İkinci toplu kıyım

Güncelleme Tarihi:

İkinci toplu kıyım
Oluşturulma Tarihi: Eylül 26, 1997 00:00

Haberin Devamı

Sünnette bu yıl kırılan rekor, tarihte yüzyıllar önce de yaşanmış

Keşke, 1997'nin toplu sünnetlerindeki kesim sayısını bilebilseydik. Ne yazık ki, bu konuda istatistiki veri yok.

Sünnet rakamları ne İstatistik Enstitüsü'nün, ne de Sağlık Bakanlığı'nın ilgi alanına giriyor. Ancak görünen o ki, bu yıl bir rekor sözkonusu. Cumhuriyet tarihinin önceki yıllarıyla karşılaştırmak bile mümkün değil.

Tarihte bu kadar toplu kıyım yapılan başka dönem var mıdır? Evet, böyle bir dönem yüzyıllar önce de yaşanmış.

Toplu sünnet geleneği, İslamiyetin kabul edilmesiyle birlikte başlamış.

Müslümanlığı kabul eden Türk erkekleri, Arapların zoruyla topluca kestirmişler. Sünnet konulu bir tez hazırlayan Dr. Enver Özdemir, bu dönemi kayda geçiriyor:

‘‘Türkler, İslam dinini kabul ettikten sonra, sünnet olanlardan az vergi alınması nedeniyle, topluca sünnet oldular. Tarih kitapları burada Arapların iyi gelir elde ettiklerini yazıyor.’’

Neyse ki, Türkler kısa zamanda bu işe intikal etmişler, sünneti öğrenmişler de Araplara sünnet olmaktan kurtulmuşlar.

Elin Arabı kazanacağına bizim berberler para kazanmaya başlamış. Hatta usturayı eline geçiren bakkallar bile pipi kesme uzmanı olmuş.

Gerçi Osmanlı ahalisinin başka çaresi de yokmuş. Hekim az olunca saçlarını, bıyıklarını, sakallarını, dişlerini ve de sünnetlerini berberlere bırakmakta sakınca görmemişler.

Berberler, Cumhuriyet döneminde de uzun süre aynı işi sürdürmüşler. Ardından ‘fenni sünnetçiler’ dönemi gelmiş. Doktorların bu işe el atmasının tarihi ise çok yeni.

ALTIDA BİRİ HATALI

Durum bu olunca ‘hatalı sünnetler’ de neredeyse kaçınılmaz. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin 1990'daki bir araştırmasına göre, Türkiye'de yapılan her altı sünnetten biri hatalı. Kırsal kesimde hata payı daha yüksek.

Ama insanlar, bununla da birlikte yaşamaya alışmış. Kadercilik burada da işliyor. Hatalı sünnetler o kadar kabullenilmiş ki, fıkralara bile konu oluyor:

‘‘Bir adam, yanındaki pisuvarda işeyen adama döner; ‘Siz falan şehrin falan köyünden misiniz?' Adam ‘Evet' der. İkinci bir soru gelir; ‘Peki sizi falan berber mi sünnet etti?' Adam ‘Evet de nereden biliyorsunuz' der. Beriki açıklar; ‘Üzerime işiyorsunuz da. O berber hep böyle yanlış keser.’’

Oysa sünnetteki her hata, fıkrada olduğu kadar masum sonuçlara yol açmıyor. Hatalar, ‘cinsiyet değişimi' gerektirecek ölçüde vahim sonuçlar doğurabiliyor.

Dr. Özdemir, tezinde Türkiye'deki sünnetlerde çok sayıda komplikasyonla, sorunla karşılaşıldığını vurguluyor ve ekliyor:

‘‘Bu komplikasyonlar, hafif sızıdan cinsiyet değişimi gerektirecek derecede penis kaybına ve ölüme kadar değişiyor.’’

Tehlike bu kadar büyük. Dr. Levent Aydoğanlı'ya göre, toplu sünnetlerin ilk sakıncası, hijyenin sağlanamaması, aynı aletlerin birçok çocukta kullanılması, kargaşa ve zamansızlık nedeniyle gereken özenin gösterilememesi.

İkincisi ise çocuklarda derin psikolojik yaralar açılması. Numune Hastanesi Genel Cerrahi Klinik Şefi Doç.Dr. Süleyman Hengirmen, ‘mezbaha gibi kan gövdeyi götürüyor' benzetmesi yapıyor: ‘‘Buna psikolojik olarak hazırlanmayan çocuklar ruhsal travma da yaşayabilir. Zaten gerdek gecelerinde birçok erkeğin sorun yaşamasının nedeni de budur.’’

