İBB’de CHP’nin de ‘Kasımpaşalı’sı var

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi ilk toplantısını ‘sakin’ bir ortamda yaparken, CHP Grup Başkanvekilliğine ‘Kasımpaşa’lı Makina Müh. Ertuğrul Gülsever getirildi.

Haberin Devamı

CHP Gençlik Kollarından yetişen Gülsever, kapatılan İl Özel İdaresi’nin grup başkanvekiliydi.
Büyükşehir’in üye dağılımı kesinleşti: Buna göre, AKP grubunun üye sayısı 25 ilçe başkanı, 158 meclis üyesi toplam 183+1 (Kadir Topbaş)=184; CHP de 14 ilçe başkanı ve 110 belediye meclis üyesi 124 oldu.
MHP’nin ise 2 üyesi var.
Büyükşehir’de 46 kadın üye var; 31’i AKP’den, 15’i de CHP’den...
CHP İBB Meclis Grup Başkanvekilliği seçiminde ‘derin’ kulisler yaşandı. İl Başkanı Oğuz Salıcı’nın adayı olarak Ertuğrul Gülsever öne çıkarıldı. Sarıgül ekibinin de baştan Beşiktaş’tan Tonguç Çoban’ı çıkartmak istediği ancak ‘kazanamayacağını’ gördüklerinde bu kez Bakırköy’den Ali Rıza Akyüz’e yöneldikleri belirtildi. Akyüz esas olarak ‘Karadeniz’ ekibince desteklendi. 2. tur sonunda Gülsever 59, Akyüz de 56 oy aldı. Böylece Ertuğrul Gülsever, CHP’nin İBB Grup Başkanvekili oldu.
Sarıgül’ün, İl Başkanı Salıcı ile gruba gelerek Gülsever’i kutladı ve bir konuşma yaptı.

Haberin Devamı

BEŞİKTAŞ’TA NELER OLUYOR

Beşiktaş’ta işlerin karıştığı başkan Murat Hazinedar’ın, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’ndan uyarı aldığı ileri sürüldü. Kılıçdaroğlu’nun, 17 Aralık’taki tapelerde adı ‘Çete reisi’ olarak geçen Hüseyin Sipahi’nin nasıl ‘Başkan vekili, genel koordinatör, başkan yardımcısı’ yapıldığını sorduğu; Hazinedar’ın da “Ben yapmadım, başkan yaptı (Sarıgül)” dediği ve görevden alınmasını, CHP üyeliğinin de davalar bitene kadar askıya alınmasını istediği kulislere yayıldı.
Sipahi, Başkan’ın talimatının gereğini yaptığını açıkladı.
Almanya’da olan Sarıgül’ün sıkıntılı durum üzerine önceki akşam döndüğü ve dün grup toplantısına katıldığı öğrenildi.

SARIGÜL NE DEDİ

Mustafa Sarıgül, İl Başkanı Salıcı ile gruba birlikte geldiler. Sarıgül’ün konuşmasının grupta beğenenler olduğu belirtildi. Tam açıklıkla anlaşılmadı ama Sarıgül “Seçimler 2.5 yıl sonra yenilenir, bu uzun sürmez” dedi. Bu konuşmanın içeriğinin genel seçimlerden sonra yerel yönetim seçimlerin yenileneceği anlamında yorumlandı.
“Meclis üyeleri ile sık sık bir araya geleceğini” anlattı ve şöyle devam etti:
“Tüm meclis üyelerinin bilgi ve görüşlerine ihtiyacımız var.”
CHP Grup Başkanvekilliğine seçilen Ertuğrul Gülseven, “Grubunun kabulü olmayan bir şey hayata geçirilmeyecektir. Grupta herkesin konuşma hakkı vardır; tam bir demokrasi anlayışı egemen olacaktır”
diye konuştu.

Haberin Devamı

CHP grup odasının küçüklüğüne dikkat çekerek “Başkan Kadir Topbaş’tan rica edeceğiz; grubumuz sayımıza yeter hale getirilmeli... Yoksa, dışarda çadır kurup toplantılarını orada yaparız...” dedi.
Gülseven sonra ‘pembe’ bir ortamı müjdeledi:
“Şimdiden çalışmaya başlayacağız. Hiçbir sorunumuz olmayacaktır. Güzel bir dönem geçireceğiz. “
Kadir Topbaş da, CHP Grubunu ziyaret ederek başarılar diledi; Gülseven’e “Siz de Kasımpaşalı imişsiniz” diye ekledi.

