli atıyor. Adam anında yakalanıyor. Ama olay yerine gelen bir gazeteciyi, kimliğini gördükleri ve gazeteci olduğunu anladıkları halde, teröriste yardımcı olduğu iddiasıyla şikáyet ediyorlar. Biz İran'ı kime şikáyet edelim? Türkiye'de ölümüne neden oldukları binlerce insanın hesabını nasıl soralım?Türkçemizde ‘‘İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır’’ diye güzel bir atasözü vardır. İğne kendilerine batınca bağıran mollalar, çuvaldızı yıllarca bize batırırken, zevkten sarıkları titriyordu.Emin Çölaşan’ın notu:26 Aralık 2001 tarihli yazımda şöyle demiştim: ‘‘Dışarısı (para) veriyor, Nadire Mater'ler, Ertuğrul Kürkçü'ler, Şanar Yurdatapan'lar, Ahmet Altan'lar, Yaşar Kemal'ler, Apo'nun avukatları, PKK gazetesinin yazarları, şeriatçılar ve liboşlar alıyor. Bazen ödül, bazen yardım olarak. Tezgáh doğrusu iyi kurulmuş. Güle güle harcasınlar.’’ Yaşar Kemal'in avukatından noter kanalıyla açıklama geldi. Şöyle diyor: ‘‘Yaşar Kemal ABD'den yalnızca bir ödül almıştır. Bu ödül Dashiel Hammet ve Lilian Helman ödülüdür. Ödül miktarı l000 USD'dir. Bu ödül Yaşar Kemal tarafından o tarihte Türkiye'de güncel olan Düşünceye Özgürlük Girişimi hareketine bağışlanmıştır.’’ Açıklamasını, benden rica eden bir gazeteci abimizin hatırına kullanıyorum da, neyi yalanladığını anlamadım. Ben yazımda Yaşar Bey'in birden çok ‘‘ödül’’ aldığını yazmamıştım, rakam hiç vermemiştim. Beni doğruladığı için kendisine teşekkür ederim.
Yazarın Tüm Yazıları