İlerleme değil Kıbrıs ve AB ile kriz raporu

AVRUPA Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi dün Türkiye ile ilgili rapor taslağını görüşürken, dışişleri bakanlığından bir yetkili de İstanbul’da bir grup gazeteci ile gündemdeki konuları tartışıyordu.

Kıbrıs, önümüzdeki aylarda Türkiye’nin dış politikasında sonuçlar doğuracak olan yeni bir gözden geçirme sürecini tetiklemiş görünüyor. İlerleme Raporu’nda da bu gidişatın izleri var.
Avrupalı Parlamenterler, Ria Oomen-Ruijten tarafından hazırlanan rapor taslağına tam 315 değişiklik önergesi vermişler.
Aralarında, Kars’taki İnsanlık heykelinin yıkılmasına tepki gösterilmesini isteyen de var, yumurta atan öğrencilere karşı yapılanlardan söz edilmesinde ısrarcı olanlar da. Ama üzerinde çoğunluğun uzlaşma sağladığı değişiklik önergelerinden raporun tonunu belirleyici olanı Kıbrıs ile ilgili.
Rapor, Türkiye Hükümeti’nden Kıbrıs’taki görüşme sürecine destek vermesini ve çözüm için gayret sarf etmesini istemekle kalmıyor. Türkiye’ye “askerlerini Kıbrıs’dan çek” diyor. Ayrıca kayıplarla ilgili komitenin tekrar çalışabilmesi için “askeri bölgeleri de aç” diyor. Değişiklik önergesi ile rapora, daha önce olmayan bir unsur da ekleniyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1984 tarihli 550 sayılı kararına atıfta bulunuluyor. Bu madde, Maraş’ın Rumlara geri verilmesi anlamına geliyor.
Raporda ayrıca Türkiye’den, Ankara Protokolü’ne uyması yani deniz ve hava limanlarını Rum gemilerine açması isteniyor. Buna karşılık, değişiklik tekliflerinde bazı parlamenterlerin, “Avrupa Birliği de KKTC ile doğrudan ticaret protokolünü uygulamalı” önerileri oy çokluğu sağlayamıyor ve reddediliyor.

RAPORDA Türkiye’ye reformlara hız vermesi çağrısı da var. Özellikle düşünce, ifade ve basın özgürlüğü üzerindeki baskıların kaldırılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları temelinde yasaların düzeltilmesi üzerinde duruluyor. Seçimler öncesi, yüzde on seçim barajının kaldırılması ve dokunulmazlıklar nedeniyle Türkiye’de yolsuzlukla mücadelenin yapılamadığı da raporun değindiği iki önemli konu.
Rapor önümüzdeki ay Parlamento’da oya sunulacak. O oylama sırasında da bazı değişiklikler olabilir. Ama Kıbrıs sorunu, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerini ipotek altına alan en önemli mesele olarak ön planda olmaya devam edecek. Çünkü Mart ayında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin özel temsilcisi Alexander Downer da süreçle ilgili raporunu verecek.
 
BM Genel Sekreteri geçen yıl sonu açıklanan raporunda, “görüşmelerin sonsuza kadar sürmesine imkan olmadığı”nı söylemişti.
Görünen o ki, mart sonuna kadar Kıbrıs’ta tarafların çözüm konusuna uzlaşmalarına imkan yok. Bu durumda görüşmeler eskisi gibi ucu açık biçimde sürebilir mi? Hayır süremez. Herkesin sabrının bir sonu var. Ya Annan planına benzer bir hedef konacak ve taraflara ağır baskı ile bir çözüm metni imzalatılacak. Ki referandum seçeneği oldukça bunun da anlamı yok. Ya da artık masa olmayacak.
Süreç hızla tıkanmaya gidiyor. Türkiye için Avrupa süreci de parlak değil. Kıbrıs ve Avrupa süreçleri bu yıl içinde ciddi kriz riski ile karşı karşıya. Birbiriyle iç içe geçmiş olan bu iki önemli konuda birbirini tetikleyecek olan krizler, Türkiye’yi dış politikada yeni yol arayışlarına mecbur bırakabilir. Avrupa ile yüzleşme, Kıbrıs’ta yeni seçenekler. Bu iki konu, Türkiye’nin dış politika yapım sürecinin gündemine tahmin ettiğimizden hızlı bir biçimde girebilir. Bunu biraz seçim sonuçları belirleyecek, biraz da uluslararası dengeler, destekler, ince hesaplar.
Yazarın Tüm Yazıları