PARSEL BAZINDA TADİLAT

Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Bundan sonra parsel bazında kişiye çıkar sağlayacak hiçbir plan tadilatı
olmayacaktır.” dedi.

HÜSEYİN SİPAHİ GÖREVİNDEN AYRILDI

Kılıçdaroğlu’nun, Murat Hazinedar’ı uyarmasından sonra Hüseyin Avni Sipahi’nin başkan yardımcılığından ayrıldığını, ayrıca Genel Başkan’ın talebi üzerine üyeliğin askıya alındığını açıkladı.
Sipahi şöyle konuştu:
“Benim gibi üye erdemle bir CHP üyeliğimi askıya alıyorum, ancak benim gibi bunu diyebilecek ve gereğini yapabilecek cesaretli CHP’liler arıyorum.
Ben ne partimi, ne Sarıgül’ü ne de Murat Hazinedar’ı zora sokacak bir tutum içinde olmam... Gerçekler ortaya çıkacaktır. Ben Genel Başkanımın dediğini yaparım ama aynı şekilde davası olan belediye başkanların, parti yöneticilerinin de üyeliklerinin de gözden geçirilmesi çağrısında bulunuyorum. Aslında bu tür davaları olanların üyeliklerinin askıya alınmaması bir utanç sayılmalıdır. Benim hakkımda dava yok, bir iddianame yok, açılmış bir dava yok.”

Haberin Devamı

Peki yolsuzluk ve rüşvet darbelerini ne yapacağız?

BAŞBAKAN son konuşmasında, 17 Aralık’ta yaşananlar için, “Bal gibi darbeydi, başarılı olsaydı seçilmişler alaşağı edilecekti” değerlendirmesinde bulunmuş. Milli Görüş gömleğini çıkardıktan bu yana bu siyasi kadro, sürekli bir mağduriyet, mazlumiyet halinde ve her türlü olaydan siyasi bir rant devşirme konusunda iyice uzmanlaştılar. 27 Nisan’da, zamanın Genelkurmay Başkanı’nın muhtemelen iki kadeh rakı içtikten sonra kendi ifadesiyle, kimseye danışmadan, Genelkurmay sitesine koyduğu tuhaf sözlerini muhtıra olarak niteleyip, darbe yapıyorlar vaveylasını seçimlerde bolca kullandılar, Anayasa Mahkemesi’nin, Meclis’te cumhurbaşkanlığı seçimleri esnasında verdiği akıllara zarar 367 toplantı yeter sayısı kararını, bu sefer de yargı darbe yaptı mağduriyeti ile hem seçimlerde hem de Anayasa referandumunda bolca kullandılar, 17 Aralık, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları gündeme gelince, bu sefer de, cemaat bize darbe yapıyor mazeretini son mahalli seçimlerde her türlü ithama kalkan yaptılar. Düne kadar kanki olup bugün kanlı bıçaklı oldukları cemaate karşı bir kanun düzeni inşa etmeye başladılar, Anayasa Mahkemesi, Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı bularak iptal kararları veriyor, bu sefer de tekrar yargı darbesi gündeme geldi. Kararlar, gayrimilli ilan ediliyor, tarihe hesap veremezler suçlaması yapılıyor...
Askeri darbe, yargı darbesi, cemaat darbesi ve yine yargı (Anayasa Mahkemesi ve diğer mahkemeler) darbesi, askerler ve yargıçlar, AKP’ye darbe üzerine darbe yapıyorlar! Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin darbe mağduriyeti hikâyesi de, Anayasa Mahkemesi kararları üzerinden anlatılacak gibi gözüküyor... Darbe yapanları lanetlemek her demokrat kişinin görevi, demokrasilerde darbelere yer yoktur. Tamam da, saçı bitmedik yetimin hakkını gasp eden, devlet imkânlarını kişisel rantları için kullananların, bu millete yaptıkları, yolsuzluk ve rüşvet darbelerinin hesabını kim soracak?