Hengirmen, artık sünnet düğünlerine gitmiyor. İsteyene de kısa bir yanıt veriyor: ‘‘Getirin hastanede yapalım. Siz sonra töreninizi yapın.’’ Hastanede bir doktorun yapabileceği sünnet sayısı ise 20 ile sınırlanmış. Yani doktorlar bu işi öyle hafife almıyor. Sanatçı İbrahim Tatlıses de berberlerin sünnet yapmasından şikayetçi. Geçenlerde 70 çocuğu sünnet ettirdiği düğünde 30 yıllık ‘milli' sünnetçi Kemal Özkan'ı övdü:

‘‘Beni bir berber sünnet etmişti. Bu çocuklar ne şanslı ki, Kemal Özkan gibi büyük bir ustanın elinde sünnet oldular.’’

‘Büyük usta' Özkan da toplu kıyıma karşı: ‘‘Doğru değil. 10 sene önce Malatya'da toplu sünnete gittim. Sağlık memuru uyuşturuyor, berber kesiyor, doktor da dikiş atıyordu.’’

Bereket artık 10 yıl öncekinden bir adım daha ilerdeyiz. Berberler artık sadece saç kesimi ile yetiniyorlar. Berberden sünnetçiye terfi edişimize fıkralar bile tanıklık ediyor: ‘‘Bir sünnetçi yeni açtığı dükkanın vitrinine bir saat koymuş. Komşusu gelmiş, sormuş, ‘Saatin sünnetle ne ilgisi var?' Sünnetçi de soruyla yanıtlamış: ‘Peki ya ne koysaydım?’’

Halbuki, bir ‘jet-ski' koysa halkımız ne demek istediğini anlardı. Ne de olsa Çiller'in Turban'dan alıp geri vermediği ‘jet-ski'nin adının ‘jet-pipi' olarak anıldığını artık herkes biliyor...

SARAY ÖZENTİSİ

Toplu sünnetlerin kökeni, Osmanlı'daki şehzade sünnetlerine dayanıyor. Günümüzdeki ‘‘Oldu da bitti Maşallah, damat olur inşallah’’ nidaları da o törenlerden kalma. Şehzadelerin sünnetlerinde de ‘‘Oldu da bitti Maşallah, padişah olur inşallah’’ diye bağırılıyordu.

Sünnet çocuklarının, ellerinde asa, sırtlarında pelerin ve başlarında taca benzer garip bir şapkayla dolaştırılmaları geleneği de yine çocukları ‘Şehzade'lere benzetme çabasından başka birşey değil. Saray özentisi, sünnette de yaşıyor. En küçük binalara bile saray deme alışkanlığını sürdüren bir toplumun, sünnette farklı davranması elbette beklenemezdi.

Sünnet şenliklerinin en eskisi, Sultan İkinci Mehmed'in, oğulları için Edirne'de düzenlediği ve bir ay süren sünnet düğünüydü.

Sarayın sünnetleri, Osmanlı zayıfladıkça giderek daha ihtişamlı hale geldi. En görkemlisi, Sultan Üçüncü Murat'ın oğlu şehzade Mehmed'in sünnetiydi. 29 Mayıs 1582'de başlayan sünnet törenleri, 57 gün-57 gece sürdü. En karlı çıkan, kesimi gerçekleştiren vezir Cerrah Mehmet Paşa idi.

Paşa, Sultan'dan 10 bin altın, som altın bir leğen, bir ibrik, 30 top kumaş, birkaç kürk, şehzadenin annesinden de üç bin altın, kürk ve kumaş almıştı.

Paşa'nın bir keresinde aldığı, 100 binden fazla sünnete imza atan Kemal Özkan'ın kazandığından daha fazlaydı. Bu törenlerde sünnet edilen çocuk sayısı da az değildi.

Beş bin çocuk, eski adı At Meydanı olan Sultanahmet Meydanı'nda sünnet edilmişti. Padişah, avuç avuç altın dağıtmıştı. Padişah yapar da halk durur mu? Onlar da çocuklarının pipilerini düğünlerle kutsamaya başladılar.

Ama toplu sünnet geleneği Osmanlı'dan sonra darbe yedi. Cumhuriyet'in ilk yıllarında değil toplu sünnet, ‘Sünnet gerekli mi?' sorusu tartışıldı. Kimi doktorlar sünnete karşı çıkarken, kimileri de temizlik ve sağlık açısından sünnetin yararını savundular.

Karşı çıkanlar etkili olamadı. Çünkü artık Müslümanlık ile sünnet özdeşleşmişti.

