Hz. Mevlânâ da bir mülteciydi

Güncelleme Tarihi:

Hz. Mevlânâ da bir mülteciydi
Oluşturulma Tarihi: Aralık 17, 2016 21:25

Dün, Şeb-i Arus’tu; “Ne olursan ol, gel” diyen büyük İslam düşünürü Mevlânâ Celâleddin-i Rumi’nin ölüm yıldönümü. Farklı fikirlere ve farklı olana karşı hoşgörüsüzlük giderek artarken, onun sevgiyi merkeze alan öğretisinden yararlanmaya bugün belki her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Bugün hayatta olsa, bu hoşgörüsüzlük ortamında o ne derdi? Rumi’nin 22. kuşaktan torunu Esin Çelebi Bayru ve tasavvuf konusunda uzman, yazar Mim Kemal Öke’ye sorduk. 

Haberin Devamı

Kutuplaşma, dünyanın hemen her yerinde artıyor. Kimse karşısındakini dinlemiyor, sesini duymuyor. Mevlânâ bugün yaşasaydı bize ne derdi?

- Hz. Mevlânâ’nın “Beri Gel” diye bir gazeli var. O gazel, bu sorunun doğrudan kendisinin ağzından cevabıdır. “Beri gel, daha beri, daha beri. Bu yol vuruculuk nereye dek böyle? Bu hır gür, bu savaş nereye dek? Sen bensin işte, ben senim işte. Ne diye bu direnme böyle, ne diye? Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye? Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek. Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye? Zengin yoksulu hor görür, ne diye? Sağ soluna yan bakar, ne diye? İkisi de senin elin, ikisi de. Peki, kutlu ne, kutsuz ne?” diye devam eder gazel.

Zaman değişiyor ama insanlığın kafa yorduğu meseleler hep aynı...

- Bugün savaş ve terör var, o zaman da Moğol istilası vardı. Moğol saldırıları, Hz. Mevlânâ’nın çocukluğunda başlamış. Malum Belh’te doğmuş. Oradan ayrılışlarının en büyük nedeni Moğol istilasının yaklaşıyor olması. Yani aslında o da bir mülteci. 4-5 yaşlarındayken Belh’ten ayrılıp önce Mekke ve Medine’ye gidiyorlar, Hac farizasını yerine getirmek için. Sultanu'l-ulema (bilginlerin sultanı) olarak anılan babası Bahaeddin Veled, “Bize Anadolu toprakları işaret edildi” diyor ve Antep, Kilis civarından giriyorlar Anadolu’ya. Farklı şehirlerde kalıyorlar. 7 sene kadar Karaman’da kalıyorlar. Bu esnada Hz. Mevlânâ artık büyümüştür, 18 yaşlarındadır. Orada kendileri gibi Belh’ten gelen bir ailenin kızıyla evleniyor. Annesi ve ağabeyi Karaman’da vefat ediyor. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, aileyi Konya’ya davet ediyor. 3 Mayıs tarihinde şehre geliyorlar.

Haberin Devamı

Vatanından ayrılmak zorunda kalmasaydı, bu yolları yapmasaydı, bugün bildiğimiz Mevlânâ olur muydu yine?

- Mutlaka çok etkilemiştir. Daha çok küçük yaşta yola çıkıyor. En önemli hocası olan babasının çok yakınında.  Yani bir yandan manen, bir yandan ilmen, bir yandan da bedenen yol alıyor. Gittikleri yerlerde hep medreselerde kalıyorlar, oradaki şeyhlerden, hocalardan faydalanıyor. Hz. Mevlânâ’yı ilmen, ruhen geliştiren bu yolculuktur.

Haberin Devamı

Hz. Mevlânâ da bir mülteciydi

EGONU TEMİZLEMEYE GEL

Bugün dünyanın dört bir yanı savaş halindeyken, milyonlarca insan evlerinden olmuşken onun eserleri, düşünüşü bize nasıl ışık tutabilir?

- Hz. Mevlânâ insanları hep birliğe, beraberliğe davet etmiş. Bunun ışığını da Kuran-ı Kerim’den almış. “Ben Kuran’ın bendesiyim./ Seçilmiş Hz. Muhammed’in yolunun tozuyum./ Biri benden bundan başkasını naklederse,/ Ondan da şikâyetçiyim, o sözden de şikâyetçiyim” diye bir beyiti var.

Mesela  barış hakkında bize ne söyler Mevlânâ?

- Öyle bir şey sordunuz ki... Altı cilt Mesnevi, iki cilt Divan-ı Kebir... Ancak şunu vurgulamak lazım, Hz. Mevlânâ “Gel, ne olursan ol gel” derken, “Gelip de olduğun gibi kal” demek istemiyor. “Gel, birliğe gel, kendindeki egoyu temizleyerek, Allah’la bir olmaya gel” diyor.

Haberin Devamı

KENDİNİ SEVMEK ZOR DEĞİL

Peki daha küçük ölçekte ele alırsak, ailemizle, komşumuzla ilişkimizde onu kendimize nasıl rehber alabiliriz?

- En önemlisi, insanın komşudan evvel kendi kendiyle barışık olması. İslamiyet’te biliyoruz ki, Allah kendisini bilelim ve sevelim diye kâinatı ve insanı yarattı. İnsanı mahlukların en şereflisi olarak yarattı ve bütün yarattıklarını ona hediye etti. İşte biz buradan yola çıkmalıyız. Bu kadar sevilecek bir yaratığız ki, bu kadar güzellikler bize hediye edilmiş. Bunun farkındalığıyla kendimizdekilerin farkına varmalıyız. Hediyelerin kıymetini bilip, kendimizi ona göre değerlendirip sevmeliyiz. Kendimizi sevdiğimiz zaman sevgiyi öğreniriz ve bu sevgiyi etrafımızla paylaşabiliriz. Bugün dünyanın bu hali sevgisizlikten, bilgisizlikten böyle. Kendinizi bilir ve severseniz, kendinizi koruma altına alırsınız.