Haberin Devamı

GÜNÜN SÖZÜ

“Kutlu Doğum Haftası, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in doğumuyla ilgili olmaktan çıkarılmış, Tayyip Erdoğan’ı aklama ve egosunu tatmin etme haftasına dönüştürülmüştür. Yani din istismarı haftasına dönüşmüştür. Yüce Allah’ın muazzez dininin ve ayetlerinin Tayyip Erdoğan’ın saltanatı için kullanılır hale getirilmesi Gayretullaha dokunur.”
(CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes)

‘Dolmayı yiyoruz’

ANAYASA Mahkemesi’nin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile ilgili kararı hayli ilginç.
Sözde Adalet Bakanı’nın yetkilerini tırpanlıyor; herkesten bir alkış!... Başbakan ve Adalet Bakanı’ndan ise bir veryansın.
Ama gözden kaçan şey ise şu:
“İşbu AYM kararı Resmi Gazete’de yayınlandıktan 3 ay sonra yürürlüğe girer.”
(Bir başka karar için ise 9 ay sonra diyor.)
Yani diyor ki:
1- Sen 3 ay daha yetkilisin bu arada ne yaparsan yap, işini hallet, sonra benzeri bir yasa daha çıkarmayabilirsin. Bunun için bol bol vaktin var.
2- 3 ay sonra cumhurbaşkanlığı için seçim sathına gireceğiz. Herkes Haşim Bey’in gönlünde bir adaylık yattığını biliyor. Böylece AKP karşıtlarının sempatisini kazanıyor. Zaten AKP’liler ise onu iyi tanıyor.
Sizin anlayacağınız bu bir kayıkçı kavgası...
Biz de bu dolmayı yiyoruz...

Haberin Devamı

Biliyor musunuz

-1989 yılında SHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Nurettin Sözen’in “Hiç nikâh kıymamış tek belediye başkanı” olduğunu...
-TÜRKİYE İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yaptığı ‘İl Düzeyinde Yaşam Memnuniyeti, 2013’ araştırması sonuçlarına göre mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı 2013’te % 59, mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranının en yüksek olduğu ilin % 77.7 ile Sinop, en düşük olduğu ilin % 42 ile Tunceli olduğunu...

Kılıçdaroğlu’nun yeni oyunu: Occupy CHP!

