‘Hoşgörü’ değil, ‘saygı’!

BİZİM “Akdamar”, Ermenilerin “Ahtamar” olarak bildikleri kilise ile ilgili gelişmeleri okurken bazı kavramlar konusunda kafamızın karışık olduğunu düşündüm. Yetkililerin demeçlerine ve gazetelere yansıyan bazı yorumlara bakarsak, Akdamar Kilisesi’nin onarılması Ermenilere karşı yapılmış bir “jest” imiş.

Haberin Devamı

Söz konusu kilise önemli bir tarihi eser. Bizim ülkemizde bulunuyor. Bize bırakılmış bir insanlık mirasından söz ediyoruz. Bunu tamir etmek neden bir “jest” olsun? Bu zaten hem kendi tarihimize, hem gelecek nesillere, hem de insanlığa karşı yerine getirmemiz gereken bir görevdir, “jest” diye nitelemek yanlıştır. Hele bunu “hoşgörü” örneği olarak ileri sürmek ayıptır.

Şimdi bu kilisede senede bir gün ayin yapılması için bir “jest” daha yapacakmışız!

Orası kilise ise bir günlük ayin nasıl jest oluyor? Orası bir anıt-müze ise Sümela Manastırı’ndan ya da Ayasofya’dan ne farkı var?

Bir başka “hoşgörü” örneği ise kaçak Ermeni işçilerin çocuklarına eğitim olanaklarının sağlanması ile ilgili. Eğer insanların “kaçak” olarak da olsa bu ülkede yaşamalarına, çalışmalarına göz yumuyorsanız ya da sınırlarınızı kontrol edemediğiniz için buna engel olamıyorsanız, o insanların çocuklarının en temel haklarını da kabul etmelisiniz. “Eğitim görmek” evrensel bir insan hakkıdır ve bunun gereklerini yerine getirmenin “hoşgörü” ile ilgisi olamaz, bir görev ve sorumluluktur.
Kaldı ki artık, etnik-dini farklılıklar ile ilgili olarak “hoşgörü” kavramını kullanmıyoruz.

“Hoşgörü” kavramı “Benden farklısın ama ben o kadar yüce gönüllüyüm ki sana tahammül ediyorum” gibi bir anlam da içeriyor.

Çağdaş dünyada “hoşgörü” yerine “Varlığını, farklılığını kabul ediyorum ve buna saygı duyuyorum” anlamında bir kavram kullanılıyor.

“Hoşgörü” yerine “saygı”yı kullanmaya alışırsak, kafa karışıklığımızı da gideririz diye düşündüm.

Haberin Devamı

Aptallık da olsa kalbinin sesini dinle

DÜN Kelebek’in ikinci sayfasında bir ilan gördüm. Eminim sizin de dikkatinizi çekmiştir.

İlan Diesel firmasının “Be stupid” (Aptal ol) isimli yeni koleksiyonunu tanıtıyor. Bir otobüsün havalandırma penceresinden beline kadar sarkmış bir delikanlı, sarışın bir kızı saçlarından yakalamış, öpüşüyorlar.

İlanın üzerinde şöyle bir slogan yazılmış: “Zekiler akıllarını dinler. Aptallar kalplerini!”

İnternette baktım, bu bağlamda hazırlanmış başka ilanlar da var.

Moda dergilerinden taşan ilanlar, herkesi “şık, güzel, seksi, seçkin, farklı” olmaya çağırırken bu ilan “kalbini dinlemeye” davet ediyor.

Bazen aptallık gibi görünse de!

“Kalbini dinlemenin” böyle bir yönü var elbette.

Çünkü kalbinizi dinlemeye karar verdiğinizde bir muhasebe defteri açıp, bir tarafa aktifleri, öteki tarafa pasifleri yazamazsınız.

İki taraftaki sonuç hanesini birbiriyle karşılaştırıp, öyle karar veremezsiniz.

Bu yüzden kalbinin sesini dinleyerek karar verenlerin davranışları, dışardan bakıldığında “aptalca” olabilir, belki çoğu zaman da böyledir.

“Aşkın gözü kör” deyişi de bu nedenle çıkmış olmalı.

Ve manolyalar açtığından, bademler çiçeklendiğinden beri “Aptallık da olsa kalbini dinle” dürtüsü, doğanın bir çağrısı olarak kulaklarımızda yankılanıyor.

Aptallık ediyor da olsalar, kalbinin sesini dinleyerek yaşayanlara selam olsun!

Bu dünyada güzel duyguların, ikiyüzlü çıkar hesaplarından önemli olduğunu onlara bakarak görebiliyoruz çünkü!

Haberin Devamı

Her prenses bir kurbağa öper!

BU yazının başlığını şöyle de atabilirdim aslında: “Seven bir kadın tarafından öpülene kadar her erkek bir kurbağadır!”

“Sen çok çirkinsin, böyle düşünmen doğal” diyenler de çıkacaktır mutlaka ama bu tespit bana ait olmamakla birlikte katıldığım bir durum.

Tespiti yapan Atlas Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Özcan “Hakikatçi” Yüksek.

Özcan’ın yeni kitabı “Cinistan-Aşk ve Kaybedilen Dünya” yayımlandı.

Yüksek, kitabında Binbirgece masallarının izini sürüyor, masalların ardındaki gerçekliği arıyor.

“Masal” deyince hepimizin aklında gerçeklikle ilgisi olmayan kurgular gelir. Yüksek ise tam tersini düşünüyor. Gerçeği sadece masalların bildiğini, gerçeği kuşaklar boyunca iletme görevinin masallara ait olduğunu anlatıyor. Kitabı okursanız, hak vereceksiniz.

Ben “Kurbağa Prens” masalına döneyim.

Masalda, Prenses, kurbağayı öpüp, yakışıklı bir prense dönüştürüyordu.

Kadınlar, kendileri için özel buldukları bir erkeğe iç dünyalarını açarlar. Bu aynı zamanda bir tür teslim oluştur. Ben söylemiyorum, İspanyol yazar-düşünür Jose Ortega Y. Gasset söylüyor.

O an gelene kadar, şu ya da bu nedenle karşılaştıkları erkekler, onlar için bir “kurbağa” sayılır.

Ama o erkeklerden birini gerçekten sevip, öpmeye karar verdikleri anda, o erkek artık onlar için bir prenstir.

Şimdi tekrarlayabilirim: Seven bir kadın tarafından öpülene kadar her erkek Kurbağa Prens masalındaki gibi bir kurbağadır! 

Yazarın Tüm Yazıları