Hürriyet çocukların da hakkı!

Yıl: Yıllar önce...

Haberin Devamı

Yaş 10, 11 ve 12 zamanları...

Arkadaşlarım gece sıcağından uyuyamadıkları için uzun sabah uykularının tadını çıkarırken, ben amcama yalvarırdım akşamları “ne olur beni sabah gazeteye götür” diye.

Milliyet’in İzmir’de baskı tesislerinde çalışan amcamın peşine takılır, sabaha karşı dört-beş gibi gazetede olurdum. O çalışırken ben Milliyet Çocuk’ların arasında kaybolur, tekrar tekrar aynı şeyleri okur, ezberlerdim. O günlerden aklımda kalan az şey var. Her nedense boyutunu “kare” olarak hatırladığım Milliyet Çocuk dergileri... Dev gibi siyah makinelerin çıkardığı sesler ve dönerek basılan gazete sayfaları... Bir de mürekkep kokusu...

Bundan iki yıl önce Frankfurt’a, Hürriyet Almanya tesislerine gittiğimde, çocukluğumdaki baskı makinelerini orada görünce şoke olmuştum. Sevgili Sevda Boduroğlu’na diyebildiğim tek şey şu olmuştu: “Yahu ne kadar küçüklermiş bunlar, bana dev gibi gelirlerdi...”

İşte böyle geçti benim çocukluğum, babamın evde yer olmadığı için tatil zamanı dışında kalan aylarda bavullarda sakladığı kitapları kurcalayarak, okuyarak; ki her İzmir gidişinde o kitaplar bavullardan çıkar, evin ortasına özenle yığılır, üzerleri beyaz çarşafla örtülürdü tozlanmasınlar diye... Ve amcamın yanında, gazete ortamında...

Pınar Kür’ü de bana çocukken amcam tanıştırdı, bir sürü Milliyet yazarını da... Güzel öğretmenim Gülser Üvez ise bir gün bizi Güneş gazetesine götürmüştü, orada da Güneri Cıvaoğlu olduğunu hatırladığım bir gazeteci tanımıştım ben. Gördüğüm en yakışıklı, en havalı gazeteciydi. Hâlâ da öyle değil mi?..

Geçen ay “İşim Gücüm Girişim” toplantısında öğrencilere kendimi anlatırken unuttuğum bazı şeyleri Ufuk Tarhan hatırlattı. “Pınar bana anlattığını anlat, çocukken ne yapardın?” dedi. Doğruydu. Beni dinleyenlere bunu söylememiştim. Yalnız kaldığımda albümdeki resimlerimi keser gazetelerdeki köşe yazarlarının üzerine kendi resimlerimi yapıştırırdım.

En son hatırladığım, yine yıllar önce, Cosmopolitan’ın o zamanki yayın yönetmeni Elif Dağdeviren’in resminin üzerine kendi resmimi yapıştırıp altına da kendi imzamı atmamdır. Annemin tüm resim albümlerinin yarısında da benim resimlerim kesiktir. Bakanlara şöyle derler utanarak: “Pınar kendi resimlerini keser başka yerlere yapıştırırdı da küçükken, ondan bazılarında kafalar yok...”

İşte böyle geçen bir çocukluk, babama her hafta sonu “tüm gazeteleri aaaaal babaaaaaa” yalvarmaları, anneannemin “ne acayip bu çocuk, bu kadar para verilir mi gazeteye” söylenmeleri ve Kadıköy Gençlik Kitapevi’nden babaya yalvararak aldırılaran kartonlara rengarenk kalemlerle kendi gazete, dergi ve kitaplarımı çizerek...

Berbat resim yapardım ama olsun, cetvelle çizerdim sayfaları işte...

Şimdi...

Yıl: 2009

Çocukluğumun hayali gerçek oldu...

Şimdi çocukken kurduğum planı gerçekleştiriyorum. şahane bir ekiple, çocuklar için bir gazete yapıyorum...

Bir süredir üzerinde çalıştığımız “Hürriyet Çocuk Gazetemiz” bugün gazeteniz Hürriyet’in içinden çıkıyor. 7 yaşından itibaren, yani artık okuyup yazabilen tüm çocuklara her cumartesi günü son derece büyük özveri ile kendi gazetelerini armağan ediyoruz. Güncel haberler, müzik, sinema, eğlence, tiyatro, dünya haberleri, dekorasyon, bilmece, bulmaca, teknoloji, moda...

Tüm bu konulardan oluşan, onların dilinde, okuyacakları, anlayacakları şekilde bir gazete yapıyoruz. Kendilerinin de içinde olabilecekleri; yazı yazabilecek, haber gönderebilecek, resimlerini, karikatürlerini yayınlayabilecekleri... Kendi gazetelerini yapıyoruz.

Geleceğin okur, yazar, aydın çocukları; kısacası pırıl pırıl yeni nesil için... “Gazete okumak” nedir anlasınlar diye...

Hürriyet onların da hakkı diye...

Yazarın Tüm Yazıları