İhsan Oktay Anar’a iki mektup

‘İhsan Oktay Anar ve iyimser bir kıskançlık’ başlıklı bir yazı yazdım. Hayranları mektuplar yollamışlar. Bunlardan iki tanesini paylaşmak isterim. Umarım İhsan Oktay Anar’ı rahatsız etmem, bunları duymasını isterim.

Haberin Devamı

Arkadaşım Kürşad Oğuz’un, İhsan Oktay Anar’la yaptığı ve geçen pazar günü Habertürk’te yayınlanan röportajı üzerine, salı günü Hürriyet’e ‘İhsan Oktay Anar ve iyimser bir kıskançlık’ başlıklı bir yazı yazdım.
Hem Kürşad’a duyduğum sevgi, saygı, kıskançlık karışımı hislerimi ifade ettim, hem de çok sevdiğim bir yazarın hayatından ipuçları aktarma fırsatı buldum.
İhsan Oktay Anar, kapalı yaşamayı seven bir yazar olarak tanınıyor.
Bu halini ayrıca sevdiğimi baştan belirteyim.
En son istediğim şey onu rahatsız etmek olur.
Ancak salı günkü yazıdan sonra beni hem duygulandıran hem de çok sevdiğim elektronik postalar geldi.
Anar’ı bir şekilde tanıyanlar, hayranı olanlar, karşılaşanlar izlenimlerini paylaşan küçük mektuplar yollamıştı.
Bunlardan iki tanesini paylaşmak isterim.
Birinde 1970’li yıllardaki gencecik İhsan Oktay Anar’ı göreceksiniz.
Ötekinde onu rahatsız etmekten çekinerek seven bir hayranını.
Umarım İhsan Oktay Anar’ı rahatsız etmem, bunları duymasını isterim...

Haberin Devamı

BOSTANLI-KONAK VAPURUNDA

İhsan Oktay Anar hayatıma tam olarak ne zaman girdi bilmiyorum,.
‘Puslu Kıtalar Atlası’ kitabının adına vurulduğumu hatırlıyorum sadece.
Sizin gibi ben de merakla yeni kitabının (Yedinci Gün, İletişim Yayınları) çıkmasını bekledim ama kıyıp da okuyamıyorum.
Çok daha özel bir zaman için saklıyormuşum gibi masamın üzerine koydum, bekliyorum.
Tadını çıkara çıkara ağır ağır okumak istiyorum.
Karşıyaka’da yaşayan ve sabahları Bostanlı-Konak vapuruyla işe giden biriyim, çok sık olmasa da İhsan Oktay Anar’ı Bostanlı Vapur İskelesi’ne yürürken görüyorum.
Uzun boylu, iri cüsseli ve ayağında siyah spor ayakkabılarıyla ağır ağır yürüyen bir adam. Bir gün vapurun kıç güvertesinde tam karşısında otururken cesaret edip konuştum kendisiyle.
Çok saygılı konuşan ve son derece de mütevazı bir adam.
Kitaplarının hepsini okuduğumu ve bir sonrakini merakla beklediğimi söylediğimde ‘Teşekkür ederim’ diyecek kadar alçakgönüllü.
“Biz sizi severek okuyoruz ama siz kimi okuyorsunuz?” diye de meraklı bir soru sordum, “Uzun süredir Zuhuri Danışman derlemesi Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ni okuyorum, eğer ilgileniyorsanız sahaflarda bulunabiliyor” dedi; “belki ilginizi çeker...”
Sertan Atik.

Haberin Devamı

TABELACI UZUN İHSAN

Benim oğlum Ata üç-dört yıl önce bir gazetenin pazar eki bulmacasının tam ortasında topsakallı genç bir arkadaşın fotoğrafını gösterdiğinde, ‘Bu benim Basmane’de tabelacılık yaptığımız İhsan’ın fotoğrafı’ dediğimde oğlum dedi ki:
“Olur mu baba? O, yazar İhsan Oktay Anar’dır..”
Ben hâlâ şaşkınım. “Olur mu yahu? O sadece benim için Uzun İhsan’dır” diyorum...
Aradan çok uzun zaman geçmiş bizim İhsan yazar olmuş.
Yıl 1974-75 olmalı. Ege Üniversitesi’nde İşletme Fakültesi’nde okuyorum. Bir yandan da Basmane’de bir tabelacıda ressamlık ve grafikerlik yapıyorum.
Bir gün uzun boylu, iri yapılı ve iri kafalı, benden üç-dört yaş küçük bir genç, yanında sarışın bir erkek arkadaşıyla işyerine geldi. Akşam lisesine gidiyormuş, gündüzleri çalışmak ve okul masrafları için ailesine yük olmamak istiyormuş.
Karşıyakalı olduğunu ve resim grafik kabiliyeti olduğunu söyledi. Çok efendi ve fazla konuşmayan biriydi. Belli ki aile terbiyesi son derece yeterli kıvamda. Patron hemen işe aldı onu. Tanıştık, ‘Adım İhsan’ dedi. Arkadaşları ona ‘Uzun İhsan’ da dermiş. Beraber çok işe gittik, tabela yazdık, tabela taktık, boya badana yaptık. Hiçbir zaman bu zor işleri beğenmemezlik yapmadı.
Tabelacılık mesleğine oldukça meyilliydi.
Sürekli olarak cebinde bir kitap bulunurdu ve boş kaldığı anlarda hep okurdu. Hatta okuduğu kitabın ismi bile hâlâ aklımdadır: ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’.
İş çıkışı Alsancak Garı’na kadar yürüyerek giderdik. Yolda herkesin kahkahayla güldüğü fıkraları anlatırdım vakit geçsin diyerek, fakat hiç gülmezdi. ‘Neden gülmüyorsun İhsan?’ diyorum cevap hazır: ‘Ben gülüyorum ama içimden...’ Çok az konuştuğu için ses tonunu bile bilmezdik. Kalın ve davudi bir sesi vardı İhsan’ın. Karşıyaka Akşam Lisesi’nde okuyordu ve bir yıl sonra da bitirdi.
Ben iki yıl sonra üniversiteden mezun oldum, İhsan işi bıraktı ve 2006’da Hürriyet Gazetesi pazar bulmacasının ortasında yayınlanan fotoğrafına kadar onu bir daha görmedim.
Meğerse felsefeyi bitirmiş; öğretim üyesi ve yazar olmuş; hiç haberim yok. 16 yaşındaki İhsan arkadaşımın bir gün böylesine ünlü bir yazar olması beni gururlandırdı. Sizin köşenizde İhsan Anar ile ilgili bir yazı okuyunca size bu mail’i yazmakla görevli hissettim kendimi.
Yani onu hiç kimse benim kadar eski tanıyamaz. Eğer İhsan ile bir söyleşi yaparsanız ona bu mail’den bahsedin.
Basmane’de bir dönem tabelacılık yaptığını hemen hatırlayacaktır.
Ve tabii ki beni de ve de onu işe alan İsmail Usta’sını da..
Sertaç Sezer; ressam ve emekli reklamcı.

Yazarın Tüm Yazıları