Hezimetin başlangıcı

SEVGİLİ okuyucularım, bugüne kadar yüzlerce yazımda bu AB’nin bizi sömürdüğünü, içine hiçbir zaman almayacağını ısrarla yazdım. Belki sizleri bıktırırcasına yazdım.

Müneccim değildim, káhin değildim, gelecekten haber almıyordum. Ama biraz aklı ve mantığı olan her kişi gibi ben de işin nereye geleceğini kestiriyordum... Çünkü perşembenin gelişi çarşambadan belli olmuştu.

İşin daha başındayız. Ankara’da panik havası var. Bu konuda Başbakan, Dışişleri Bakanı ve bütün yetkililer ayrı telden çalıyor.

Dışişleri Bakanlığı dün yazılı açıklama yaptı. Türkçesi bozuk. İçinde ‘el’an partonerimiz olan AB, muvacehesinde, vakıa, iştiyak, menfi, vuzuh, müteakip’ gibi bol miktarda yabancı sözcüklerin geçtiği bir açıklama!

Hükümet, kapıya yaklaşan AB hezimetinden korkuyor. Panik başladı.

Yazılı açıklamada yer alan birkaç cümleye bakın ve karamsarlığı görün:

‘Belirsizlik var... Müzakerelerin uzun süreceği ve zorluklarla dolu olduğu bellidir... Biz Türkiye’nin kaygılarını ve kabullenmesi mümkün olmayan tüm unsurları AB’ye defalarca vurgulamış bulunuyoruz... Bu dengeleri gözettiğimiz gibi, AB üyelerinin de gözetmesini bekliyoruz... Verdikleri sözü yerine getirmelerini bekliyoruz... Müzakere çerçeve belgesinin tam olarak vuzuha (açıklığa) kavuşmasını müteakip gerekli değerlendirmeyi yapacağız...’

Son cümle çok ilginç:

‘Bu nedenle, söz konusu süreçle ilgili somut adımlara ve değerlendirmemize yönelik sorularınızı bu belgenin ortaya çıkmasından sonraya bırakmanızı rica ediyorum.’

Dışişleri panikte. Soru sorulmasını bile istemiyor.

Şimdi bir kez daha soruyorum:

Hangi ülke AB’nin peşinden koşarken kendisini bu durumlara düşürdü, böylesine küçülttü? Böyle ikinci bir örnek var mı?

***

Adamlar dün ilk somut kararı aldılar:

Ermeni soykırımını kabul edeceksiniz!

Buyurun cenaze namazına!

Ardından Kıbrıs gelecek.

Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanıyacaksınız. Havaalanları ve limanlarınızı Rum uçaklarına ve gemilerine açacaksınız.

Bir kez daha buyuracağız cenaze namazına!

Şu anda patırtı büyümesin diye Güneydoğu olayını gündeme getirmiyorlar. Onun sırası var. Bir süre sonra ‘Kürt bölgesine özerklik’ diye tutturacaklar.

O zaman cenaze namazına bile buyurmamız mümkün olmayacak.

***

Dün yayınlanan AB bildirisinde ne deniyor? ‘Müzakerelerin ucu açıktır. Üyelik garanti değildir. AB’nin Türkiye’yi hazmetme kapasitesine bakılacaktır.’

Bir baba düşünün, herif çok zengin diye kızını o aileye kuma vermeye karar veriyor. Fakat aile erkeklerinin bir koşulu var:

‘Senin kızını hepimiz istediğimiz biçimde kullanırız.’

Baba buna razı olma yolunda. Başına gelecekleri biliyor ama erkekliğe şey süremiyor... Çünkü muhtaç. Kızını satmaya razı oluyor.

Türkiye Cumhuriyeti olarak aynen bu durumdayız. Karşımızda doymak bilmeyen bir canavar var. Ne versek yetmeyecek, ne versek doymayacak.

Müzakereler güya 3 Ekim, yani önümüzdeki pazartesi günü başlayacaktı! Müzakerelerin hangi koşullarla başlayacağı, bizi nasıl ezip sömürecekleri konusundaki belge çıkmadı. Bunun adına teknik deyimle müzakere çerçeve belgesi diyorlar.

Bunu hangi ülkeye yaptılar?

Devletin ve milletin onuru, şerefi, haysiyeti ayaklar altında çiğneniyor. Bundan sonra daha da beter çiğnenecek.

Hükümet panikte. Dünkü Dışişleri Bakanlığı açıklaması bunu somut biçimde gösteriyor. Hükümet uyarıları dinlemedi, sardı belayı başına!

AB bize söz vermiş, o sözleri yerine getirmelerini bekliyormuşuz!..

Ve gerekirse pazartesi günü toplantının başlayacağı Lüksemburg’a gitmeyecekmişiz! Vah yazık be, biz bu durumlara düştük.

Gitmeyin kardeşim. Gerçekten gitmeyin.

Her şeyi bırakın bir yana, karşımıza daha dün koşul olarak getirilen ‘Ermeni soykırımını’ nasıl kabul edeceksiniz? Haydi, sıkıysa edin de Türkiye’de kıyamet kopsun.

Kıbrıs ve Güneydoğu konusunda ödünleri nasıl, hangi yüzle vereceksiniz? Türk tarımını, Türk çiftçisini onların istekleri doğrultusunda nasıl yok edeceksiniz?

Gitmeyin, kabul etmeyin, reddedin.

Sizin için zordur ama bir kez olsun Türkiye Cumhuriyeti’nin onurunu koruyun, biz de sizi alkışlayalım.

Hezimetin neresinden dönseniz kárdır.

Şu rezaleti, şu kepazeliği, 72 milyon insanımıza daha fazla yaşatmayın. Ülkemizi el kapılarında daha fazla oyuncak ettirmeyin.
Yazarın Tüm Yazıları