İlhan’ı nasıl bilirdim?

EĞER bugün Attila İlhan’ın musalla taşı önünde saf tutacak olsaydım, imam efendi ‘nasıl bilirdiniz’ sorusunu sorduğunda, şüphesiz ki ‘iyi bilirdik’ cevabını verecektim

Ama, yanıtım sadece ve sadece ‘edebi’ ve insani’ açıları ihtiva etmiş olacaktı.

Yani, dün bu yönde temenni belirten Ahmet Hakan’ın ifadesiyle, ‘delikanlılık dönemimizde İlhan’ın dizeleri karşılığında satın aldığımız aşklar hatırına’ verirdim.

O kadar ve dirhem fazlası yok!

* * *

ZATEN, eğer dini ritüelin sorusu ‘doğru mu bilirdiniz’ şeklinde formüle edilecek olsaydı, hiç tereddüte kapılmaksızın, cemaat arasından ‘hayır, asla, haşa’ diye haykırırdım.

Aksi takdirde, kendi kendime yalan söyleyerek riyakárlık yapmış olurum.

Çünkü, kısmi istisnalar hariç, seksen yaşında ölen edebiyatçıyı ‘doğru’ addetmedim.

Nokta, satırbaşı, paragraf!

* * *

BURADA ‘doğru’ sıfatını kullanırken, Attila İlhan’ın ‘fikir adamlığı’nı (!); ‘siyaset teorisyenliği’ni (!); ‘tarih yorumculuğu’nu (!) kastediyorum.

Tümünü de parantez içi ünlemle yazdım, zira böyle vasıfları olduğuna inanmıyorum.

Tamam ve dediğim gibi, kısmen kalburüstü şairliğini ‘iyi’ gradoda not ediyorum.

Ancaak, vasatı aşmış sanatçıların kendi alanlarında ‘iyi’; háttá ‘üstün’, daha háttá ‘dáhi’ düzey tutturmuş olmaları onları illá düşünsel planda da ‘doğru’ kılmaz.

Böyle bir kural yoktur ve olmadı. Sanatçılar da yanılırlar. Cürme iştirak edebilirler.

Nitekim, dev Amerikan şairi Ezra Pound su katılmamış bir faşist değil miydi?

Olağanüstü Fransız romancı Louis - Ferninand Celine Nazizme tapınmıyor muydu?

Yine dev şair Názım Hikmet Ran komünist yalancılığın suç ortağı olmadı mı?

Edebi ve fikri açıdan aynı kefeye koymuyorum ama, işte İlhan da bu konuma giriyor.

* * *

O İlhan ki Mustafa Kemal’i ‘nev-i şahsına münhasır’ biçimde yorumlayarak; daha doğrusu, göz göre göre çarpıttığı nesnel tarihi ve teorik kitabi nalıncı keseri gibi kendine yontarak ‘anti emperyalizm’ geliştirdiğini iddia etmiştir, bu açıdan tümüyle abuk sabuktur.

En kabadayısı, Engin Ardıç’ın harikuláde deyimiyle ‘pinpon ihtiyar’ değeri taşır.

Pembemtırak salçayı uyduruk komplo teorileri ve ilkel ‘anti-Batı’ kepçeyle Sultan Galiyev’in üçüncü dünya tenceresine boca eden; sonra da sanki Atatürk’ün gerçek uzantısı değilmişmiş gibi, marazi nefret beslediği İnönü’ye rağmen bunu Kemalizm diye sunan böylesine bir ‘düşünce’ ancak kompleksli ve cahil ‘ulusalcılar’ arasında itibar görebilirdi.

Zaten de hep öyle oldu!

* * *

ÖYLE oldu ve de aslına bakarsanız, Attila İlhan’ın ‘ulusalcı hassasiyet’ mensupları arasında mürit bulabilmesi; en azından yalnız onlar tarafından ciddiye alınması çok doğaldır.

Zira, örneğin bir ‘Hangi Batı’nın satır arası bilinçaltını belirleyen intikam kompleksi; yahut, bir ‘Dersaadet’te Sabah Ezanları’nda bunlara ek olarak burun direği kıran anti-semit koku, sağcısı, solcusu ve dincisiyle, aynı arazlardan mustarip olan zevata ‘ilaç gibi’ geldi.

Bu, ‘Batı düşüncesi’nin sırf işine gelen yanını yalap şalap benimseyen; sonra da kuyruk acısıyla o Batı’ya düşman kesilen bir bölüm Türk aydının sonsuz hazin tragedyasıdır.

Zaten de, pek ‘yerlici’(!) İlhan’ın ‘şahsi boyut’a gelince levanten İzmir nostaljiyası dışavurması veya Pera’yı mekán bellemesi, yukarıdaki tragedyanın normal bir tezahürüdür.

İşte, ‘elde var’ ne gerçek Batı, ne de gerçek Doğu olan uzun, upuzun bir ‘hüzün’!

Evet imam efendi Attila İlhan’ı ‘iyi’ bilirdim ama, láfın dobrası, ‘doğru’ bilmezdim.

Toprağı bol olsun ve Allah taksiratını affetsin.
Yazarın Tüm Yazıları