Huysuz İhtiyar

Güncelleme Tarihi:

Huysuz İhtiyar
Oluşturulma Tarihi: Kasım 06, 1997 00:00

Dertleri kendime zevk edindim, bende neşe ne arar?Ne kadar dertli bir milletiz Yarabbi!.. Derdimi ummana döktüm Atlantik Okyanusu 2 numara dar geldi. Derdin, biri biterken beşi birden başlıyor. Leydi Di'nin acısı yüreğimizde hala küllenmeden Bülent Ersoy da kendinden 25 yaş daha genç bir çocukla nişanlanmasın mı?.. A kızım, (veya oğlum kızım veya kız oğlan kızım...) kocan 30'una gelince sen 55 yaşında olacaksın, herif taze bir kadın bulup basacak sana tekmeyi. Derdi yine bize düşecek, milletçe kahrolacağız!..Zaten, bu Bülent Ersoy için bugüne kadar az dertlenmedik. Kenan Evren sahneye çıkmasını yasakladığı için başta aydınlarımız olmak üzere kellemizi koltuğumuza alıp askeri yönetime karşı az mı demokratik mücadele vermiştik. Bülent, şimdi de hacı olmak istiyormuş. Bakalım hacca gitmesi caiz midir?.. Diyanet İşleri ne diyecek?.. Tarikat şeyhlerimiz ne diyecek?.. Refah Partisi ve kamuoyu ne diyecek?.. Bir kısmı gitsin, bir kısmı gitmesin derse Milletimizin Bölünmez Bütünlüğü bir kere daha bölünme tehlikesiyle karşılaşmayacak mı?..***Daha milli ablamız Bülent'in derdi bitmeden milli hamilemiz Hülya Avşar'ınki başladı. Kızcağızı birkaç yüz milyarcık naylon fatura için hamile hamile mahkeme kapılarında süründürecekler. Belki de hapise bile atacaklar. Hülya, doğumunu naklen ve canlı olarak mutlaka bir televizyon kanalına satmıştır. Hapse girerse milletimiz bu doğumu izlemekten yoksun mu kalacak!.. Ayrıca televizyon haberlerinde gördüm ve gazetelerde okudum. Hülya, bebekler için kaka bezi imal eden bir firmayla anlaşma yaptı. Çocuğu doğunca beraberce kaka bezi reklemına çıkacaklarmış. Yani, Hülya'nın çocuğu daha içerdeyken televizyon yıldızı oldu.‘‘Babam öyle diyoo... Yerim seni sosis!..’’ diyen çocuklar ve Küçük İbo'nun hali ne olacak bu durumda...***Biliyorum bu yazıyı okurken ‘‘Haydi canım, bunca sosyal ve ekonomik sorun dururken milletimiz bunları mı dert edinecek yani?..’’ diyen bazı gafil okurlar çıkacaktır. Hatta, benim yukarıdaki sözleri pazar gırgırı olsun diye ettiğimi sanan aymazlar bile olabilir. Oysa ben, belki de yaşamımın en ciddi yazısını yazmaktayım. Şarkı, markı, şarkıcı, şurkucu işlerini bilmeyen, halkını tanımıyor demektir. Çok kimse 80 öncesi sağcılar ve solcular birbirini öldürdü diye bilir, ama yanlış bilir!.. Kavga edenler sağcılar ve solcular değil ‘‘Çırpınırdı Karadeniz...’’ şarkısını sevenlerle ‘‘Aldırma gönül aldırma...’’ şarkısının hayranlarıydı. Devletimiz bile bu şarkıcılık işinin önemini o kadar kavramıştı ki az kala beni 3 yıl içeri atıyordu. 12 Eylül Darbesi sırasında soyadı Tezcan şimdiki ise Akay olan Müşerref adında sarı boyalı bir şarkıcı, ciğer rengi dekoltemsi tuvaletler giyinip elbisesinin orasına burasına ve hatta tepesindeki fesine ay-yıldız yapıştırıp ‘‘Türkiyem!.. Türkiyem!..’’ diye bir şarkı ünülemekteydi. Şarkının klibindeki ‘‘Bu cennet vatana saldıran düşmanlar!..’’ kısmında Tariş işçileri gösterilmekteydi. Bu klibin devlet televizyonlarında günde en az 10 kez gösterilmesi de o zamanlar bana dert olduğu için oturup bir karikatür çizmiş ve Gırgır'ın kapağında yayınlamıştık. Tabii, dergi kapatılmış, kaça kaça benim de canım çıkmıştı. Ceza kanunlarımızda, şarkıya hakaret ya da Müşerref'e hakaret diye bir madde olmadığından, bayrağa hakaret iddiasıyla 3 yıl hapsim istenmişti. Ayrıca, 1 Mayıs Şarkısı'nın bestecisi Sarper Özsan'ın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemişti.Birkaç yıl sonra Cumhurbaşkanlığı'na niyetlenen Kenan Evren havayı ısıtmak için gazetelere ziyaret turları atıyordu. Ben de kendilerine Gırgır'ın kapatılmasından söz ettimdi. Sayın Evren, bilgiç bilgiç; ‘‘Yoksa benim karikatürümü mü çizmiştin?..’’ diye sorunca ben de dayanamamıştım.‘‘Hayır efendim, sizi çizdiğim zaman kapatılmamıştık. Ama bu kez çok daha ciddi ve mühim suç işlemiştim. Şarkıcı bir kadını çizmiştim!..’’