Haberin Devamı

‘Kendini sevmek’ söylemesi kolay, yapması zor bir şey değil mi?

- Hiç zor değil. Tek bir soru yazacaksınız, bir deftere. “Allah bana ne hediyeler verdi?” Bu sorunun cevaplarını bulup yazmaya başladığınız an kendinizi de sevmeye başlarsınız. Hangi aileye doğdunuz, anneniz-babanız kim? Allah bize kendi esmalarını vermiş. Bazısına bazı esmaları daha az, bazısına daha çok vermiş. İkizler bile birbirinden farklıdır, farklı hediyeler verilmiştir. Yazmaya başladığınız zaman, sizi siz yapanları bulacaksınız. Hatta gençlerle konuşurken diyorum ki, “Bir defter daha edinin ve o deftere ‘Allah bana bugün ne hediyeler verdi’ diye yazın” ki, günü kaçırmayın. Günlük gibi... Allah size hediye veriyor, nasıl kendi değerinizi fark etmezsiniz? Bütün mesele kendi egonuzu terbiye etmek. Bugün insanoğlunun yaptığı en büyük cihat, kendi kendisiyle yaptığı cihattır. Bunlar yanlış anlıyor, birilerini öldürmek değil cihat. Nefsindeki yanlışları, kendi kendine temizlemektir cihat.

Haberin Devamı

Peki, bugün hâlâ ‘cihat’ adına öldürülen onca insan?

- O, Müslümanlık değil efendim. Bugün İslam adına yapılan şeyler, İslamiyet’te olmayan şeyler. İslamiyet’i bilmeyenlerin yaptığı şeyler. O yüzden İslamiyet’e hepimizin sahip çıkması lazım ki, teröre dur diyebilelim.

SEMA AYİNİ NEFSİN TERBİYESİNİ ANLATIR

10-15 bin kişilik salonlarda sema olur mu?

 - Eskiden semahane dışında ayin-i şerif yapılmazmış. Onların hiç birisi bu büyüklükte değil. Sema’nın gerçek manasını bilenler açıkça bunlardan rahatsız oluyorlar. Malum sema ayini başından sonuna kadar nefsin terbiyesini anlatır. Bir zikir şekli olarak icra edilir. Semazen ortaya çıktığında üzerinde vakit namazı borcu yoktur ve abdestlidir. Allah zikrini yaparak sema eder. Bu bir zikir şeklidir. Manevi bir ritüeldir. Bunu bilenler, ona göre davranırlar inancındayım.

Hz. Mevlânâ da bir mülteciydi

İNSAN HAKLARI SEVGİSİZ OLUR MU?

Mim Kemal Öke-Siyaset bilimi profesörü, yazar. Tasavvuf konusunda uzman

Tasavvuf insana “kul“ olmayı öğretir, bu bir!

İki: Tasavvuf insana kulluğun “zevk“ini öğretir. İnsanın, ibadetin ve bu yönde insanlığa hizmet etmenin safa olduğunu öğretir.

İşte, o nedenle Mevlevi mukabele-i şeriflerinde söylenen niyaz ilahisi “Sema safa, cana şifa, ruha gıda...” diye bir çağrıda bulunur.

Bu çağrı; dindarlığın bir kısmının katı ve kabalaştığı, öte yandan materyalist çıkarcılıkla XXI. yüzyıl postmodern insanının giderek dünyevileştiği bir zamanda adeta küresel bir kurtuluş reçetesi gibi addedilemez mi?

İşte, Hz. Hüdavendigâr Mevlânâ Celaleddin–i Rumi bu çağrıyı muhabbet ile sarmalayıp insanoğluna takdim etmektedir.

Kuran’ı, Hz. Peygamber’in yolunu aşk ile anlatmaktadır. İyi bir Müslümanın kalp kıran değil, gönülleri onaran olduğunu vurgulamaktadır ki Rabbiyesi silinmiş Sanayi Ötesi Toplumu’nun ihtiyacı da budur.

Ne diyor, Divan-ı Kebir’inde :

“Bizim dünyada aşktan başka işimiz yok; Allah bizi dünyaya kendisini sevmemiz (ve sevdirmemiz) için getirdi.” 

Uygarlığımız sevgiyi unuttu.

İnsan hakları sevgisiz olur mu?

İnsan hakları insani değerler üzerine kurulmadıkça neye yarar?

Nefreti siyasallaştırıp, savaşı meşrulaştırmak yerine, sevgiyi küreselleştirmek gerekli.

Sevgi, kalplerde yeşerir.

Hz. Mevlânâ, İslam’ın hakikatlerini evrensel düzleme aktarmada tam manasıyla bir gönül doktorudur (kalp tabibi).

Ve Hz. Mevlânâ kendini anlatıyor :

“Güneş gibi herkese can vermeye, böylesine bir işte bulunmaya gelmişiz.

Gamlılara eş dost olalım, toprağa döşenenleri gül gülistan haline getirelim, bunun için gelmişiz biz.

Dünyanın bedenine can nedir gösterelim; gözleri aydın edelim diye gelmişiz.“

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!