Hüküm ve hadisat

İHALE Kanunu Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Şimdi sırada, kısa adıyla Bankalar Kanunu var.

Her iki kanunun Meclis'te ve medyada yer alan tartışmalarında yanlış bir zihniyetin, toplumumuzda geniş kabul gördüğünü bir daha müşahade ettim. Sözünü ettiğim husus, ‘‘objektivite’’ kavramına duyulan hayranlıktır. Hemen herkes, yapılacak kanunların yöneticileri ‘‘subjektif’’ karar almaktan men edecek şekilde yapılmasından yana. Çıkarılacak yasalar, karar alıcılarının ‘‘muhakeme ve hüküm (judgement) alanlarını’’ ne kadar daraltırsa, memleket için o kadar iyi olur deniyor. Çünkü bu tür inisiyatif daraltan mevzuatla daha doğru kararlar alınacağına, daha da önemlisi, karar alıcıların, yani kamu yöneticilerinin para yemeyeceklerine inanılıyor. Şurası muhakkak ki, kararların objektif kıstaslara göre alınmasını savunanlarla bu babda fikir ayrılığımız yok.

* * *

Ben de konuyu bu iki bağlamda değerleyeceğim.

1. Doğru karar alma,

2. Rüşvete ve suiistimale engel olma.

Önce doğru kararın nasıl alınacağını irdeleyelim. Doğru kararın alınabilmesi için, karar alıcının kararın alış biçiminden değil, kararının douruluğundan sorumlu olması gerekir. Kararın doğru olup olmadığı ise ancak sonuç ortaya çıktığı zaman anlaşılır. Bu nedenle, yapılması gereken ilk iş, kamu yöneticisini, aldığı kararın yanlış olduğu ileride ortaya çıkarsa, kendini savunurken ‘‘Ben mevzuatı harfiyen uyguladım’’ tezini kullanmasına izin vermemektir. Böyle bir savunma imkánı, yöneticide, kendini koruma güdüsüyle, ister istemez ‘‘mevzuata uymak’’ konusunda baskı yaratır. Yani yönetici, yaptığı işin esasına değil, usulüne odaklanır. O zaman da amacın gözetilmesine imkán kalmayabilir.

Karar alıcılarının iki akılla mücehhez olmaları gerekir. Birincisi, objektif akıldır; bileşenleri, fen, ilim ve hukuktur. İkincisi, subjektif akıldır; bileşenleri, vicdan, ahlak ve estetiktir. Bir kamu yöneticisine, sen objektif aklını kullan, ama sakın subjektif aklını kullanma demek, o yöneticiyi ‘‘yarım akıllı’’ yapmaktır. Bu ise kararların isabet derecesini azaltır.

Gelelim ikinci amaca: Ne yapılırsa, kamu yöneticilerinin rüşvet karşılığı iş yapmalarına engel olunabilir? Bu konuda geçerliliği kanıtlanmış tek yöntem ‘‘Nereden buldun?’’ sorusuna herkesin cevap verme mecburiyetinde olmasıdır. İhale mevzuatında veya bankalar kanununda, kamu yöneticilerine ‘‘Sen mevzuata uy, gerisini merak etme’’ demek, minareyi çalana, kılıfını bul da ne yaparsan yap demekle eş anlamlıdır. Yüksek kamu yöneticileri, en az bakanlar kadar inisiyatif sahibi olmalıdır. Nasıl bakanların sorumlulukları esas itibarıyla ‘‘siyasi’’ ise, yani yanlış yapan seçim kaybederlerse, kamu yöneticilerinki de ‘‘idari’’dir. Yani, yanlış kararlar alan, mevkiini kaybeder.

Şunu bilhassa belirtmem gerekir. Bir yöneticinin ‘‘takdir hakkını’’ kullanmasıyla ‘‘keyfi davranması’’ apayrı iki kavramdır. Keyfi davranmasın diye yöneticilerin takdir haklarını kısıtlamak, rüşvet yemeğe engel teşkil etmez. Olsa olsa yöneticileri daha sinsi ve silik yapar.

SON SÖZ: Kazanmanın gizlisi olur, harcamanın gizlisi olmaz.
Yazarın Tüm Yazıları