İnsaf ve infaz

ŞU hayati konuda da ‘Cumhuriyet İnkılábı’mıza asla ve asla insafsızlık edemeyiz.

Bununla, her devrimin meşruiyet sağlamak için kendi diyalektiğinde yarattığı ‘Devr-i Sabık’ uygulamasında, o ‘İnkıláb’ımızın çok esnek ve ‘insaniyetçi’ olmasını kastediyorum.

Evet evet, 1923 sıçrayışımız aslında sonsuz biçimde ‘in-sa-ni-dir’!

* * *

ÖYLE, zira şimdi ‘şu olmasaydı, ne iyi olurdu’ diyebiliriz ve de dememiz gerekiyor ama, dönemin şartları açısından değerlendirildiği takdirde, Kemalist Devrim ne teorik örnek olarak aldığı Fransız ‘İhtilal-i Kebir’iyle; ne de Rus Bolşevik Darbesi’yle kıyaslanabilir.

Hiçbir şekilde, onlar gibi bir hunharlık ve gaddarlık sergilememiştir.

Bin şükür, bizim kellesi giyotin sepetine düşmüş bir 16. Louis’miz; ailesiyle kurşuna dizilmiş bir Çar Nikola’mız; kendi gırtlaklarını kesmiş bir ‘Terör’ devrimiz ve yine kendi ahalisini katletmiş bir ‘Vendee Kıyamı’mız; yahut, bütün bir ülke ‘intelligentsia’ ve köylüsünü boğazlamış bir ‘kızıl katliam’ımız yok! Bunu da ‘Büyük Kemal’e medyunuz.

Alt tarafı, o ‘Devr-i Sabık’ temsilcisi Sultan ve Halife kıllarına halel gelmeden ve hanedanla birlikte ülkeyi terkettiler. Bu, bir devrim için ancak ‘asgarinin asgarisi’dir.

Sonra, işgalciyle sıkı fıkı olmuş ya da Ankara’yla ters düşmüş ‘rical’, bir bölümü kısa sürede affedilmek kaydıyla sürgüne gitti ki, yine devrimler açısından, daha iyisi can sağlığı!

* * *

AYNI şekilde, ‘İstiklál Mahkemeleri’nde veya daha sonra tasviye edilen kişi sayısı, Fransız Devrimi’nin ‘kelle triumvura’larında ve Bolşevik Darbe’nin ‘infaz troyka’larında kanı oluk oluk akıtılmış insan adedinin yanında, ‘diş kovuğuna kaçmayacak’ kadar az kalır.

Tabii ki ‘resmi tarih’i eleştirmek hakkımı saklı tutuyorum ama, bu hayati olgu, zaten daima pragmatik ve gerçekçi olmuş Büyük Kemal’i ‘büyük’ kılan başka bir dehá erdemidir.

Yeryüzünde pekçok az devrim böylesine ‘insaniyetçi’ bir yatay geçiş yapabilmiştir.

Ama doğru, diğer birkaç istinai olayla birlikte, gazeteci-politikacı Ali Kemal’in Mütareke nihayeti İstanbul’unda kaçırıldıktan sonra Nurettin Paşa tarafından İzmit’te linç ettirilmesinin ne ‘insaniyetçi’, ne de ‘insani’ yönden savunulacak bir yanı olabir.

Velev ki eski Dahiliye Vekili ve ‘Peyam’ yazarı en ağır suçları işlemiş olsun, böylesine rezil bir cinayet en azından, ‘yargısız infaz’ kategorisinde yer alan bir cürümdür.

* * *

ANCAK, hayasız olayı asla onaylamama; üstelik, gaddarlığıyla nám salmış o Sakallı Nurettin Paşa’nın dehşet kabarık sabıka dosyasında Koçgiri Katliamı, İzmir yangını ve yine İzmir Piskoposu Hrisostom’un linci gibi inanılmaz vahşetler yer aldığı için Gazi tarafından ilk fırsatta ‘kızağa çekildiği’ni bilmeme rağmen, yine de ‘vukuat’ı abartmak istemiyorum.

Hayır, ‘olur böyle vakkalar, Müsellah ajanı yakalar’ hafifliğiyle geçiştirmiyorum.

Fakat, hem devrim dinamiği, hem de dün 1940-44 Fransa’sı örneğinde Mütareke’yle benzerliğini çizdiğim işgal Avrupa’sı irdelenirse, olayı aklamamak, ama izafi kılmak gerekir.

O Fransa ki, bizden kat be kat fazla olan ‘Ali Kemal’lerinde sonuçlar da benzeşti.

Örneğin, dev edebiyatçı ama fanatik faşist Drieu La Rochelle’nin; veya, yine aynı oranda Nazi yandaşı diğer büyük kalem Robert Brasillach’in ákıbetleri, Petain-Laval hükümeti paçayı ele verdikten sonra, birincinin zindan hücresindeki intiharıyla; ikincinin de manga önündeki kurşuna dizilmesiyle, esas itibariyle Kemal’inkinden farklı noktalanmamıştı.

Üstelik, sayısız linç dahil, ‘direnişçiler’in (!) yargısız infazla yok ettiği ve bir bölümü masûm insan sayısı, Mütareke bitimi Türkiye’siyle karşılaştırılmayacak oranda çok olmuştu.

Vicdanı zaten kirli Rusya’yı geçiyorum, daha beterleri ise bilhassa İtalya’da yaşandı.

Ancaak, Fransa ve İtalya’da tek bir şey ülkemizden farklı oldu ve özellikle şimdi ciddi farklılık arzediyor ki, yine Mütareke ve Ali Kemal çerçevesine oturtarak yarın değineceğim.
Yazarın Tüm Yazıları