Hindustani

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Bazı uykusuzluk gecelerinde oluyor ki, şans yaver gider de sükuneti belki egzotika nağmelerinde bulurum diye, radyonun ibresini Londra çıkışlı olarak orta dalgadan yayın yapan bir Hint istasyonuna ayarlıyorum.

Ticari bir kurum olan bu istasyon esas olarak Büyük Britanya'daki Hindu ve Paki göçmenlere hitap ediyor. ‘Pidgeon' İngilizcesi denilen ve anlaşılması hemen hemen imkansızlık arzeden bir lisanla Earl's Court'taki falanca tandır lokantasının ya da Brighton'daki filanca sari mağazasının reklamını yapıyor.

Sonra, bizim ‘Türk pop'un daha oryantal versiyonuna tekabül eden ve Delhi'de, Bombay'da veya Karaçi'de moda olan ‘Hint pop' şarkılardan çalıyor.

Hakkını yemeyeyim, arada bir, pazar günü yitirdiğimiz büyük üstad Nusret Fatih Ali Han'ın emsalsiz sufi müziğini de Hertz dalgalarına taşıdığı oluyor.

Uykunun gelmesini misk-ü amber kokulu egzotikalarda bekliyorum ya, radyoyu dinlerken aynı zamanda Hindustani sayfalar karıştırıyorum.

İşte Rabindranath Tagore'nin ‘Anılar'ına, Rudyard Kipling'in ‘Cangıl Kitabı'na ya da Cemil Meriç'in ‘Bir Dünya'nın Eşiğinde'sine falan bakıyorum.

Hatta, yenip yutulamaz bir herze dahi olsa, Tanrı Vişnu'nun serüvenlerini anlatan ‘Mahabharata' efsanesini dahi kütüphaneden indirdiğim oluyor.

Sükûnetsizlik gecesi biterken güneş Hindustani doğuyor.

* * *

Yok, yok, bunları yapıyorum diye benim bir Hint hayranı oluğumu sanmayın.

Velev ki, fi tarihinde beat kuşağı Jack Kerouac'ını okumuş ve tütsü yakarak duman Pink Floyd'unu dinlemiş bile olsam, Hindistan beni asla cezbetmedi.

Sırt çantası yüklenerek otostopla Katmandu'lara gitmek ve orada ‘nirvana'ya erişerek ebedi mutluluğu bulmak hayallerine kapılmadım. Ayağımı denk attım.

Cemil Meriç Usta'nın Budizm hakkındaki açıklamaları dahi beni fethedemedi.

Hintler bende daima sarı coğrafya, boz şiddet ve kara pislikle özdeşleşti.

İlahi palavralar ‘kast' sisteminin korkunç eşitsizliğinde dünyevileşti.

Dolayısıyla, yukarıdaki satırları sırf Hindistan ve Pakistan'ın geçen hafta ellinci bağımsızlık yıldönümünü kutlamış olmalarından dolayı yazıyorum.

Hindustani girizgahı yalnız bundan ötürü yapıyorum.

* * *

Evet, dünya nüfusunun altıda birini barındıran Hindistan bağımsızlığına kavuşalı yarım yüzyıl oldu. Ne var ki, böylesine kilometre taşı bir yıldönümü Delhi'de hiç de çoşkuyla kutlanmadı. Laf olsun diye, şöyle bir geçiştirildi.

Çünkü, Büyük Britanya sultasının bitiminden bu yana geçen sürede, devasa ülke öyle ahım şahım bir iş beceremedi. ‘Asya Kaplanı'na dönüşemedi.

Kuşkusuz, demokratik sistemde ısrarlı davrandı. Budizmin Konfiçyüsçü versiyonlarıyla yönetilen diğer çevre devletler gibi totaliter tercih yapmadı.

Ancak, istisnalar hariç, Hint demokrasisi daima elitlerin tekelinde kaldı.

Yukarı ‘kastların' pençesinden kurtulamadı. Zul gelenek tasviye edilemedi.

Üstelik, Nehru zürriyetinin aile hükümranlığı; ‘Üçüncü Dünyacılık' hayali; gırla giden rüşvet ve yolsuzluklar; şiddetin ve Budist fundamantalizmin habire nüksetmesi, Federasyon'un ekonomik refah ve sosyal dengeye kavuşmasını önledi.

Halkının üçte biri parya fakirliğinin altında yaşayan Hindistan şimdilerde iktisadi liberalizme açılsa da, ülke elli birinci yaşına olsa olsa askeri bir bölge gücü; en kabadayısından da çok nispi bir teknoloji devleti olarak girdi.

Açıkçası, aynı anda uluslararası sahneye çıktığı Çin'in eline su dökemedi.

Heyhat, elli yılda dere tepe yol giden Hindistan şarkiyatçı Kipling kitaplarını ve egzotikalı uykusuzluk radyolarını ancak bir arpa boyu aşabildi.

Yazarın Tüm Yazıları