Kibariye

Güncelleme Tarihi:

Kibariye
Oluşturulma Tarihi: Aralık 27, 2003 22:38

Üç yıllık bir aradan sonra yaptığı ‘‘Ben Ayakta Ağlarım’’ isimli albüm yılbaşında piyasaya çıkıyor. Arabeskten nefret edenler bile onu dinliyor. Müzik otoriteleri çok sağlam bir caz gırtlağının olduğunu iddia ediyor.

TRT ekranlarına çıkan ilk kadın arabeskçi de o. ‘‘Ben bu ülkede kabul gören ilk Romanım. Ben kabul görünce başka Romanlar da meydana çıktı’’ diyor. Türkiye onun sesini, yorumunu ama en çok da samimiyetini sevdi. Bu yazı Manisa'nın Akhisar İlçesi’nde doğan Bahriye Tokmak'ın nasıl Kibariye olduğunun hikayesidir.

Doğan'dan olma Makbule'den doğma Kibariye ya da asıl ismiyle Bahriye Tokmak, 1960 yılında Manisa'nın Akhisar İlçesi’nde doğar. 8 çocuklu yoksul bir ailedir onunki. Hayatta kalabilmek için küçük yaştan itibaren çalışır. Annesiyle birlikte sokak düğünlerinde ve kahvelerde şarkı söyler. Şarkı söylemek yemek yiyip su içmek gibi olağandır onun için. Sevinse de üzülse de şarkı söyler. Kederliyken ağlayarak, mutluyken o meşhur kahkahasını atarak.

Yaşıtları okula giderken o, annesinin peşinde kahve kahve dolaşmaktadır. Bir yandan beline bağladığı kardeşini eğlerken, bir yandan darbuka çalıp insanları eğlendirir. İşin en keyifli zamanı sonudur. Bir elini beline atar, diğer eliyle dinleyicilerin önünde şapka açar: ‘‘Hadee, pamuk eller cebe!’’

Akhisar'da işler iyice sarpa sarıp ekmek kazanacak kapılar tükenince ailesiyle birlikte İzmir'e, İkiçeşmelik'e göç eder. Düğünlerde şarkı söylemekten arta kalan vaktinde Tepeköy'de tütün işçiliği yapar. O yıllarda tek arkadaşı pavyon şarkıcısı Mucize'dir:

‘‘Bilgili, okumuşlu, yazmışlı bir kızdı Mucize. Çok da güzeldi. Pavyonda çalışıyordu. Benim tütün kırmama, düğünlerde şarkı söylememe hiç dayanamazdı. Anneme, bu kız meşhur olmalı. Naylon üzerinde oturuyorsunuz. Pavyonda çalışsa sizi en kral yerlerde oturtur, derdi.’’

Kendi çirkin, sesi güzel

Mucize'nin ısrarları 1975'te sonuç verir. Pavyonda yalnızca şarkı söyleyeceğine, müşterilerle ise başka kadınların ilgileneceğine ikna olduktan sonra işi kabul eder. İki arkadaş soluğu Çağlayan Pavyon'da alırlar. Henüz 15 yaşındadır. Sesi güzeldir ama fiziğini beğenmezler. İlk şarkısını Safiye Ayla misali perde arkasından okuturlar. Sunucular onu anons ederken hep aynı sözleri tekrarlar: Kendi çirkin, sesi güzel!

Beğenilmemek canını acıtır ama hiçbir zaman estetik olmayı düşünmez. Ne burnunu kaldırtır ne de ayrık olan dişlerini düzelttirir. Çünkü Allah'tan korkar: ‘‘Allah isteseydi beni muhteşem yaratırdı. Ne malum ameliyat olanlara Allah'ın kızmadığı. Ben kendimi beğeniyorum. Allah bana gırtlak vermiş. Ömrümce ekmek yiyeceğim ben bu gırtlaktan. Ancak bir kaza geçirirsem estetik olurum.’’

İlk günlerde pavyona babasıyla gider. Sonra Doğan Bey kızını pavyona götürmekten bıkar ve onu taksi şoförü Tünay'a emanet eder. Üç beş ay sonra şoför Tünay ile Kibariye hakkındaki dedikodular alır, yürür. ‘‘Bir gece Tünay'a dedim ki, abi hakkımızda dedikodu yapıyorlar, istersen artık sen beni taşıma. Tünay beni bir çekti köşeye, saçımı tutup artizler gibi bir öptü. Ayaklarım yerden kesildi.’’