KENDİLERİNE “Occupy CHP” adını veren bir grup genç, CHP Genel Merkezini işgal için gelmişler. CHP’yi gençleştireceklermiş. Kılıçdaroğlu ve diğer görevlilerce çok iyi karşılanmışlar. Bu girişimin işgal olmayıp, “danışıklı dövüş” olduğu çok açık değil mi?
Kılıçdaroğlu’nun göreve gelir gelmez başlattığı gizli işgali açık işgale dönüştürmek istediği anlaşılıyor. Danışıklı dövüş, YCHP liderinin üst üste gelen seçim yenilgilerini örtme çabası olarak da yorumlanabilir.
Genel Başkanlık görevine “CHP’de korku imparatorluğunu yıktık” diyerek başlayan Kılıçdaroğlu, kısa sürede, CHP’lileri tasfiye etti; cins CHP ve TC karşıtlarından oluşan kendi kadrosunu oluşturdu. Büyük ölçüde başkalaştırdığı CHP’yi topluma yeni CHP olarak takdim etti. Parti kurmay heyetine taşıdığı cins gericiler öncülüğünde CHP yenileştiriyordu.
İlk aşamada gerçekleştirdiği CHP’yi köklerinden koparma ve yörüngesinden saptırma hareketini yeterli bulmamış olmalı ki “CHP’yi işgal et” hareketine gereksinim duydu.
Kılıçdaroğlu ve devşirmeleri, Tayyip ile CHP’nin geçmişini karalama yarışına girdi. Başbakan, Dersim katliamı için devlet adına özür dileyince, Kılıçdaroğlu, “Özür dilemek yetmez tazminat da ödenmeli” diyerek öne geçti.
Dersim travmasının bilinçaltının derinliklerine kök saldığı anlaşılan YCHP Lideri, CHP’nin geçmişini kötülemeyi, ”Nazım Hikmeti CHP hapse attı, Sabahattin Ali’yi CHP öldürttü” deme noktasına vardırdı. Bir konuşmasında, AKP ile mücadele ederken kendisini 1940’lı yılların CHP’si ile mücadele ediyormuş gibi hissettiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin geçmişine yönelik kötülemeleri saymakla bitmez; özetle, başında bulunduğu partinin geçmişini karalamayı alışkanlık haline getiren ilk siyasi parti genel başkanı olarak tarihe geçti.
Halk oylaması öncesinde, bağımsız yargının önemini vurgulayacağı yerde, Başbakanla “türbana özgürlük yarışı”na girdi. Laiklik can çekişirken laikliğin tehlikede olmadığını söyleyerek AKP’yi, siyasi davalarda Gülen müridi savcı ve yargıçlar, hukuk adına hukuku açıkça çiğnerken “Cemaatin yargıyı etkilediğini söyleyemeyiz” diyerek Cemaati akladı.
Dini siyasete alet etme yarışında Erdoğan’a fark attı; ama oyunu arttıramadı. Seçmen suretine değil aslına oy vermeyi tercih etti
Türbanın Meclis’e girmesi sürecine yaptığı katkılardan dolayı Çankaya’daki AKP’linin takdirini kazandı, bundan mutluluk duyduğunu söyledi.
Bu Meclis’ten demokrasi çıkmayacağını bile bile, özerklik üzerinden bölünmeye kapı aralamayı amaçlayan yeni anayasa için masaya önkoşulsuz oturdu.
AKP’nin gerçekleştirdiği acımasız sivil darbeye gözlerini kapattı; 27 Mayısın ve 28 Şubatın darbe olduğunu yineledi durdu.
İmralı görüşmeleri öncesinde, iktidara açık çek vererek üniter devleti gözden çıkardığını belli etti.
Özetle, göreve başladığı günden bugüne, CHP genel başkanı olarak davranacağı yerde, BOP eşbaşkan yardımcısı gibi davrandı.
Batının Libya ve Suriye saldırılarına destek verdi.
CHP Lideri’nin Kuvay-ı Milliyetçiliği ve bağımsızlıkçılığı “kurultay kürsüsü” ile sınırlı kaldı. Cumhuriyetin temel değerlerinden hiçbirini kurultay kürsüsü dışında hiçbir yerde savunmadı.
Occupy CHP tertibi adından da anlaşılabileceği gibi, Atlantik ötesinde kurgulanan bir tertiptir. Baş oyuncu, Kılıçdaroğlu’nun has adamı Starfor’un TR 705 kodlu elemanıdır.
Amaç, CHP’yi tarihi köklerinden tümüyle koparmak ve emperyalizmin dümen suyuna sokmaktır.
Necati CEBE- Eski CHP Balıkesir Milletvekili

Ahıskalılar nerde mi Posof’ın karşısında

GİRESUN Üniversitesi’nin KARASAM ve TİKA tarafından ortaklaşa yürütülen ‘Uluslararası Ahıskalı Türklerin Hukuku ve Sosyal Sorunları’ sempozyumu dün üniversitede halk dansları gösterisi ve Ahıskalıların uğradığı sürgünün tarihi sürecinin konu edildiği siyah-beyaz fotoğraf sergisi ile başladı. 20’i yurtdışından 50 tebliğe sunulan sempozyumda bir konuşma yapan Rektör Attar, “Ardahan’ın Posof ilçesinin karşısında bulunan Gürcistan toprakları içinde yer alan Ahıska bölgesinde yaşayan kardeşlerimiz olan Ahıska Türkleri son yüzyılda uğradıkları haksızlık karşısında 4 kez göçe maruz bırakıldıklarını belirterek “Onların yaşadığı dramı maalesef yetirince dünya gündemine taşıyamadık ve anlatamadık. Onların yaşadığı bu dramı maalesef yeterince dünya gündemine taşıyamadık ve anlatamadık. Burada bir öz eleştiri olarak, akademisyenler ve bilim insanları olarak sorumluluğumuzu yeterince yerine getiremediğimiz söylemek isterim.”
Prof. Attar, Ahıskalılarla ilgili olarak daha sonra şöyle konuştu:
“Muhakkak ki çoğunluğu Ahıskalı olan fakat dünyanın farklı ülkelerinden gelen çok değerli konuşmacılar iki gün boyunca çok kıymetli bilgiler aktaracaklar. Ancak bir tarihçi olarak, Sovyetler Birliğinde doğup büyümüş bir Azerbaycan Türk’ü olarak, mesele Ahıska olunca söylemek istediklerim olacaktır.
Sovyetler Birliği döneminde kimlik kayıtlarında kimliği Türk yazılan tek halk Ahıska Türkleridir. Tıpkı Kırım Türkleri gibi, Sibirya’dan Kazakistan’a, Kırgızistan’dan Özbekistan’a kadar farklı coğrafyalara dağıtılan, sürgün yolunda akla gelemeyecek meşakkatler yaşayıp önemli miktarda canlarından olan Ahıska Türkleri, 1989’da Özbekistan’da yaşanan talihsiz olduğu kadar ibret verici hadiselerde de bir kez daha zulme uğramışlardır. Halen Kazakistan, Rusya Federasyonu, Azerbaycan ve Türkiye başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılmış vaziyette yaşayan Ahıska Türkleri ana sütleri gibi hakları olan yurtlarından mahrum ve uzaktadırlar.”

