İki kadının tutkulu Türkiye hikâyesi

BİR yanda “taciz” diğer yandan “kariyeri” ile gündeme gelen kadınlar...

Haberin Devamı

Peki ya kariyeri dışında “tutkusunu hayata geçiren kadınlar...”

Bugün size ikisini anlatacağım...


Nurdan Tümbek Tekeoğlu
ve Refika Birgül.


Hiçbir ortak noktaları yok...


Bambaşka meslekleri icra ediyorlar ama onları birbirlerinden habersiz bir araya getiren şey tutkuları...

* * *


Nurdan Tümbek
dünyanın en büyük perakende şirketlerinden Metro Grup’un Türkiye Temsilcisi.


Erkek egemen bir ülke ve sektörde olmasına rağmen mesleğinde gayet başarılı...


Ama onu asıl farklı kılan şey merakla başlayan bir seyahati çok kapsamlı bir doktora tezine dönüştürmesi...


Her şey üç yıl önce Tümbek’in eşi ve iki kızıyla yaptığı Antakya seyahatinde başlamış.


İlk kez gittiği Antakya’da farklı dil, din ve kültürlerin bir arada yaşama becerisi Tümbek’i çok etkilemiş.


Bir de yeryüzünde inşa edilmiş “ilk kilise” olma özelliğini taşıyan Saint Pierre Kilisesi’ni görünce çarpılmış...


Ve o gün “Medeniyetlerin Buluştuğu Kent Antakya”“Bütünleşik Pazarlama Yöntemi” ile incelemeye karar vermiş.


Tıpkı Vatikan, Mekke ve Kudüs gibi Antakya’nın da eğer doğru bir strateji izlenirse dünyanın en önemli “inanç kenti” olabileceğine inanmış.


İnanmakla kalmamış, çok önemli bir araştırma şirketi ile önce şehre dair tüm bilimsel verileri ortaya çıkarmış, sonra da oturmuş bu konuda bir doktora tezi hazırlamış.


Tümbek
ne Antakyalı ne de çalıştığı şirketin Antakya ile ilgili ticari bir beklentisi var.


O halde neden böyle bir işe soyunmuş...


Hep iddia edilir “Türkiye medeniyetlerin bir arada yaşadığı hoşgörü ülkesi” diye...


Mesela Ortaköy’de cami-sinagog-kilise bir arada...


Oysa binalar dışında büyük bir palavradan ibarettir bu iddia...

* * *


70 milyonluk bir ülkede 30 bin Ermeni,

20 bin Yahudi, 2 bin Rum, bir avuç

Süryani mi birlikte yaşama becerimizin ispatı?

Haberin Devamı


Kimse kimseyi kandırmasın...


Ne İstanbul, ne Mardin, ne Kayseri, ne de Urfa...

Bir tek istisnası var, Antakya...


Hâlâ nüfusunun yarıdan fazlası farklı dini ve etnik kimliklere sahip, “birlikte yaşama becerisini” gösterebilmiş tek şehir Türkiye’de.


İşte Tümbek’i tutkulu bir biçimde harekete geçiren bu...

* * *


Gelelim Refika Birgül’e...


Onun da çıkış noktası aynı, ama soyunduğu iş çok daha önemli ve iddialı...


Çünkü Refika Birgül sadece bu ülkenin sahip olduğu zengin mutfak kültürünü ortaya çıkarmamış, onu inanılmaz bir tutkuyla yeniden üretmiş...


Parlak bir eğitim, çok genç yaşta Doğan Hastaneleri’nde başarılı bir yöneticilik, ama onun aklı fikri, ruhu İstanbul mutfağında.


Önce imparatorluktan cumhuriyete adeta arkeolojik bir kazı, sonra gün ışığına çıkan tatları kendi mutfağında yeniden pişirme...

* * *


“Refika’nın Mutfağı”
sadece bir yemek kitabı değil, tutku ve yaratıcılıkla yeniden üretilmiş geleneğin, yeni nesillerde nasıl yaşama tarzına dönüşebileceğinin en güzel örneği...

Haberin Devamı


Türkiye’nin Jamie Oliver’i olmaya aday o...

Hani şu Londra mutfağını yoktan var eden sevimli ve yaratıcı şef...


Tıpkı onun gibi en geleneksel yemeklere de el atmış, “kadayıftan mantı, yufkadan Türk suşisi” gibi akıl almaz güzellikte yeni tatlar da yaratmış...


“Tat, yaratıcılık, estetik, paylaşım... Bunları hem ayrı ayrı hem de bir arada yaşamanın verdiği haz!”
diye başlamış çağdaş Türk mutfağının öyküsüne...


Aslında anlattığı çağdaş Türkiye’nin öyküsü...


“Hem ayrı ayrı hem de bir arada yaşamanın verdiği hazzı”
epeydir unutmuş, kariyeri dışında tutkuları olan kadınlar sayesinde yeniden hatırlayan Türkiye’nin hikâyesi...

Yazarın Tüm Yazıları