Hollywood’umuz yok senaryocumuz çok

Üç yıl önce New York’ta gezerken, kaldırımlara yeni dikilmiş ağaçlar ve her birinin önüne yerleştirilen plakalara takılmıştı gözüm.

Her plakada, teröristlerin yolcu uçaklarıyla vurduğu İkiz Kuleler’de ölen kurbanlardan birinin ismi yazılıydı.

Sonradan araştırıp öğrendim ki, 9-11 terörist saldırısında ölen 2.792 kişinin her biri için bir ağaç dikilmiş New York kaldırımlarına. Ağaçlardan beşi İkiz Kuleler’in yıkıntıları arasında ayakta kalmayı başarabilen ağaçlarmış. Her ağaca kurbanlardan birinin adı verilmiş.

Öteden beri, ABD’yi dünyanın süper gücü yapan kültürel değerlerin en önemlilerinden birinin insanların anısını yaşatmaya verdikleri toplumsal önem olduğunu düşünürüm...

Derneklerin, kulüplerin, şirketlerin kurucuları, eski başkanları, eski yöneticileri asla unutulmaz ABD’de. Çeşitli vesilelerle anılır, onurlandırılırlar. İsimleri plaketlere yazılıp kapılara asılır, salonlara adları verilir, anılarına günler düzenlenir...

Yıllar önce Şikago’da otel olarak kullanılan bir gökdelenin çok yüksek tavanlı lobisini süsleyen granit duvarın üzerindeki yazıları okuduğumda, insanların anısına olan saygının boyutu karşısında iyice hayrete düşmüştüm. Granit duvarın üzerinde, gökdelenin inşasında çalışan yüzlerce kişinin ismi kazınmıştı. Mimarlardan mühendislere, ustabaşlarından işçilere kadar emeği geçen herkesin...

ABD’de insan anısına saygı, ulusal felaketlerin ardından doruğuna vurur. Felaket kurbanlarının isimlerinin yaşatılabilmesi için hiçbir şey esirgenmez. Hollywood bile bu göreve soyunur...

Biz ise felaketleri en kısa sürede unutmaya çalışmaya meyilliyizdir. Felaketin acılarını unutabilmek bilinçaltımıza gömdüğümüz seçimlerin arasında, kurbanları anmamak da vardır ne yazık ki...

Ertuğrul Özkök, Danıştay üyelerine yapılan silahlı saldırıyı "Rejimin 11 Eylül’ü" diye tanımlayarak, muhteşem bir tespitte bulundu geçenlerdeki yazısında.

Aklını deli saçması komplo teorileriyle yiyenler farklı farklı anlamlar çıkartmaya kalkıştılar bu yazıdan ama yazının özü şu üç cümledeydi; "Bu hepimize karşı yapılmış bir saldırıdır. Hepimizin bundan çıkarması gereken dersler var. Bu ülkede din üzerinden siyaset yapmak çok, ama çok tehlikelidir "...

Türkiye Cumhuriyeti rejiminin 11 Eylül’ü de tıpkı ABD’nin 11 Eylül’ü gibi unutulmayacak, dersler alınacak bir felaket olarak anılmalı.

Mustafa Yücel Özbilgin’in anısı, adına dikilecek bir anıtla yaşatılmalı. Bu anıt türbanlısı türbansızı, her türlü inançtan insanı ziyaretçisi olarak buluşturmayı amaçlamalı. Tıpkı siyahı, beyazı her ırktan ABD’liyi buluşturan Martin Luther King anıtı gibi.

Ermenistan’a Türklerden oy yağacağı belliydi

Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye’nin Ermenistan’a 10 puan vermesi neden bu kadar ilginç bulundu, anlayamadım. Taa iki ay önce böyle olacağını yazmıştım (Bkn.: tinyurl.com/lfsbr).

24 Mart tarihli yazımda Ermenistan, "asıl sürprizi, şarkılarındaki Arap ezgileri sayesinde Türkiye’den ve yurtdışında yaşayan Türkler’den gelecek oyların çokluğu karşısında yaşayacaklar", demiştim.

Aynen öyle oldu. Ermenistan kötü şarkısıyla Türkiye’den 10 puan almakla kalmadı, Türklerin yoğun olarak yaşadığı hiçbir ülkeden puansız kalmadı. Belçika’dan 12, Fransa ve Hollanda’dan 10, Bulgaristan’dan 8, Almanya’dan 3 puan aldı. Türkiye’ye yüksek puan veren ülkeler de aynılarıydı.

Ermenistan diğer oyları da ya coğrafi komşularından ya da kulakları Arap ezgilerine aşina olan Yunanistan (10), İsrail (8), İspanya (8) ve Kıbrıs (7) gibi Akdeniz ülkelerinden aldı.

Bu arada gelmiş geçmiş Eurovision tarihinde, Türkiye’yi temsil eden en iyi şarkıya ise gerçekten yazık oldu. Sibel Tüzün nefis performansına ve dandik yarışma Eurovision’a yakışmayacak kadar iyi şarkısına rağmen ortalarda bir derece elde etti.
Yazarın Tüm Yazıları