Hoş ve tuhaf bir ülke

TÜRKİYE ile İtalya'nın Apo yüzünden birbirlerine düştükleri günler hayli geride kaldı.

Aria, Eros Ramazotti, Mavi Akım projesinde Karadeniz'e boru hatlarını döşeyecek olan Eni Grubu iki ülke arasında giderek gelişmekte olan dostluğun kilometre taşları...

Enerji sektöründe dünya devlerinden Eni'nin davetlisi olarak hafta ortasında üç günlük kısa bir ziyaret için İtalya'daydık.

Arkadaşlarım ‘‘ne güzel yine yolculuktasın’’ deseler de kazın ayağı öyle değil. Çünkü bu kısacık iş yolculukları, kilo kaygısı nedeniyle sadece yarısı yenebilen çikolata tableti tadında.

Her neyse, İstanbul Roma arası uçak yolculuğu için yanıma aldığım The Economist'te karşıma geniş bir İtalya analizi, daha önce birkaç kez görme fırsatını bulduğum ülkeyi daha iyi anlama fırsatını verdi.

Bir kere derginin başlığını büyük bir gönül rahatlığıyla çalıyorum: ‘‘Ne güzel tuhaf bir ülke’’

Giriş paragrafını da olduğu gibi aktarıyorum: ‘‘Karmaşık politik yaşamına ve inişli çıkışlı ekonomisine rağmen hem oturanlar, hem ziyaretçiler için İtalya dünyanın yaşanacak en güzel ülkelerinden biri. Doğası, kültür birikimi ve ikliminin üzerine yok. İnsanları derseniz, hem yaşamayı, hem yaşatmayı seven neşeli yaratıklar’’

Paragrafın başını bilmem ama son kısmına imzamı atabilirim.

Milano'da bize servis yapan garsonun gruptaki kadınlardan birine gözlerini dikerek ‘‘İstanbul'da sizi iki yıl önce görmüştüm. Hiç aklımdan çıkmamıştınız. İşte şimdi karşımdasınız’’ diyerek bizi neşelendirmesi bunun bal gibi kanıtı değil mi?

58 milyonluk İtalya bugün ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa'nın arkasından dünyanın altıncı ekonomisi.

Tasarım, moda, teknoloji alanlarında birçok ülkeye göre hayli ilerde.

Çoğu Avrupa ülkesinin aksine aile bağları hala güçlü ve en önemlisi ‘‘sosyal uzlaşma’’nın anahtarına sahip.

O halde neden dünya standartlarında daha iyi bir yerde değil ?

The Economist bu sorunun arkasında iki önemli neden sayıyor: Avrupa Birliği'nin en rüşvetçi ülkesi olmak ve güneyle ilişkileri güçlendirmemek.

Diğer handikapları arasında, ekonominin liberalleşmesi süreci, seçim reformları olsa da en büyük derdi yolsuzluk. Yani bizim de pek aşina olduğumuz konu.

Çiçeği burnunda Başbakan Berlusconi'nin bile yolsuzluk davalarının sürdüğünü düşünürseniz İtalyanlar bu sorunla pek kolay başedemeyecekler.

Güney meselesine gelince, Berlusconi'nin en büyük projesi Sicilya'yı Messina Boğazı üzerine inşa edilecek bir köprüyle ana kıtaya bağlamak.

Ancak The Economist'in alıntı yaptığı Romalı bir ekonomist bakın ne diyor: ‘‘Güney İtalya'ya köprü ile bağlamak mı? Tam aksine. Bence Napoli'den aşağısı tamamiyle bizden kopartılıp, Akdeniz'in en kuytu köşesine itilmeli...’’

Mafya ne alemde?

BİR
günlüğüne de olsa Sicilya'ya gidip de Mafya havasını teneffüs etmemek mümkün mü? Hele Palermo'ya uğramışsanız.

Söylenen o ki, 1980'li yılların sonuyla 1990'lı yılların başında büyük darbe yiyen Mafya Palermo'nun bazı mahallelerinde yeniden kontrolü ele geçirmek üzere. Hatta küçük esnafın yüzde 80'inin Mafya'ya ‘‘koruma parası’’ verdiği iddia ediliyor.

Sicilya'da halen tutuklu olan mafya babalarının mal varlıklarına ve şirketlerine el konmuş durumda. Ne var ki, cezaevindeki babaların etkisi sürüyor. 1983 ile 1993 yılları arasında adada binlerce kişinin ölümünden sorumlu olanlar elbette yerlerinde rahat durmayacaklar.

Hatta, Cosa Nostra ile, başta politikacılar olmak üzere İtalya'nın önemli kişileri arasında hala güçlü bir bağın olduğunu söyleyenler çoğunlukta. ‘‘Mafya Palermo'da öldürüp, Milano'da yatırım yapıyor’’ diyenlere de rastladık. Günün birinde yolunuz Sicilya'ya düşerse mutlaka Palermo'ya uğrayın ve bizim iki saatte görebildiğimiz yerleri doyasıya gezin.

Sicilya, yüzyıllar boyunca onbeşe yakın medeniyetin gelip geçtiği ilginç bir yer. Kartacalılar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Normanlar, İspanyollar buraya uğrayanlardan bazıları sadece...

11. yüzyılın ikinci yarısında Sicilya'ya ayak basan Norman Kralları Arap ve Bizans uygarlıklarının etkisi karşısında latincenin yanısıra arapça ve rumcayı da resmi dil ilan etmek zorunda kalmışlar.

Norman Sarayı'nı ziyaret ettiğinizde tüm Bizans ve Arap etkilerini yanyana görmek mümkün. Zaten saraydaki Palatine şapelinde de mozaikler Bizans'tan gelen sanatçılar tarafından yapılmış çoğunlukla.
Yazarın Tüm Yazıları