Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

İlk göz kalemi

Kızıma göz kalemi aldım. İlk defa.

Haberin Devamı

Çok sade bir çocuk Destina. Kıyafetle filan hiç işi yok. Kıyafeti rahat olsun da, canı çektiğinde rahat dans etsin yeter.
Neyse.
Sene başında dans gösterileri için bir kere göz kalemi sürdüğümüzde inanılmaz hoşuna gitmişti.
Gözlerinin içi güldü.
Heyecanlandı.
Çok başka şekerdi o hali. O hali gözümden gitmedi.
Ben de gittim bi göz kalemi aldım kızıma.
Artık kendi istediği zaman göz kalemi sürebileceğini söyledim.
Size ne hale geldiğini, ne kadar mutlu olduğunu, o kalemi nasıl yere göğe sığdıramadığını, nasıl elinden bırakmadığını, kaç kere gelip gidip teşekkür ettiğini, kalemi sürüp kaç milyon kere ayna karşısına geçip kendini süzdüğünü, kaç kere “Anne doğru olmuş mu, yakıştı mı?” diye sorduğunu, kaç kere boynuma sarıldığını anlatmayacağım.
Dünyanın en güzel duygusuydu onu öyle görmek; şu kadarcık şeyden mutlu.
Kızım büyüyor. Genç kız oluyor. Ona alt tarafı bir göz kalemi aldım yani.
İlk defa.
Kızımla yanyana aynı karşısında kalem çektik gözlerimize.
Yanyana.
Oğlum da bana bundan yaklaşık 2-3 hafta evvel, durduk yerde:
“Anne bu hayatta en sevdiğim ŞEY sensin!” dedi.
En sevdiği ŞEY benmişim.
Ne güzel bir ŞEY değil mi? Hem, bir sürü şey var sevdiği demek ki...
Çok şükür.
Oysa bu yıl birkaç kere her şey sanki başıma yıkılır gibi oldu.
2011 zor oldu.
Ama bir yandan da, oğlumun en sevdiği şey olduğumu duydum, kızıma ilk göz kalemini alma duygusunu yaşadım.
Bu iki minik şey, her şeyi unutturan son dakika affı oldu...
Arkadaşım şarap getirmiş Fransa’dan 2011 Beaujolais’sini.
Üstüne sıkı küfürler yazdık.
Geldiği ilk günden beri herkesi zorlayan bu yıl gitsin gari diye.
Ama zaman dediğimiz tam da böyle bir şey işte.
Kendi kendinin iksiri.
2011
Geçiyor, geçiyor, geçiyor.
Geçti.
Gitti bile.
Yonca
“son”
 
Hayat Ağacı!

Haberin Devamı

Hayatımda her baktığım şeyden bir işaret çıkarma saçmalığım olduğu için mi sürekli bir şeyler işaret gibi oluyor, yoksa gerçekten işaretler geldiği için mi ister istemez gözlerim yerinden fırlıyor bilmiyorum ama, bir şeyler oluyor işte.
Ağaçları ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz.
Kendimi hep bir Zeytin Ağacı veya bir Çam ağacı gibi hissediyorum. Zeytin’e olan bağım, anlatmalara doyamadığım bir bağ.
Çam ağacı ise bambaşka nedenlerle kendimi özdeşleştirdiğim bir ağaç.
Her daim yeşil.
Her koşulda.
Sıcakta soğukta koşullara inat yeşildir.
Çaktırmadan döker yapraklarını. Sen onu yeşil görürken, aynı durur zannederken, o mevsimler geçirir de ruhun duymaz. Diken gibidir çam ağacının yaprakları, iğne gibi mesela; ama batar da acıtmaz. Tatlı tatlı korur kendini, tatlı tatlı uyarır etrafındakileri. Öyle tutunur ki toprağa, öyle çeker ki hayatı içine, dibinde çim zor tutar mesela.
Ama Allah göstermesin bir alev aldı mı, koca bir orman kül olur.
Bir zeytin, bir çam ağacı gibi görürüm kendimi işte.
Yeniyıl için kendime bir yüzük alayım dedim.
Bir mağazaya girdim. Gümüş yüzüklere bakıyordum. Bir tanesini çok beğendim.
Bir top, dünya gibi düşünün, üzerinde bir sürü yaprak var. Öyle hoşuma gitti ki, “Bunu alabilir miyim?” dedim. Kadın “Hayat ağacı’nı mı?” deyince, irkildim. Meğer seçtiğim yüzüğün adı Hayat Ağacı’ymış iyi mi!
Gözlerim doldu.
Hayatım, hayatımız, hayatlarımız aslında tıpkı ağaçlar gibi.
Bir Zeytin, bir Çam gibi...
Sımsıkı tutunalım.
Mutlu yıllar olsun.
Çam kokulu, zeytin gibi...
Yonca
“ağaç”

Yazarın Tüm Yazıları