İnternetin hızı kağıdın güveni

Wikileaks skandalı internet ve gazetelerin yaşamımızdaki rolünü yeniden tarife yaradı.

Haberin Devamı

Canlı maç yayını gibi bilgisayar ekranına kilitlendiğimiz gecenin ardından ertesi gün yine kağıttan bilgilendik. Çünkü dijital dünyanın hızı, gazetenin güvenilirliği bir başka.

En son ne zaman milyonlar halinde ekrana kilitlenmiştik?
“Lost”un finalinde?
Her yıl Oscar’larda?
Wikileaks, yani internet, geçtiğimiz pazar kitleleri ekran önüne taşıma konusunda önceki deneyimlerimizin topunu ezdi geçti.
Hem de televizyon değil, bilgisayar ekranına...
Dünyanın her yerinde milyonlarca insan bilgisayarının başına geçti ve Wikileaks’in meşum belgeleri sitesine yüklemesini ağzının suyu akarak bekledi.
Belgelerin sanal aleme tek tek düşmeye başlamasıyla birlikte dünya koca bir dedikodu kazanına döndü.
Tamam, birçoklarına göre sürpriz yoktu, “çoğu bildiğimiz şeyler”di. Ama resmiyet kazanmıştı. Ve dedikodu lokalden, kendi küçük çevremizden çıkıp küresel bir düzleme oturmuştu.
Belgeler Wiki’ye düşer düşmez Twitter’a ve daha bir dolu sosyal paylaşım sitesine taşındı, (Türkiye’de) imece usulüyle Türkçe’ye çevrildi ve herkesin tweet’leri yoluyla hızla yayıldı.
Tüm bunlar olup biterken televizyonlar fena tosladı, sosyal medyanın kilometrelerce gerisinde kaldı. ABD elçilerinin liderlere taktığı adlarla ilgili VTR’leri döndürmek ve yüzeysel birkaç yorum vermek dışında pek bir şey yaptıkları söylenemez. Neyse ki ikinci ve üçüncü gün açığı kapadılar. (Özellikle Cüneyt Özdemir’in beşN birK’sı harikaydı, emekli büyükelçiler ?ükrü Elekdağ ve İlter Türkmen’in performansı Twitter’da “Bu ikisi program yapsınlar. Yorum Farkı 2” geyiklerinin dönmesine yol açtı.)
Eskiden, internetin olmadığı günlerde olsa, belki bu belgelerden hiç haberimiz olmayacaktı. Belki Julian Assange bu belgeleri gazetelere gönderecekti yine. Ama gazetelere baskı uygulanacak ve belgeler yayımlanmayacaktı. Basın tarihi kuşkusuz bunun örnekleriyle doludur.
Wikileaks olayı bizi hep tartıştığımız noktaya getirdi: İnternet kısa dönemde yazılı basını öldürür mü?
Ve yine bu olay, cevabın “Hayır” olduğunu kanıtlıyor.
Bu sızıntı gösterdi ki internet tek başına yeterli değil.
Çünkü internetteki ham bilgi. Ham bilgi faydadan çok zarar getirir, ancak yanlışından ayıklanmış ve gerçeğe en yakın haliyle sunulan bilgi bizi aydınlatır.
Wikileaks belgeleri hiç yorumsuz koydu. Sonra sosyal paylaşım sitelerinde bilen bilmeyen kim varsa bunlarla ilgili yorumlarını paylaştı, geyiğini çevirdi, komplo teorileri üretti, tepkisini ortaya koydu.
Meseleyi alıp ayaklarını yere bastıran ise yine gazeteler oldu.
Gazeteler Wikileaks’deki belgeleri, yani ham bilgiyi alıp doğruluğunu, tarafsızlığını, yansızlığını ve gerçeğe yakınlığını tarttı, filtreden geçirerek vicdan ve izan çerçevesinde yayın yaptı.
Nitekim Wikileaks, incelemeleri ve ona göre yayın yapmaları için bu belgeleri önceden The Guardian, El Pais, Der Spiegel ve Le Monde’a vermişti.
Günün sonunda olayı patlatan internet olsa da işin entelektüel yükünü gazeteler çekti.
İnternet sayesinde olan bitenden haberimiz oldu. Sağlamayı yapmak ise yine gazetelere düştü.

Haberin Devamı

Kağıt kaplanın dişi

Haberin Devamı

Eskiden skandalları gazeteler patlatırdı. Wikileaks’inkine denk düşen bir skandal var mı diye araştırdım, bilenlere sordum. “Johnson mektubu” yanıtını aldım.
Yaklaşık 50 yıl önce Kıbrıs’ta Rumlar katliama başladıklarında Türk hükümeti Ada’ya asker çıkartmaya karar verdi. 2 Haziran 1964 günü bu karar alındı, üç gün sonra Ankara’ya ABD Başkanı Lyndon B. Johnson imzalı bir mektup geldi. Başbakan İsmet İnönü’ye yollanan ve son derece kaba üslup ve ifadeler içeren mektup Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesini önledi.
Ertesi yıl iktidar değişti, Hürriyet’ten Cüneyt Arcayürek bu mektubu ele geçirdi. Hürriyet mektubu tam sayfa yayımladı. Mektubun üslubu kamuoyunda ABD’ye karşı haklı öfke yarattı. Türkiye’nin dış politika eksenini ve ABD ile ittifakı tartışmaya açtı.
Yani anlayacağınız yıllar sonraki çuval travmasından beter etki yarattı.

Yazarın Tüm Yazıları