Hummer

Seren Serengil Hummer’ıyla geçti gitti yanımızdan.

Aslında fiyatını bir yana bırakacak olursak, Seren’den çok Nil Karaibrahimgil, Nurgül Yeşilçay gibi kadınlara daha çok yakıştırıyorum ben Hummer’ı. Hani, dağ bayır, nehir çayır gidebilen bir şey ya bu Hummer... Nil’le Nurgül de doğaya sevdalı, çiçeğe böceğe para puldan daha düşkün kızlar intibaını bıraktıklarından Hummer’la Seren’den daha çok bağdaşırlarmış gibime geliyor. Fakat işte ennn pahalı olunca Seren’e uygun düşüyor birden.

Hayır, hiç olmazsa bir gün Çatalca’ya kadar gitse gelse... Şöyle tali yollardan... Razıdır Hummer. Hani bünyesi soğuk iklime ayarlı Kanada Kurdu’nu alıp getiriyorlar ya buralara... Hayvancığın dili içeri girmiyor... Hummer da öyle işte. Boğaz’la Etiler arasında mekik dokuyor zavallı, o heybetiyle.

Fakat buna da şükür tabii. 40 gün hiç yol görmeden garajda durduğu da oldu. Ki o arada Hummer’ın hanımı salça ekmek yiyordu. Sırf salça ekmekle kalsa... Fukaralıktan saçını bile tarayamamış Seren. 40 gün sonra ‘kuafördeki çocuk’ zor açmış düğümleri. İnsan neler öğreniyor... Geçenlerde Rahmi Koç’tan zenginlerin ölemediğini öğrenmiştik, şimdi de Seren’den fukaraların saçını tarayamadığını öğreniyoruz.

Yalnız şu salça ekmek hususunda bir şey söyleyeceğim. Bir keresinde Bozcaada’dan dönerken yolda adam başı birer büyük köy ekmeğini, köy pazarından aldığımız salçaya batıra batıra yemişiz. Ekmek bitince fark ettim ben ne yaptığımı. Öyle insanı kendinden geçiren bir lezzet. Ama 40 gün sürseydi bu, ben de Nevin Hanım’a koşabilirdim tabii.

Neyse uzatmayayım... Çok şükür film mutlu sona doğru ilerliyor.

Nevin Hanım ‘reddi evlat’ davasını geri çekti.

Seren’in saçlarının düğümü çözüldü...

Hummer’ın tekerlekleri, Etiler metiler, yine de yol gördü...

Şimdi inşallah damat hapisten çıkacak, kötü kardeşlerini reddedecek. Bu arada, ret müessesesi bu aileye müteşekkir olmalı. Sayelerinde vücut buldu.

Son karede Nevin Hanım’ın damadını bağrına basmasını bekliyoruz. Hummer da bir erkek yüzü görsün artık. Sen kalk tatbikata gider gibi donan, sonra gelsin üstüne dudağı çerçeveli bir kız otursun, Boğaz’da turlatsın seni... Hayır, Hummer’ları üretimden kaldıracaklar, o olacak.

Beyaz ve tombul

Hálá Tülin’i görüyorum televizyonda. Üzerinde nişan elbisesiyle Aydın’ın taht misali koltuklarından birinde oturuyor. Teleme peyniri gibi. Bunca sevilmesinin nedeni de bu galiba. Tam erkek annelerinin hamamda görüp beğeneceği kızlardan. Akça pakça ve tombul. Alıp oğlunu götürmeyecek kadın yoktur.

İstediğiniz kadar diyet çılgınlığına kapılın, solaryumdan çıkmayın, memleket Çağla Şikel’e kessin... Türklerin tipi hálá ‘beyaz ve tombul’ işte.

Görünüşe bakılırsa Tülin, ‘Sanal eşli nişanlı kız’ durumunu yıllarca muhafaza edecek. Halinden memnun. Nasıl olmasın... Yüzünü gözünü öpenler, evini bağışlayanlar, çeyiz getirenler... Yarın saçına adak bezi bağlayanlar bile çıkabilir. Telli Baba ‘out’, Telli Tülin ‘in’.

‘Sevgili halkım’
diyordu geçen gün. Aydın sordu da, ‘Günlerin nasıl geçiyor?’ diye... ‘Sevgili halkımla telefonda konuşuyorum’ dedi.

Şimdi bu kızı evde dolma içi hazırlamak keser mi artık?

Tek kaynana yeter mi?

Hem gelin-kaynana ilişkisi bir günden öteki güne 180 derece değişiverir. Bir gün önce Tülin’in yanaklarını yalayan kadın, bakarsınız ertesi gün ‘Pilavı tutturamıyor bu kız’ deyiverir oğluna. Oysa şimdi bütün erkek anaları yüz sürmekte.

Bence Tülin Türkiye’nin gelini olarak televizyon kanallarında sefa sürmeye devam etsin. Tohuma kaçmaya başlayınca ne yapacağımıza bakarız Aydın falan hep beraber. Daha ağır programlara kaydırabiliriz mesela. Ana haberlerden birinde masanın bir köşesine oturturuz. Olmaz mı?

Netice olarak Tülin’den mahrum edilemez yurdum insanının gözleri, merak etmeyin!

MIŞ-MUŞ

Japon oyuncak firması ‘aşık olabilen dijital hayvan’ üretmiş.

Darısı insanlık áleminin başına.

İran’da geliştirilen Zemzem Cola Türkiye pazarına girmeye hazırlanıyormuş.

Ben en çok Türkiye nereye girmeye hazırlanıyor onu merak ediyorum.

Irak yeni Vietnam olmuş.‘Buradan Cif geçti’ gibi, ‘Buradan ABD geçti.’ Tek fark biri temizliyor, öteki pisletiyor.

CHP milletvekili Ketenci, ‘Baykal çekilmezse deprem olur’ demiş.

Fakat işte Işıkara’nın bizi depremle yaşamaya alıştırmış olması var.
Yazarın Tüm Yazıları