Toplu sünnetin Anadolu topraklarında yeniden canlanması için 1980'lerin beklenmesi gerekecekti. ANAP iktidarı, fakirlere yardım adına Osmanlı'daki şehzade sünnetlerindeki geleneği yeniden canlandırdı.

Yeni bir yüzyıla ve de binyıla ilerlerken Türkiye'nin erkeklerinin hemen tamamı, yaşama, vücudunun bir parçası kesilip, kanı akıtılarak başlıyor. Sünnetler de aslında ‘erkekliği kutsama düğünleri'. Bu kapıları geçenler, hayata, ‘erkek toplum'un asli üyeleri olarak başlıyor.

İslamiyet öncesinde de vardı

Sünnet İslamiyetten çok önceleri de vardı. O zaman da amaç, kimine göre cinsel zevki artırma isteği, kimine göre de günahlardan vazgeçmenin sembolüydü. Eski Mısır, İbraniler, Fenike, Babil ve Afrika'da M.Ö. 5000'den beri sünnet yapıldığı biliniyor. Mısır'da bulunan ve M.Ö. 2000'den kalma rölyefte de sünnet figürleri yer alıyor.

Sünnet daha sonra Ortadoğu'ya da yayılmış. Kuran'da bu konuda bir emir yok. Müslümanlıktaki sünnet geleneğinin kaynağı Hz. Muhammed'in hadisleri. O nedenle farklı yorumlar sözkonusu. En çarpıcı sorun da Mısır'da yaşanıyor ve Müslümanlık adına kızlar da sünnet ediliyor. Sağlık Bakanı İsmail Sallam, bir yıl önce bir genelgeyle bu vahşiliği yasaklamıştı. Ancak geçen Ağustos'ta İdare Mahkemesi bu yasağı iptal etti. İslamcı bir örgütün lideri olan Yusuf Bedri'nin bu karardan sonra yaptığı yorum ilginç: ‘‘Allah'a şükürler olsun ki kazandık. Artık İslamı uygulayacağız.’’

Sanırsınız, kızlarının klitorisini kazımayan ülkelerdeki Müslüman değil. Oysa bırakın kızları, sonradan Müslüman olan bazı erkekler bile sünnet olmuyor. Örneğin ünlü bilim adamı Roger Garaudy, Müslüman olduktan sonra sünnet olmamış. Her sünnet olan da Müslüman değil. Museviler, doğumundan sonra 8. günde sünnet ettiriyor. Amerika'da aleyhte yayınlara rağmen her yıl 1 milyonu aşkın çocuk sünnet ettiriliyor.

20 yılda binlerce çocuğu sünnet eden Afyonlu Turgut Orhan Durak, ‘Modern ve Pratik Sünnet' adlı kitabının ikinci baskısında küçük bir talihsizlik yaşamış. Durak, ilk baskıda yeralan hemşehrisi Halil İbrahim Özsoy'un önsözünü ikinci baskıya koymamış. Kitabın matbaadan çıkmasından kısa bir süre sonra da Özsoy, Sağlık Bakanı olmuş. Durak, kitabında sünnetin tüm yönlerini inceliyor; acılı- acısız sünnet tekniklerini anlatıyor.

ENDÜLÜS’TE SÜNNET

‘Endülüs'te raks'ı Münir Nurettin'den öğrenmiştik. ‘Endülüs'te sünnet'i de ünlü yazar Amın Maalouf'un ‘Afrikalı Leo' kitabından okuyalım:

‘‘Endülüs'te sünnet törenleri, dinsel amaçların tümüyle unutulduğu törenlerdi. Bu törenlerin en ünlüsü, günümüzde bile dilden dile dolaşan, pekçok kişinin öykündüğü ama tüm çabalara karşın benzerini yapamadığı düğün, Toledo'lu Emir İbn Zünnun'un torunu için yaptırdığı sünnet düğünüdür. Bu düğünde şarap ve her türlü içki su gibi akmış, yüzlerce güzel köle kız Yahudi Dani'nin çalgıcıları eşliğinde dansetmiş. Annemin anlattığına göre benim sünnetimde de çalgıcılar ve ozanlar varmış. Babamın onuruna okunan dizeleri bile anımsıyordu annem.’’

Maalouf, ‘Semerkand' kitabında da sünnette kesilen parçanın yenmesinden sözediyor. Bu gelenek Anadolu'nun bazı yörelerinde yaşatılıyor. Zonguldak'ın Alaplı ilçesinde bu parçalar, çocuğu olmayan kadınlara yediriliyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!