Ilgın günce (2)

blam ve eniştem, bir haftalık bir seyahatteler. Annemle babamsa bu aralar belálı bir nakliyat telaşındalar.

Dolayısıyla yeğenimi okula gönderip karşılama vazifesi, AB müzakere sürecine rahmet okutacak bir ‘düşün-taşın-çevirip bir daha düşün’ faslının ardından, şahsıma tebliğ edildi.

Edildi edilmesine de... Paranoya, dizi geçtim, gırtlak boyu...

Sanki ben ortamda mevcut değilmişim gibi aralarında konuşuyorlar:

Evdeki çalar saatler kesmezmiş, ‘BU şimdi uyanmaz’mış, birileri de telefon etsinmiş... Bilmem kim benim telefonumdan ararmış, bilmem kim Elif’in telefonunu çaldırırmış... Annem zaten hem evden, hem Elif’in telefonundan, hem de benimkinden arar, mevzuya en sağlamından üç ayrı düğüm atarmış...

Aldı mı beni bir gıcık:

‘Bravo’ dedim; ‘sabahleyin uyanmamız garanti... Tek sorun şu ki bu muhteşem zangoç performansınız neticesinde, yataktan tepemde onca zırıltıyla fırladığım için o hışımla çocuğu bir temiz dövebilirim yani...’

En uçuk tehdidime bile n’olur n’olmaz temkiniyle yaklaşmalarına rağmen, söz konusu Elif olduğu için, verdiğim gözdağını kaale bile almadılar. Beni yüz kızartıcı ‘Hı hı’larla başlarından kışkışlayıp, plan-program yapmaya devam ettiler.

Etki tepki doğuruyor malûm...

Bilinçaltının inatçı dehdehlemesiyle olsa gerek, kendimi bildim bileli ‘sabah insanları’ndan dinlediğim bir ‘masal’ı bizzat yaşıyorum birkaç gündür.

Kaçta yatmış olursam olayım, saatin alarmı çalmadan tam bir dakika önce gözlerim kendiliğinden faltaşı gibi açılıyor.

Üstelik gece saatlerine adapte bünye, güneş batar batmaz kendi temposuna dönüyor. Sabaha karşı uyuyorum... Sonra saat çalmadan bir dakika önce yine...

Acayip bir duygu; jet-lag gibiyim...

Yine de annemin kargalar bile kahvaltı etmeden açtığı telefonu, dinç bir sesle; ‘Ocakta omlet var anne? Çocuk servise gecikecek. Bir şey mi diyecektin, çabuk söyle?’ diyerek cevaplamanın verdiği ‘Hani o ciddiye almadığınız fakir ama onurlu genç kadın vardı ya’ hissiyatıyla, ilk gün bayağı eğlendim.

Annem söz konusuysa, fazla eğlenmemekte fayda vardır.

Zira valide, ikinci gün, çocuk yapma düşüncesine karşı geliştirmiş olduğum en önemli kalelerden birini fethetmiş kumandan tonuna sarmaya başladı ki, bu en hafif tabiriyle HİÇ hoş değil:

‘Gördün mü bak, çocuk gece acıkıp boğulana kadar ağlar, ben uyanamadığım için oyuncak ayısını filan yer, tıkanır kalır, diyordun. Ben sana söylememiş miydim!? İnsan isteyince nasıl da uyanabiliyormuş, değil mi? Ne de olsa kadınlık güdüsü... Her kadın anaçtır. Sen aslında çok iyi bir anne olursun.’

Yukarıda okuduğunuz paragraf, üçüncü gün; ‘Gördün mü bak, ben demiştim, sen iyi anne olursun’ şeklinde bir özete...

Dördüncü günse; ‘Söylemiştim, senden iyi anne olur’ şeklinde bir koda dönüştü.

İki gün ılgın esmeye gelmiyor.

Çeki-düzen alarmları anında çalıyor.

Anlaşıldı. Bana dönüş yolu göründü....
Yazarın Tüm Yazıları