İktidara bağımlı yargı

YARGI bağımsız mı? Sorunları var mı? Neler?.. Bu konuları yıllardır tartışırız, hiçbir sonuç çıkmaz. Tartışma yeri belli yıldönümlerinde, belli zamanlarda yapılan kutlama ve açılış konuşmalarıdır.

Devleti yönetenler oraya tam kadro gelir. Yüksek yargı kuruluşlarının başkan ve üyeleri cübbeleriyle katılır. Eleştiriler hep birlikte dinlenir...

Sonuç asla çıkmaz!

Yargı mensuplarının aldığı maaş komiktir. 1.5 milyar maaşlı hakim, bizim basın davalarında örneğin 10 milyarlık tazminata hükmeder.

Yargının bağımsız olmadığı nutuklarda dile getirilir ama hiçbir hükümet bu düzeni bozmaz. Bozmak işine gelmez.

Her şey nutuklarda, sempozyumlarda, kokteyllerde kalır.

* * *

Hakim ve savcıların tüm atama, terfi, sicil, ceza işlemleri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından yapılır. Bu Kurul ayrıca adli yargıdan Yargıtay, idari yargıdan Danıştay üyelerini seçer. Yargının mutlak hakimidir.

Kurul 7 üyeden oluşur. 3 üye Yargıtay’dan, 2 üye Danıştay’dan seçilir. Adalet Bakanı Kurul’un başkanı, onun emrindeki Bakanlık Müsteşarı ise doğal üyesidir. Yani bakan ve emrindeki müsteşar 2 üyeyi yanlarına alınca, onlarla anlaşınca, salt çoğunluk olan 4 oya ulaşıp istedikleri her kararı alırlar.

Siyasetin eli ve baskısı, yargının ta göbeğindedir.

Hakimler ve savcılar, isteklerinin gerçekleşmesi için bakan ve müsteşarın kapısında beklerler, kabul edilmek için sıraya girerler, gerektiğinde ‘Emriniz var mı’ diye sorarlar.

Yargı, siyasetin önünde eğilmek zorunda bırakılır.

* * *

Kurul’un tüm sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı’na bağlıdır. Yani Kurul bile bağımsız değildir. Tüm listeleri, bütün bilgileri, atamaları Bakanlık düzenler, Kurul’a gönderir!

Dahası var. Hakim ve savcıları denetlemekle yükümlü Teftiş Kurulu da Adalet Bakanı’na doğrudan bağlıdır ve onun emrindedir.

Siyasetin gölgesi, yargının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp durur. Baskı ve korku yaratır. Her dönemde böyledir.

Bu gerçekleri her iktidar bilir ama işine geldiği için bozmaz, kaldırmaz.

Türkiye’de yargı bağımsızlığı yok. Bu koşullarda olması da mümkün değil.

Ülkemizde her gün AB nutukları atanlar bu durumu elbette biliyor ve görüyor. Hangi AB ülkesinde, hangi uygar ülkede yargı böylesine bağımlı?

Hangi AB ülkesinde, hangi uygar ülkede hakim ve savcılar bakan ve müsteşarın kapısına gelip istirhamda bulunur, siyasi iktidardan milletvekili, il ve ilçe başkanı aracı koyar, torpil arar?

Şimdi önümüzde Anayasa değişikliği paketi var. Bu gerçeklere yine dokunulmuyor. İktidar kendi işine gelen maddeleri değiştirecek, işine gelmeyen bu gibi hususları aynen bırakacak.

* * *

Üstelik şimdi bir başka değişiklik yapılacak. Anayasa Mahkemesi’nin bazı üyelerini seçme yetkisi Meclis’e verilecek.

Yani iktidar partisine! Günümüzde AKP’ye!

Bir sürü aday bu değişiklik yürürlüğe girince iktidar partisinin kapısını aşındırmaya başlayacak. Tanıdık milletvekili aranacak. Onlara ulaşmak için AKP’ye yakın kimseler aracı konulacak... Ve onlardan yardım, oy dilenilecek.

Yargıtay ve Danıştay bu değişikliğe karşı çıkıyor.

Fakat Anayasa Mahkemesi evet diyor! Peki karşılığı ne olacak?

Emeklilik yaşı 65’ten 67’ye çıkacak mı! Böylece oturmakta oldukları üç katlı görkemli lojmanlarda 2 yıl daha fazla oturacaklar mı! Makam arabalarını 2 yıl daha fazla kullanacaklar mı! Kendilerine sağlanan öteki ayrıcalıklardan yararlanmayı daha fazla sürdürecekler mi!

Kim bilir!

Türkiye’de hep bir kandırmaca yaşıyoruz. Karşılıklı ilişkilerle, al gülüm-ver gülüm yöntemiyle işler yapılıyor. Yargı da bu kapsama sokuluyor.

Hakimler, savcılar, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilmek isteyenler ille de birilerinin peşinde dolanacak, siyasal iktidardan yardım, torpil ve medet umacak!

Kimse kimseyi kandırmasın. Bu koşullarda hangi yargının hangi göstermelik ‘bağımsızlığından’ söz edilir?

Vicdan-cüzdan ilişkisi çok önemlidir ama bağımsızlık ondan da önemlidir.
Yazarın Tüm Yazıları