Hiç önemli değil...

TAM Fransız olunacak gün... Tüm dünya bir şey söylüyor, siz inatla o şeyi reddediyorsunuz.

Bir Fransız için ilk yanıtın ‘Hayır!’ olduğunu, bu ulus kültürünün ‘hayır’ üzerine kurulu olduğunu Paris’teki Büyükelçimiz Uluç Özülker önceki akşam çok net bir üslupla dile getiriyordu.

Son pazar günü ‘Avrupa Birliği (AB) Anayasası’na evet mi diyelim, hayır mı?’ sorusuna yanıt vermek için sandık başlarına giden Fransız halkı bildiğiniz gibi yüzde 55 gibi büyük bir çoğunlukla ‘Hayır’ dedi.

Cumhurbaşkanı Jacques Chirac bu sonucu önlemek için çok uğraştı ama Fransızlar, müstakbel rakibi ve Halk İçin Birlik Partisi’nin lideri Nicholas Sarkozy’yi mutlu etti.

Anayasa’ya Fransız halkının hayır demesinin, gerek AB’nin geleceği gerekse Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci yönünden ne etkisi olabileceği bizim yönümüzden çok önemli.

AB kuşkusuz bu sonuçla bir darbe yemiş oldu. Ama bu birlik kurulalı beri o kadar çok ve geniş görüş ayrılıklarını zamana yedirerek çözmeyi başardı ki, ‘Bu olay AB’nin sonunu getirir’ türü yorumlar yapanlara gülüp geçmek gerekir.

Dahası... Yukarıda dediğimiz gibi Fransız kültürü ‘hayır’a yatkındır ama bir süre sonra bakarsınız ki aynı halk aynı konuda ‘evet’e gelmiş.

En basit örnek, İngiltere’nin AB üyeliği konusunda Fransa’nın hem de General De Gaulle döneminde son referandumdakine benzer bir tepki gösterip İngiltere’ye hayır demiş olmasıdır. Ama sonra o hayır, ‘evet’ oldu.

Bu referandumun ‘hayır’ ağırlıklı olarak bitmesinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılmasına karşı çıkanların önemli bir etkisi olup olmadığı tartışılıyor.

Yeterli bilimsel değerlendirme yapılmadan bu konuda bir şey söylemek olanağı yok, ama düşük düzeyde olsa da bir kısım seçmenin sırf Türkiye faktörü nedeniyle ‘hayır’ oyu kullanmış olması elbet mümkün.

Sadece Fransa’da değil, Almanya’da da Türkiye’nin üyeliğini engelleme çabaları bilindiği gibi giderek yoğunlaşıyor. Hele bu sonbaharda yapılacak seçimlerde Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi lideri Bayan Angela Merkel kazanır da başbakan olursa bu cephe çok daha büyüyecek ve güçlenecek.

Ama biz buna rağmen iyimserliğimizi korumaktan yanayız.

Biliyorsunuz Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Giscard d’Estaign ile Federal Almanya’nın eski Başbakanı Helmut Schmidt Türkiye’ye ‘müzakere tarihi’ verilmesine bile çok şiddetle karşı çıktılar. Hatta yer yer ulusal onurumuzla oynayan demeçler verdiler.

Almanya’nın şimdiki Gerhard Schoeder’den önceki Başbakanı Helmut Kohl de önümüzü kesmek için çok oyunlar oynadı, çirkin usullere başvurdu. Ama hiçbiri Türkiye ile müzakerelere 3 Ekim 2005 tarihinde başlanması yönünde karar alınmasını engelleyemedi.

Sarkozy ile Merkel diyelim ki yakında iktidara geldiler. Kaç yıl sürer bunların iktidarı, bir, bilemediniz iki dönem... O zamana kadar Türkiye’yi isteseler bile üyeliğe almak mümkün olmadığına göre, bu konunun ciddiyetle ele alınacağı yaklaşık on yıl sonra, ya deve ölür, ya deveci...
Yazarın Tüm Yazıları