***Milletimiz ve devletimiz, bu şarkıcı işlerini böylesine dert edinince partilerimiz geri kalır mı?.. Seçim otobüsünde çalınacak şarkılar arasında çıkan tartışma, geçen günkü Cumhuriyet Şarkıcıları Meydan Muharebesi'yle noktalandı. Tabii derdi yine bize düştü... Günlerdir gazeteler ve televizyonlar, hangi partinin şarkıcısının birinci geldiği konusunda yorum yapmakla meşguller. Bence Melih Gökçek parayı bastırıp Seda Sayan'ı da Mahsun Kırmızıgül'le sahneye çıkarsaydı ve Mahsun'la Seda, televizyondaki küfür şovlarını Sıhhiye Meydanı'nda tekrarlasalardı CHP'nin Kayahan'ına tur bindirmiş olurlardı.***Dertler, sadece şarkılarda kalmıyor. Dört bir yanımız gam keder!.. Bu milletin yazısına gülebilmek yazılmamış anlaşılan. Ne olacak bu memleketin hali?.. Ne olacak bu Galatasaray'ın hali?.. Ben Galatasaray'lı değilim ama, gavur milletinin bizim çocukları paspas gibi çiğnemesi kanıma dokunuyor. Tam çatapatları hazırlayıp çifteyi dolduruyorum... Arabamın deposunu da fullüyorum... Ortalıkta fır dönüp, korna öttürüp havaya ateş etmeye hazırlanıyorum... Kıtır bir Çek takımı Galatasaray'a 3 çekiyor. Çiftenin dipçiği de elimde kalıyor...Üstelik, 50 bin spor yazarımız 50 bin kere yazdılar:‘‘Ey Fatih Terim!.. Sen bu tandem'i bırak sana bu tandem'den hayır gelmez, titre ve liberolu oyununa dön!.. Takımdaki Romenler'i de at!.. Ya sünnet olup Müslüman olsunlar ve Türk tabiyetine geçsinler... Ya da defolup gitsinler... Ayıdan post, gavurdan dost olmaz!...’’ dediler ama dinletemediler. Fatih ‘‘İnadım inat, kulaklarım iki kanat!..’’ dedi. Tandem'i bırakmadı. (Bu tandem dedikleri de nedir?.. Sigara veya eroin gibi bırakılması zor bir şey mi acaba?..)***Derdin bini bir para dedim ya!.. Bu gidişle milletimiz yürürken, lokantada yemek yerken, tiyatro seyrederken veya tuvalette hacetini görürken konuşamayacak artık!.. Cep telefonu konuşmalarına yapılan zam % 500'ü geçti. Hele, 8 yıllık eğitim payı diye bindirilen zam vatandaşın lafını ağzına tıkadı. Konuşan Türkiye yaratacağız diye iktidara gelen şu politikacılarda hiç utanma yok vallahi!..***En garibime gidenler de bunca gam, kasavet arasında Mustafa'yı kendine dert edinen okurlar... Haftalardır neden Mustafa'dan söz etmiyormuşum?.. Yoksa, aramız mı bozukmuş?.. Acaba, oğlanın başına bir haller mi gelmiş?.. Bir sürü faks ve mektup... Allah!..Allah!.. Mustafa'yla aram hiç düzelmedi ki bozulsun. Mustafa'nın başına ne gelebilirmiş?.. Mustafa'yla ne zaman karşılaşsam benim başıma bir şeyler geliyor. Bu yaz mevsiminin Çokoprens borçlarını Bakkal Ali'ye ödeye ödeye daha bitiremedim. Yılbaşı zammını bekliyorum. Geçen gün okul saatinde Mustafa'yı bir çamur birikintisinin başında pabucunu çıkarmış kayık gibi yüzdürürken gördüm. Yine soğuk alıp ishal olmasın diye ite çeke zorla eve getirdim. Ayaklarını sıcak suyla yıkayıp kuruladığım için bana, banyoya ve havluya 5 dakika kadar sövdü. (Havlunun anası kim acaba?.. Bornoz olabilir mi?..)‘‘Senin okul saatinde sokakta ne işin var?..’’‘‘Okul bitti...’’‘‘Okul nasıl bitermiş?.. Okullar açılalı daha 2 ay oldu. Bütün çocuklar okula gidiyor.’’‘‘Onlav gidebilivlev, çünkü onlav salak ve tembel... Ben okuldan mezun oldum.’’‘‘İki ayda mezun mu olunurmuş be!..’’‘‘Okula niçin gidiliv?..’’‘‘Okuma yazmayı öğrenmek için tabii.’’‘‘Yaz bakayım şu kağıda biv Atatüvk...’’ dalgaya düşüp yazdım.‘‘Bak, şimdi okuyovum işte...Aa... Taa... Tüvk!.. Tamam mı?..’’‘‘Tamam.’’‘‘Vev, şimdi şu kalemi bana.’’ Mustafa kalemi alıp:‘‘At at topu tut.’’‘‘Benim güzel okulum.’’‘‘Sevgi'nin bacaklavı çok güzel.’’‘‘Yaşasın Finebahçe.’’ yazdı.‘‘Şimdi de yazdım mı?..’’‘‘Eh, yazdın sayılır.’’‘‘Madem okumayı yazmayı öğvendim, ben okuldan mezun oldum demek ki. Mezun olunca okulda ne işim vav be!.. Zaten Sevgi de hastalanmış. Biv haftadıv okula gelmiyov!..’’ dedi ve mutfakta sıkı sıkı gizlediğim yerden Çokoprenslerini alıp gitti.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!