Holbrooke sahnede

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

Yunan trajedilerinde konunun içinden çıkılmaz hal aldığı noktada oyunu bitirmek için yazar bir çözüm unsuru sokar sahneye. Bu ya beklenmedik bir olay ya da beklenmedik bir kişinin oyuna girmesiyle olur.

Adına da ‘‘Deus ex machina’’ denir. Tam çevirisi ‘‘Makinadan çıkan Tanrı’’ olan bu yeni unsur oyunun kaderini değiştirir. Ve büyük finali hazırlar.

İşte Clinton'ın Kıbrıs özel temsilcisi Richard Holbrook da ‘‘Deus ex machina’’ olarak bugün Kıbrıs'a geliyor.

Amacı Avrupa'nın içinden çıkılmaz bir karmaşaya dönüştürdüğü Kıbrıs sorununun finalini hazırlamak.

Washington Post Gazetesi'nin önceki günkü başyazısı da bu konuya ‘Avrupa Birliği’nin elindeki fırsatı beceriksizce kaçırmasından sonra yeniden savaştan söz edilmeye başlandı ve kurtarıcılık rolü yine ABD diplomasisine kaldı' diyerek dikkat çekti.

Amerikan diplomasisi, Holbrooke'un bugün başlayacak olan sürpriz ziyaretiyle Kıbrıs'ta Avrupa Birliği'nin dağıttığı dengeleri yeniden yerine oturtmaya çalışacak.

Kıbrıs Türklerini ve Rumlarını Birleşmiş Milletler platformuna, yani toplumlararası görüşmeler çizgisine yeniden çekmek için çaba sarfedecek.

* * *

AVRUPA ile ABD'nin Kıbrıs konusuna bakışlarında temel bir farklılık var.

Avrupa, Kıbrıs'ta Türkleri azınlık olarak görüyor. Kıbrıslı Türklerin Avrupa ile görüşmelere oturan Kıbrıs Rum Yönetimi'ne bir heyet olarak eklemlenmesinin yeterli bulunması bunun en açık kanıtı.

ABD ise Türk toplumunun eşit statüsü konusunda daha anlayışlı.

Holbrooke beş ay önce Denktaş ile ABD'de yaptığı görüşmede, KKTC'nin statüsünü yitirmeden AB ile görüşmelere katılmasını önermişti.

Tabii Kıbrıslı Rumlar bu teklifi kabule yanaşmıyorlar. Üstelik şimdi Avrupa Birliği sürecinin başlaması Rumları daha da uzlaşmaz bir zemine çekti.

Oysa Kıbrıs'ta istikrarı koruyacak tek çözüm Türk varlığının ve yönetiminin eşit egemenliğinin tanınması.

KKTC'nin devlet olarak tanınması koşulunun sindirilebilirliği zor olsa da Kıbrıslı Türklerin ve Türk yönetiminin varlığının kabulü ihtimali daha kuvvetli.

* * *

TÜRKİYE'nin Avrupa ve ABD ile, kısaca Batı ile ilişkilerinde Kıbrıs'ın rolü artıyor.

Rusya ile ilişkilerde de Kıbrıs faktörü önem kazanıyor.

Bunun ilk sinyali, Yunan Savunma Bakanı'na, ‘‘S-300'lerin Kıbrıs'a satışından vaz geçilmeyecek’’ güvencesi veren Yeltsin'den geldi.

Rusya ister ekonomik ister siyasi, ne gerekçeyle olursa olsun, Kıbrıs'taki etkinliğini artırıyor.

Türkiye açısından bakıldığında, kuşatılmışlık duygusuna kapılıp tepkisel çıkışlara uygun atmosfer ve içine kapanma tehlikesi artıyor.

Hele de seçim psikolojisi bu tehlikeyi daha da büyütüyor.

Evet, Kıbrıs Türk halkının bağımsızlığının savunulması kadar Türkiye'nin Ada'daki stratejik çıkarları da önemli.

Hele de Kıbrıs'ın Rumlaştırılması ve Yunanlılaştırılması çabalarının belirginleşmesinden sonra.

Ancak bu iki noktayı dünyaya anlatırken taleplerin soğukkanlılıkla, net ve gerçekçi ( bu çok önemli) biçimde ortaya konması gerekiyor.

‘‘KKTC ile federasyon’’ gibi önü arkası düşünülmeden ortaya atılan fikirler kafaları karıştırıyor.

Şimdi gözler, final iddiasıyla sahneye fırlayan Holbrooke'a kilitleniyor.













Yazarın Tüm Yazıları