İlk ücret pazarlığım

HAYATIMDA ilk ücret pazarlığımı 1980’li yılların başında yaptım."İlk" diyorum ama sakın gerisi de geldi sanmayın.

Çünkü bütün iş hayatım boyunca yaptığım ilk ve son ücret pazarlığı buydu.

Üniversitede öğretim üyeliği yapıyordum.

Aldığım maaş, daha ayın ikinci haftası dolmadan bitiyordu.

Onun için Mehmet Ali Kışlalı’nın "Yankı" Dergisi’nde telifli olarak yazılar yazıyordum.

Boş zamanlarımı ise çeviriler yaparak geçiriyordum.

* * *

İşte öyle günlerden birinde Türkiye’nin en büyük reklam grubunun başındaki yönetici beni aradı.

"Sizinle bir yemek yiyebilir miyiz" dedi.

Uzaktan tanıdığım, Fransızca bilen, reklam dünyasında çok başarılı olmuş genç bir yöneticiydi.

"Olur" dedim.

O zamanlar Beşiktaş’ta "Motorest" adlı gözde bir restoran vardı.

Orada buluştuk.

Bana danışmanlık teklif ediyorlardı.

Yapacakları büyük kampanyalara, "Rasyonel" denilen sosyolojik gerekçeleri yazacaktım.

Ellerinde çok büyük bir kampanya vardı.

Shell şirketi "Helix" adlı yeni bir motor yağı piyasaya çıkarıyordu.

İlk işim onun rasyonelini yazmak olacaktı.

* * *

Kabul edeceğimi söyleyince ikimiz için de işin en zor tarafına geldik.

Ne ücret alacaktım?

Sıkılarak bana baktı ve "Siz nasıl bir ücret düşünüyorsunuz" dedi.

O sıralarda öğretim üyesi olarak 200 bin lira maaş alıyordum.

Ayda bir veya iki defa İstanbul’a gidecektim.

Kafamda 50 bin lira gibi bir para vardı.

Ama "Acaba çok açgözlülük mü yapıyorum. Daha ilk günden adamlara yanlış bir imaj mı vereceğim" diye düşünüyordum.

O nedenle bir rakam telaffuz etmeye utandım ve "Siz ne düşünüyorsunuz" diyerek topu ona attım.

Bu defa o kızardı, bozardı ve sıkılarak, "Vallahi, önereceğim para size ilk bakışta az gelebilir; ama ileride yükseltiriz" dedi.

Benim, teklif edeceği miktarı az bulacağım endişesiyle sıkılıyordu.

"Siz söyleyin" deyince düşündüğü parayı telaffuz etti:

"100 bin lira..."


Hiç düşünmeden tamam deyince birden rahatladı ve el sıkıştık.

Ondan sonra aramızda samimi ve komik bir konuşma geçti.

* * *

Ben, "Seninle karakterimizin çok uyuşacağını hissediyorum. Onun için samimi bir itirafta bulunacağım. Aklımda 50 bin lira vardı; ama çok yüksek bulacağını tahmin ettiğim için söyleyemedim. Sen 100 bin deyince benim için büyük sürpriz oldu" dedim.

Bir kahkaha attı ve o da şunu itirafta bulundu:

"Madem samimi itiraflar başladı. Benim kafamda da 200 bin lira vardı. 100 bin liradan başlayayım, 200’e kadar çıkarım diye düşünüyordum" dedi.

İkimiz birden gülmeye başladık.

Neticede o da memnun, ben de memnun ayrıldık.

Ankara’daki eşimi arayıp, "Vakko’ya git, kendine bir elbise beğen" dedim.

* * *

Bu benim İstanbul’daki ilk işimdi.

O ajans, Nail Keçili’nin, Türk reklamcılık dünyasına birçok yeniliği getiren şirketi Cenajans’tı.

Konuştuğum kişi de ajansın o dönemdeki genç genel müdürü Cem Şaşmaz’dı.

Dün Cem Şaşmaz’ı Teşvikiye Camii’nden uğurladık.

Bana göre Türk medyasının en parlak isimlerinden biriydi.

Onu çok genç yaşta kaybettik.

Benim için iyi bir dosttu.

Cem Uzan’ın yanında çalışırken de hep dost kalmayı başarmıştık.

Kavgaların en sert günlerinde bile Motorest Restoranı’ndaki kahkahalarımız kulaklarımızdan gitmedi.

Ruhu şad olsun.
Yazarın Tüm Yazıları