İnsan ve din

KUTSAL bir değer olan din, insanla doğmuş ve tarih boyunca onunla yaşamıştır. İnsan, fert olarak da toplum olarak da dine muhtaçtır.

İlkel insandan tutun da bugünkü teknolojik gelişmeleri gerçekleştiren insana varıncaya kadar tarih öncesi ve sonrası hiçbir devirde, din duygusu taşımayan topluluğa rastlanmamıştır.

Din, akıl sahiplerini kendi hür iradeleriyle en iyiye, en doğruya ve en güzele ulaştıran ilahi bir kanundur. Dinin gayesi, insanları dünya ve ahirette mutlu kılmaktır. Dinin kurucusu Allah, muhatabı akıl sahipleri, anlatıcısı da peygamberlerdir. İslam bilginlerinin din tarifleri ile Batılı-Hıristiyan bilginlerin "Din" anlamında kullandıkları "Religion" terimleri arasında kapsam ve ihata açısından bazı farklılıklar vardır.

İslam bilginlerinin "Din" tarifinde, fert ve toplum için hayat felsefesinin özünü teşkil eden bütüncül ve tevhitçi özellikler yer alırken, Batılıların "Religion" anlayışlarında sadece metafizik inançlara sahip olmayı ve teolojiyi çağrıştıran dar bir yorum biçimi ağırlık kazanmaktadır.

* * *

Din öncelikle bireyi ön planda tutar ve onun mutluluğunu hedefler. Bireyi esas alan dinimizin ana gayesi, mutlu ve huzurlu toplumların meydana gelmesidir. Zira insanlar toplu halde yaşarlar, bu onların yaratılışında var olan özelliktir. Bir arada yaşamak durumunda olan insanların birbirlerine karşı birtakım görev, hak ve sorumlulukları vardır. Bu görev ve sorumlulukların yerine getirilmesiyle ancak huzur sağlanır.

Baş döndürücü bir hızla gelişen ve değişen dünyada, toplumsal huzurun ve düzenin sağlanmasında, her geçen gün dinin önem ve anlamı artmakta ve din yükselen bir değer olarak dünya sahnesinde yerini almaktadır.

Arnold Toynbee "İnsanın elindeki maddi kudret ne kadar fazlalaşırsa, insanının kendisiyle ve diğer insanlarla ilişkilerinde Allah’ın rehberliğine ve yardımına ihtiyacı o derece büyük olur. Böylece tekniğin gelişmesiyle din, insan için daha az değil, daha çok ehemmiyet kazanır. Diğer insanlarla mücadele ihtiyacını bir tarafa bırakırsak, insanın tabiata karşı yegáne savunma imkánının teknikten ibaret olduğunu görürüz. Halbuki insanın bizzat insana karşı yegáne savunma vasıtası, ahlaki ve vicdani setler kurmak suretiyle, sadece dindir" demektedir.

* * *

İnsanoğlu bugün kendi dışında kalan canlı veya cansız bütün yaratıklara üstünlüğünü ve hákimiyetini ilan etmiş bulunmaktadır. Yani artık aslan, kaplan, kurt, köpek, çakal gibi yırtıcı hayvanların saldırısından korkmuyor. İnsanlık bugün kendinden korkuyor. Bugün süper güçlerin insanlığı inim inim inleten mezalimi, canavarları utandıracak vahşette değil midir.?

Sonuç olarak toplum halinde yaşamak zorunda bulunan insanların dinin getirdiği yüksek ahlaki prensiplere harfiyen uymaları gerekmektedir. Kutsallık ve maneviyat fikri esas alınmadıkça, iyiliğe mükáfat, her türlü kötülüğe ise ceza verecek bir Allah’a, mutlak adaletin tecelli edeceği bir güne, sorumluluğa ve ebedi hayata inanılmadıkça fazilet ve ahlak için dayanılacak bir nokta, bir merkez yok demektir. Artık o topluluğun kıyameti de kopmuştur.

SORALIM ÖĞRENELİM

10.06.2006 tarihli cevabınız hatalıdır. Çünkü idrardan sonra gelen sıvının meniyle hiçbir ilgisi yoktur. Şeffaf bir sudur. Dolayısıyla boy abdesti gerekmez.

Dr. Ü. HAKTANIR

Elbette idrardan sonra gelen sıvı (vedi) boy abdesti almayı gerektirmez. Benim 10.06.2006 tarihli cevabım bununla alakalı değil, tamamen farklı bir konu. Şöyle ki; cinsel ilişkide bulunan veya ihtilam olan (rüyalanan) kimse, idrar yapmadan yıkandıktan sonra, kendisinden meninin kalanı çıkarsa tekrar boy abdesti alması gerekir. İdrar yaptıktan sonra yıkandığı takdirde sıvının şehvetsiz olarak çıkmasından dolayı tekrar yıkanması gerekmez.

Bazı toplantılara katılıyorum. Yeni ibadetler icat ediyorlar, bu doğru mu?

İ.M./MANİSA

İmanın esasları Kuran’da açıkça belirtilmiştir. Keza ibadetler de belirlenmiştir. Hiç kimse din alanında ne yeni bir iman esası, ne de yeni bir ibadet biçimi getirebilir. Böyle bir yetki kimseye verilmemiştir.

Bir televizyon kanalında dövme yaptıranların boy abdesti olmaz diye fetva veriliyor. Bu hususta ne dersiniz?

Yücel EGAL-Kadir TATLISULUOĞLU

Bu konuyu daha önce birkaç kez açıklamıştım. Dövme yapılırken iğne yardımıyla deri altına geçirilen boya, deri üstünde bir tabaka oluşturmadığından (bu işin uzmanlarının verdiği bilgi) boy abdestinize engel teşkil etmez. Bununla beraber Peygamberimiz dövme yaptırmayı hoş karşılamamıştır.

Hz. Aişe’nin 9 yaşında iken Peygamberimizle evlendiği doğru mu?

Sabit DURAK/AFYON

Hz. Aişe’nin 9 veya daha alt yaşlarda Peygamberimizle sözlü bulunduğu, evliliğinin ise 18 veya 19 yaşında gerçekleştiği güvenilir kaynaklarda kaydedilmektedir ki en isabetli görüş budur.

İsmini açıklamayacağım bir cemaat lideri, mensuplarına hep birlikte sorgusuz sualsiz cennete gireceğiz dedi. Böyle bir şey olur mu?

Hasan/İSTANBUL

İslam’da kitle halinde kurtuluştan söz edilemez. Cennete birey olarak girilir ve ancak Allah’ın lütfuyla hak edenler girer. Böyle bir teminatı Peygamberimiz dahi vermemiştir. O cemaat liderinin tövbe etmesi ve sizin de gerekli cevabı vermeniz lazımdır.
Yazarın Tüm Yazıları