1979'da evlenirler. Ama hayat filmlerdeki gibi değildir. Evlendikten sonra da pavyonda çalışmaya devam eder.

Parfüm nedir Gönül AKKOR'dan öğrendi

1980'de İzmir Fuarı sırasında keşfedilir. Beyaz Kelebekler grubundan Turgut Akyüz onu ilk dinlediğinde ‘‘Bu kız bu sesi neresinden çıkarıyor’’ der. Annesine 500 lira avans verir ve Kibariye'yi alıp, İstanbul'a götürür. Pavyonların sıska şarkıcısı, Stardust Gazinosu'nda solist olmuştur: ‘‘Allah biliyor ya, İstanbul'a hiç gitmek istemedim. Meşhur olmak çok korkuttu beni. Pavyonun loş ışıklarının altında şarkı söylemeye alışmıştım. Gazinoda kendimi sudan çıkmış balık gibi hissettim. Sosyeteye alışamadım.’’

İstanbul yıllarında kendine Gönül Akkor'u örnek alır. Gönül Akkor ve Müzeyyen Senar İzmir'den yırtık pantolonla gelen bu küçük kıza sahne kıyafeti verirler. ‘‘Parfümün ne olduğunu bilmezdim. İzmir Geceleri diye bir kolonya vardı, onu kullanırdım. O zaman Charlie diye meşhur bir parfüm vardı. Gönül Abla bana ondan aldı. O zamanki sanatçılar birbirine destek olurdu. Şimdi sanat camiası çok kıskanç...’’

80'li yıllarda mikrofon teknolojisi gelişmediği için, pavyonlarda mikrofonsuz şarkı söylemeye alışır. Belki de bu sayede sesini enstrüman gibi kullanmaya başlar. Her melodiyi sesiyle verebilir. Bu yüzden müzik otoritelerine göre caz söylese harikalar yaratabilir. Yeteneğinin bilincindedir. Özel bir sese sahip olduğunu her fırsatta kendisi de tekrar eder: ‘‘O zaman mikrofon denilen dava yoktu bebeğim. Aslanlar gibi de söylüyordum. Bir Ham Meyva çekiyordum ben, ooooo!’’

Bir yılbaşı gecesi meşhur oldu

Kısa sürede sesi, yorumu ve hepsinden önemlisi doğallığı ile medyanın dikkatini çeker. 1981 yılına girerken, TRT'de yılbaşı eğlencesi için önerilir. O güne kadar siyah-beyaz TRT ekranlarında hiçbir arabeskçi şarkı söylememiştir. Pakize Suda ve Bülent Özveren'in desteğiyle denetimden geçer. Kibariye, Cüneyt Özşeker'in ‘‘Kimbilir?’’ isimli şarkısıyla bir gecede meşhur olur. ‘‘Kim bilir bu gidişin dönüşü olacak mı? / Ah nasıl yollarına bakacağım kim bilir?’’

Birbiri ardına kaset çıkarmaya başlar. 1980'lerden 1990'lara 10 yılda 21 kaset doldurur. Halkın gösterdiği yoğun ilgi çeşitli gazinolarda, gece kulüplerinde çalışmasına, Anadolu ve Avrupa turnelerine çıkmasını sağlar. Bu çıkış özel televizyon kanallarının da ilgisini çeker. İlk olarak Kanal 6'da ‘‘Darısı Başınıza’’ isimli evlendirmeyi konu alan bir program sunar. Ardından ismiyle efsane olan ‘‘Eğlen Coş İşte Kiboş’’ gelir.

‘‘Hayatımda en büyük idealim iyi bir şarkıcı olmaktı, oldum. Evlenmek, yuva kurmak istedim, çok şükür bu da oldu. Hem şarkıcı, hem evimin kadını oldum. Her şeye kavuştum ama bir eksiğim kaldı şimdi. O da, çocuk. Allah bir çocuk versin diye sabahlara kadar dualar ediyorum’’ dediği sıralarda, kocası tarafından aldatıldığını öğrenir. Bir sürü insan sineye çekmesini, ‘‘erkektir yapar’’ demesini beklerken, kocasını tek celsede boşar. Klasik Türk kadını gibi davranmaz yani. Ona göre ihanet erkeğin elinin kiri değildir.

