İçkili restorana batakhane diyen zihniyet

Başbakanlık Uçağı’nda içki içme cesareti gösteremeyen gazetecilerin, fosur fosur sigara içmekte sakınca görmediğine aylar önce değinmiş, bunun yasalara göre de suç olduğunu yazmıştım.

4207 sayılı yasaya göre ‘kamu hizmeti yapan kurum ve kuruluşlardan beş veya beşten fazla kişinin görev yaptığı kapalı mekanlarda tütün ve tütün mamüllerinin içilmesi yasak.’ Başbakanlık da bir kamu kurumu olduğuna göre, Başbakanlık Uçağı da beş veya beşten fazla kişinin görev yaptığı kamu hizmeti yapılan kapalı mekan kapsamına giriyor.

Başbakan’ın son gezilerine katılan gazetecilere sordum. Başbakanlık uçağında hálá sigara içiliyormuş.

AKP’li belediyelerin içki yasağına yönelik sistematik uygulamaları Hürriyet’e konu olunca, Başbakan’a yakın bir kişi Ertuğrul Özkök’ü aramış. Başbakan’ın içki yasağına dini değil gençliğin sağlını korumaya yönelik bir perspektiften baktığını aktarmış.

Duy, işit, inanma... Başkalarının sağlığını düşünen bir Başbakan, uçağındaki misafirleri sigara dumanına mı boğar?

Camilere ve okullara yakın restoranlara içki ruhsatı verilmemesi uygulaması da bir başka komedi. Bu çağdışı yasağın kaldırılmasını savunan geçen haftaki yazımın ardından okurlardan çok mesaj aldım.

Bunlardan bir kısmı, belediyeden içki ruhsatı alamayan restoran sahiplerinden geliyordu.

Özellikle turistik semtlerde olanları, masaya oturduktan sonra içki servisi olmadığını öğrenenlerin kalkıp gitmesinden şikayetçiydi.

Yazımla ilgili mesaj gönderen iki kişi de içki yasağını savunuyordu. Alkollü içki satışı yapılan batakhanelerin okulların ve dini ibadethanelerin yakınında açılmasının batılı ülkelerde de yasak olmasını örnek gösteriyorlardı.

Bu iki mesajı okuduktan sonra, AKP’li belediyelerin uyguladığı içki yasağının ardındaki zihniyeti daha iyi kavradığımı sanıyorum.

Bu öyle bir zihniyet ki, yemeğin yanında iki kadeh içki servis eden restoranlara bile batakhane gözüyle bakıyor. Yemeğinin yanında iki kadeh şarap içeni bile, içince gözü dönen potansiyel ırz düşmanı olarak damgalıyor.

Şimdi hedef Las Vegas olmalı

Anadolu Ateşi’nin, New York’taki ünlü gösteri merkezi Madison Square Garden’da sahneye çıkacağı haberini aylar öncesinden, ilk kez benden almıştınız.

Gösteri geçtiğimiz gün başarıyla gerçekleşti. Beş bin kişilik salon tamamen doluymuş ve gösteri ayakta alkışlanmış.

Anadolu Ateşi’nin bu önemli sınavdan başarıyla geçmesinden gurur duydum. Ama asıl yolculuk bundan sonra başlıyor. Hedef şimdi Las Vegas’ta kalıcı bir gösteri olarak perde açmak olmalı. Zaten grup da hedefini bu yönde seçmiş.

Bu hedefe de varacaklarına inanıyorum. Ama bunun için gösterinin belkemiğini, daha güçlü bir hikayeyle desteklemeleri şart. Hikaye hem evrensel olmalı, hem de kolay algılanmalı... Kısacası Las Vegas şov dünyasının doğasına uyarlanmalı.

Okan Bayülgen’in karizmatik dönüşü

Okan Bayülgen’in Kanal D’de yayınlanmaya başlayan yeni şov programı ‘Televizyon Makinası’na bayıldım.

Daha önceki şov programlarının kötü yanlarını tırpanlamış, iyi yanlarını cilalamış ve ufak tefek bazı yeniliklerle süsleyerek, hedeflediği kusursuz formata birkaç adım daha yaklaşmış.

İlk programın eleştireceğim tek bir yanı var; konuk seçimi... Konukları beğenmediğimden değil, aksine tek tek bakıldığında hepsi çok iyi birer seçimdi.

Hakkı Devrim, hoş sohbetlikte bir zamanların efsane ismi Bal Mahmut’u aratmıyor. Cem Özer TV şovmenliğinin duayeni olmasının yanı sıra oyunculuktaki başarısıyla da kıskançlık şimşeklerini üzerinde toplayan bir yıldız.

Bu iki laf cambazına bir de Okan Bayülgen’in varlığı eklenince ‘Televizyon Makinası’ oldu size ‘Karizma Makinası’...

Böyle olunca da, Nurgül Yeşilçay dahil her biriyle normalde çok ilginç sohbetlere dalınabilecek diğer değerli konuklar gölgede kaldılar.

Okan Bayülgen, programda kendisine ek olarak en fazla bir ekran karizmatiğinin olmasına dikkat ederse, ‘Televizyon Makinası’ daha da kusursuzlaşacak.

İki cambaz bir ipte oynamaz derler, TV çağında bence oynar. Ama üç cambaz, İnternet TV’yi tamamen yutuncaya kadar hálá fazla...
Yazarın Tüm Yazıları