‘Hükümet gazeteciliği’nde son durum!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın köşe yazarlarına çok sinirlendiğini Hollanda’da olduğum için biraz geç öğrendim.

Haberin Devamı

Hemen şunu söyleyeyim ki yandaş medyada yazan yazarların içleri rahat olsun, Başbakan onları kastetmiyor.

Onun derdi bizimle. Eleştiriyi sevmiyor, eleştirilmekten hoşlanmıyor, deyim yerindeyse bizleri okuyunca “vücut kimyası” bozuluyor!

Zaten artık bu sorunu bertaraf etmek için harekete de geçmiş bulunuyor.

Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş biçimde vergi cezalarıyla bizleri susturmak, hatta mümkün olursa evlerimize göndermek istiyor!

Bütün medya Sabah, Bugün, Star, Zaman, Yeni Şafak gibi olsun istiyor.

18 bin gazeteyi temsil eden WAN-IFRA’nın Hindistan’daki toplantısında Başbakan’ın bu gazeteleri neden sevdiğini gösteren bir gelişme oldu.

Biliyorsunuz bu toplantıda yayımlanan bildiride Türkiye, gazetelere ağır vergi cezaları salarak basın özgürlüğünü yok etmeye çalışan bir ülke olarak nitelenmişti.

Haberin Devamı

O toplantıya yandaş medyadan temsilciler de katıldı. Sabah’tan Salih Memecan, ombudsmanı Yavuz Baydar, Star’dan Ergun Babahan ve Zaman’dan bir temsilci de vardı. Bu arkadaşlar WAN-IFRA’nın raporuna karşı bir deklarasyon yayımlamışlar. Gerçi sadece kendi gazetelerinde yayımlanabildi, orada kimsenin bundan haberi olmadı ama olsun.

Açıklamalarında rapor hakkında kendi fikirlerinin alınmadığından yakınıyorlar ve “Türkiye’de basın üzerinde baskılar olduğu” iddiasını reddediyorlar.

Hadi diyelim ki 18 bin gazeteyi temsil eden örgüt yanıldı ve yanlış bir şey açıkladı.

WAN-IFRA’nın raporunda yazılanların benzerleri dünyanın önde gelen gazetelerinde daha önce başyazılara konu oldu. Dünyanın her yerindeki gazetelerde bu yönde haberler yayımlandı. AGİT, AB İlerleme Raporu, Avrupa Parlamentosu da benzer açıklamalar yapmışlardı.

Dünyada herkes yanılıyor, bizim yandaş medya doğru mu söylüyor yani?

Bu beyler belli ki artık “hükümet gazetecisi” olmayı içlerine sindirmişler. Ama gel gör ki dünya onlar gibi değil!

Hükümet gözlüğünden basın özgürlüğüne bakmak, gazetecilik kuruluşlarının da, gazetelerin de, uluslararası kuruluşların da anlayabileceği bir şey değil.

Haberin Devamı

 

Minareden yararlanıp para kapmak!

 

DEVLET Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış’ın, minare referandumunda “hayır” oyu veren İsviçre’yi cezalandırmak için bulduğu formüle bayıldım:“Eminim bu karar İsviçre bankalarında paralarını bekleten ve yatırımlarını değerlendiren Müslüman ülkelerdeki kardeşlerimizin kararlarını gözden geçirmesine vesile olacaktır. 2008’de dünyada bankalar patır patır dökülürken hiçbir bankası etkilenmeyen Türk bankacılık sektörünün kapıları onlara her zaman açıktır.”

“İsviçre bankalarında paralarını bekleten Müslüman zengin kardeşlerimiz”in bunu yapmalarının nedeni, paralarını gözlerden uzak tutmak kaygısı.

Bir insanın sahip olduğu parayı bir bankaya koyup, İsviçre’de saklama isteğinin nedenlerini tahmin etmek kolay: Ya parasını nasıl işleteceğini bilmiyordur, ya da o parayı “helal yollardan” kazanmamıştır.

Haberin Devamı

Söz konusu olan dünya yolsuzluk sıralamalarında şampiyonluğu kimselere bırakmayan ülkeler olduğuna göre bu paraların önemli bölümü zaten “helal”olmamalı.

Harama el uzatırken Müslümanlığını hatırlamayan, sıra minareye kızmaya gelince mi Müslüman olduğunu hatırlayıp, parasını Türkiye’ye gönderecek?

Ayrıca Bağış’ın gazeteleri yeterli dikkatle okumadığı da anlaşılıyor.

Şu anda büyük ülkelerin baskısıyla İsviçre’den kaçan paranın gittiği adres Amerika!

Deleware’deki bankacılık sistemi şu anda tam da bu tür para sahiplerinin istediği gibi işliyor. Sorgu yok, sual yok!

Bağış İsviçre’deki paraları istiyorsa, önce Türkiye’deki Müslüman kardeşlerimizin oralardaki hesaplarını buraya getirtmenin bir yolunu bulmalı!

Haberin Devamı

 

Başbakan’a üzücü bir haber

 

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ı üzecek bir haberi geçen gün Vatan’da okudum.

Ruhat Mengi’nin hazırlayıp sunduğu “Her Açıdan” isimli televizyon programı bayram haftasının en çok izlenen programları içinde beşinci olmuş.

Bir pazar günü, üstelik de bayram tatilinde, dışarıda pırıl pırıl bir güneş varken saat 12.30’da oturup bir haber programı izleyen büyük bir kitle var yani.

“Haber programı” deniliyor ama bu özünde bir tartışma programı.

Ve Türklerin aynı zamanda günlük siyaset tartışmaları üzerine yazılmış köşe yazılarını neden okuduklarını da gösteren bir durum.

Türkiye’de halk, neler olup bittiğini öğrenmek istiyor, tartışmaları takip etmek istiyor ve olayları yorumlayarak daha anlaşılır hale getirmek isteyen köşe yazılarını okuyor.

Haberin Devamı

Ben gazeteciliğe başladığımda Ulus’un eski yazı işleri müdürlerinden rahmetli Nihat Subaşı ile Yankı’da birlikte çalışmak mutluluğunu yaşamıştım.

Adımın derginin künyesinde “yazı işleri müdürü” diye yazıldığı gün bana şöyle bir şey söylemişti: “Bu politikacıları bu kadar önemseme. Onlar önünde sonunda giderler, biz gazeteciler kalırız.”

Şimdi bakıyorum da o günden bugüne kaç başbakan değişmiş, bazıları artık hayatta değil, bazılarının bir daha siyasete dönme ümitleri bile yok. Ama görüyorsunuz ki ben hâlâ huzurlarınızdayım!

Bir gün aynı şey Recep Tayyip Erdoğan için de geçerli olacak.

Fırtına dinecek, fener yine denizi aydınlatmaya devam edecek!

 

 

Yazarın Tüm Yazıları