Boşandığı yıl, Pakize Abla'sıyla (Suda), Hürriyet Gazetesi için yaptığı röportajda şunları söyler: ‘‘İzmir'de annemlerdeydim. Televizyonda alt yazı geçti. Benim okumam yazmam olmadığı için kardeşlerim okudu. ‘Kibariye'yi kocası aldatıyor' diyormuş. O an şok geçirdim. Gazetede resimleri görünce bir baktım, kadını tanıyorum. Benim rahmetli olan plakçımın sevgilisiydi. Belkıs Akkale'nin eski gelini Elmas. Kocamı hiç tanımamışım, yazıklar olsun ona. Şimdi iyi tanıdım. Hakkım helal olmasın diyorum. Anladın mı ablacım?’’

Pakize Suda röportajını şu sözlerle bitirir: ‘‘Tünay, Kibariye'yle yaşam arasında bağ olmuş yıllardan beri. Kibariye'nin yerine düşünmüş, Kibariye'nin yerine konuşmuş, Kibariye'nin yerine gezmiş, Kibariye'nin yerine harcamış, kısaca Kibariye'nin yerine yaşamış. Şimdi Kibariye sudan çıkmış balık gibi. Kocasını kaybetmenin üzüntüsünden çok, nasıl yaşanacağını bilememenin telaşı içinde.’’

Kendinden 19 yaş küçük sevgili

20 yıllık kocasından boşanmak çok pahalıya mal olur. Neredeyse beş parasız ortalarda kalmıştır. Bağlı bulunduğu müzik şirketi Prestij’le arasında sorunlar vardır. Yaşamak için yeni bir sevda bulur. Aşka sarılarak hayata tutunur.

Sevgilisi Mehmet Ali Küçükbalçık kendisinden 19 yaş küçüktür. Medya hemen duruma el koyar. 38 yaşında bir kadının 19 yaşındaki bir gençle ne işi olduğunu sorgulamaya başlar. O günlerde çevrilen filmin başrollerinde annesi Makbule Hanım vardır. Televizyonlara çıkıp 65 milyonun önünde ‘‘Şöfeer, Şöfeerr’’ haykırışlarıyla kızını evlatlıktan reddeder. Kibariye sakindir. ‘‘Annemdir ne diyorsa doğrudur’’ der ve aşkını yaşar.

1999 yılında hamile kalır ve ikinci kez evlenir. Hayatı boyunca beklediği, istediği, her şeyden çok sevdiği kızı Birgül dünyaya gelir. Bu evlilik ikinci baharıdır. Kendinden 19 yaş küçük kocası ona okumayı yazmayı bile öğretir. Yaş farkı hiç sorun değildir. ‘‘Ali'nin yaşı küçük ama ben onu 40-50 yaşındaki insana değişmem. Ben mutluyum şimdi, beni mutluluğum ilgilendirir bebeğim. 60 yaşında olursun ama yine de kocanı mutlu edersin. Daha ilerisini anlattırma bana.’’

Ve son söz: Kibariye tıpkı 1981'in ilk günlerinde yaptığı gibi 2004 yılında da sansasyon yaratmaya aday. Yılbaşında, üç yıllık bir aradan sonra ‘‘Ben Ayakta Ağlarım’’ isimli bir albüm çıkarıyor. İskender Paydaş, Ozan Çolakoğlu, Ozan Doğulu, Tarık Aransoy, Şehrazat, Kadir Tapucu, İlyas Tetik, Melih Kibar gibi isimlerle çalışmış. ‘‘Korkunç güzel bir albüm oldu’’ diyor. Kimbilir'in bestecisi Cüneyt Özşeker'in oğlu Sinan Özşeker'in yaptığı ‘‘Gücendim’’ isimli şarkı onun hayatını anlatıyormuş. Sözleri şöyle: ‘‘Şans yüzüme hiç gülmedi / Dert üstüne dert eklendi / Dost bildiğim herkes eldi / Hayata kadere gücendim.’’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!