Rabia ve Bozkurt...

AZERBAYCAN’dan sunucu, editör ‘Seçim-2014 Türkiye’ başlıklı bir yazı göndermiş Ramal HÜSEYNOV... ‘Seçim-2014 Türkiye’ yazısından bir özet:
“İnsan seçim hakkıyla doğmaz. Ebeveynini, dilini, dinini, milletini, doğacağı ülkesini, ırkını seçme hakkından mahrum olan insanoğlu, bu hakkı zamanla kazanır. Gerçekleri, hakikatleri görmesi için zamana, eğitim ve çevresel etkenlere ihtiyaç duyar. Hakikatleri ancak bundan sonra görür, gerçek seçimini yapar. Pişmanlıklarından ders çıkarmayan insan hata yapmaya mahkumdur. Bu karakter veya karaktersizlik sorunudur. Böyle insanları değiştirmek için uğraşmaya değmez. Kamburu mezar düzeltir.
Kendi ölçüsünden büyük elbise giyen biri nasıl görünüyorsa, zorla “Bozkurt” tutan birine de bu hareket boyundan büyük gözükür. Türkiye Türkleri buna: “Boyundan büyük işlere kalkışma!” der. Bülent Arınç, belediye seçimleri mitinglerinin birinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu tiye almak amaçlı “Bozkurt” sembolünü göstermesi ve dalga geçmek istemesi kendi aleyhine alay konusu olması gibi... Devlet Bahçeli’nin Arınç’a verdiği “Burnu kesik BMC” gibi cevabı çok güldürmüştü beni. İçten gelmeyince elinize ve boyunuza yakışmaz. İnsan nefsi dibi olmayan kör bir kuyudur. Maksatlar ve hırs da nefse çalışır. Böyle olunca insan da, karakteri de, değerleri de sık sık değişime uğrar. Bu durumda zamanında “Bozkurt” gösterip fotoğraf çekinenler, bizimle yakından uzaktan alakası olmayan R4BİA işareti göstererek fotoğraf çektirebiliyorlar.
Türkiye’de bir çok yazarda, Türklük, Türkçülük yok ama Erdoğan sevgisi ve hayranlığı aşikar. Türkiye’de Erdoğan medyasında çalışan, Erdoğan yanlısı gazetecilerden daha çok Erdoğancı gözüküyor şimdi. Çünkü hiçbir gazetecinin yazısında bu denli bariz ve aşikar sevgi görmedim. Bu sevgiden dolayı suçlayamam sizi ama bu soru da akıllara gelmiyor değil.
Türkçülük dersi vermek niyetinde değilim, ama bizimle alakası olmayan, yazarımızın tabirince desek “Uzun Adam” gösterdi diye yerli yersiz R4BİA sembolü ile fotoğraf çekinip, sosyal medyada profil resmi yapanlara bunun anlamını hatırlatmak isterim.

