İngilizce

SEVGİLİ okuyucularım, çok ender de olsa bazı kimseler bana sorarlar: ‘Hiç mi iyi bir şey olmuyor da yazmıyorsun.’

Doğrusunu isterseniz oluyor. Ben de fırsat buldukça yazıyorum. Örneğin pek çok kimse sayın ve muhterem Başbakanımızın yabancı dil, özellikle İngilizce bilmediğini iddia eder. Yabancılarla hep tercüman aracılığıyla konuşmasından yakınır.

Oysa bu iddialar doğru değildir! Tamamen kendisini yıpratmak için piyasaya sürülen yalanlardır.

İnanmayan Meclis albümünün 160. sayfasını açıp baksın:

‘Siirt. Recep Tayyip Erdoğan. 1954. AKP Genel Başkanı. Başbakan. Evli 4 çocuk. (Bildiği yabancı dil) İngilizce.’

Koskoca Başbakan herhalde Meclis Başkanlığı’na bile ‘yanlış beyanda’ bulunmuş olamaz!

Nitekim ‘İngilizce biliyorum’ demiş ve altına da imzasını atmışsa, mutlaka biliyordur.

Ben insanların böyle yersiz iddialarla, yalan ve iftiralarla yıpratılmasına hep karşı çıkmışımdır. Recep Tayyip Erdoğan’ın hakkını korumayı da -kendi çapımda- görev bilirim.

* * *

Şimdi bu söylediklerimin somut örneklerini vereyim. Kendileri bu kez de Kuzey Afrika ülkeleri gezisinde. Dünkü gazetelerde mutlaka okudunuz. Tunus’ta bir Arap gazeteci, Başbakanımızın hatırını soruyor:

‘How are you?’ (Nasılsınız?)

Başbakanımız anında yanıt veriyor:

‘Thank you. Siz how are you?’

Bak bak bak, İngilizce bilmeyen biri böyle muhteşem, dört dörtlük İngilizce yanıt verebilir mi? Veremez!

Sonracığıma Tunus’ta çarşı pazar gezerken, bir İtalyan turist kafilesine rastlıyorlar.

İngilizce’yi iyi bilen Başbakanımız, İtalyanlara ‘Berlusconiii’ diye sesleniyor. Çok iyi arkadaşı ya!

Turistler sesli olarak tepki veriyor:

‘No, no, no...’

Başbakanımız bunun üzerine biraz bozuluyor ve İtalyanlara muhteşem bir ders veriyor:

‘Olmadı yaaa, Berlusconi my friend.’ (Berlusconi benim arkadaşım.)

İngilizce bilmeyen biri bu yanıtı verebilir mi? Elbette ki veremez!

Lafı fazla uzatmadan bu bölüme nokta koyalım...

Ve bundan sonra Başbakanımızın İngilizce bilmediğini iddia edenlerin ağzına hep beraber biber sürelim.

* * *

Zenginin malı züğürdün çenesini yorar. Şimdi yine dünkü gazetelerde yer alan Tunus haberlerine bakalım.

Çarşıda gezinirken bir kuyumcu, sayın ve muhterem Başbakanımıza 600 dolar değerinde, üzeri değerli taşlarla süslü bir bilezik hediye etmek istiyor. Fakat Başbakanımızın ağzı bu konuda Moskova’da iyice yandığı için şimdi yoğurdu üfleyerek yiyor.

Yanında gazeteciler var. Bileziği kabul etse yine kıyamet kopacak. Dükkán sahibi ille de ısrar ediyor.

Bunun üzerine Başbakanımız, kuyumcuya yanındaki gazetecileri gösterip -bu kez Türkçe- konuşuyor:

‘Bana değil bunlara ver.’

Vay canına! Muhteşem! Ancak ulu bir ‘devlet adamı’ bu sözleri söyleyebilir.

* * *

Tunus gezisinin vatana millete her açıdan yararlı olduğunu görüyoruz. Örneğin Eminanım aynen Etiyopya gezisinde olduğu gibi çocuk yuvasını geziyor ve kendi çocuklarına mesajını bizim medya aracılığıyla gönderiyor:

‘Artık torun istiyoruz.’

(Hey çocuklar, size taaa Afrika’dan seslenen annenizi duydunuz mu?)

Gezideki tek aksama, uçakta iş bağlamayı uman, ancak sayın ve muhterem Başbakanımızın uçağına alınmayınca ‘bizim ne işimiz var Tunus’ta’ diyerek geziye katılmayan işadamları!

Boşverin, bu kadarcık kusur kadı kızında bile olur.

Dostlar alışverişte görsün.

Devlet gezisi dediğin işte böyle olmalı.

Ciddi, yararlı ve de fevkalade anlamlı!
Yazarın Tüm Yazıları