İBB’de CHP’nin de ‘Kasımpaşalı’sı var



R4BİA

Hz.Rabia-tül Adeviyye Basra’lı ünlü kadın sufi Rabia, 752 tarihlerinde fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Ailesinin dördüncü kızı olduğu için kendisine Rabia ismi verilir. Anne ve babasını kaybeden Rabia, henüz çocukken köle olarak satılır. Elini sakatlamak pahasına kaçmaya çalışır ancak yeniden yakalanır. Efendisi, Rabia’nın halini görüp onu serbest bırakır. Önemli sufilerden kendisine yapılan evlenme tekliflerini geri çevirip, 801’de ölünceye kadar bekar yaşar.
Sufi, evliya kişiliği tanınan Rabia’nın hayatı çilelerle geçer. Rabia’yı kahraman yapan cesareti ve itirazcı kişiliği olmuştur.
700’lü yılların ortalarında, yani İslam’ın ilk yüzyılında Rabia, erkek egemen Arap toplumu içinde korkmadan konuşan bir kadın yıldız (lider ya da kahraman önerim) oldu. Her türlü çileyi çekti. Çektiği acılar, ona toplumu, köleci dinci sistemi sorgulama yolunu açtı.
Peki şimdi Türkiye’de bu hareketi yapan insanlar kimler ve ne demek istiyorlar?
Trend mi, adalet arayışı mı?
Türkiye’de R.T. Erdoğan’ın Mısır’da göstericilere destek amaçlı yaptığı bu hareket sonradan AKP’nin ampulden sonra ikinci sembolü haline geldi. Durduk yere biri bu hareketi niye yapsın ki? R4BİA sevgisi mi? İnanmıyorum...
Mısır sevgisi mi? Bu da inandırıcı olmadı. Adalet arayışıysa o adaleti Türkiye 17 Aralık “Yolsuzluk ve Rüşvet” operasyonundan bu yana mumla değil, ampulle arar oldu. Ama ampulün ışığı olayların aydınlanmasına yetmedi.
Hâlâ daha “zamanı geldiğinde halk bilecek” deniliyor. Bu ne bitmez tükenmez bekleyiş oldu. 4 ay geçti, hala daha gelmedi beklenen o büyük zaman. Mitinglerde “Paralel Yapı” denildi, “İnlerine gireceğiz” denildi ama sayın R.T. Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarına “montaj”dan başka açıklama, ikna edici bir konuşma yapılmadı.
Ses kayıtlarının montaj olduğunu ispat etme çabası içinde iktidara yakın medya acele evraklar yayınladı. Fakat bu evrakta ne uzman ismi ne laboratuvar ismi ve adresi yoktu. Kim verdi bu raporu? Daha sonra Amerika’nın önemli kuruluşlarının adından düzenlendi, ama çok geçmeden bu raporlar da Amerika’da ismi geçen şirket yetkilileri tarafından yalanlandı. Raporlar asılsız çıktı. Ses kaydı montajsa bu sahte raporlar çabası niye? Beni en çok güldüren Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın açıklaması oldu. “Montaj olduğunu hissettim” dedi. Bakanımızın hisleri kuvvetliymiş, uzman laboratuvarlar Sayın Işık’ın hislerinden yararlanmalı. Yani kısaca tutarlı delil ve evrak sunulmadı, sunulamadı. Bunu inceleyecek laboratuvar mı yok, yoksa yapmak mı istenilmiyor, varın buna da siz cevap verin.
Maalesef “Bu Türkiye’nin iç sorunu, bizi ilgilendirmez diyemeyiz” çünkü bu iç alevlenmelerin kıvılcımları bize de sıçradı.

KARGA İLE LEYLEĞİN DOSTLUĞU

Bir gün, bir bilge, yol kenarında kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar. Hayli merak eder, bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı seçtiklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle.
2014 tam bir seçim senesi oldu. Herkes seçimini yaptı, tarafını belirledi. Birlikte uçacağı, birlikte koşacağı ya da birlikte tökezleyeceği yol arkadaşını seçti. R.T. Erdoğan’da, Fethullah Gülen’de dostunu düşmanından seçti. Hatta Leylek de Kargasını...
Peki ya R4BİA ne olsun? Elindeki suyu verirse bu hamura o su yetmez. Birbirini bir kaşık suda boğmak isteyenlerin kaşığına su dökmüş olacak. Ateşi verirse de daha çok canları yanacak.
R4BİA ortada kaldı...”

Yazarın Tüm Yazıları