Hesaaap!

Bizim ünlü bir geleneğimiz vardır... Eşimiz, dostumuz, arkadaşlarımızla gittiğimiz bir yerde hesap verme konusunda adeta güreş tutar, ‘‘Allahaşkına ben vereyim, darılırım bak...’’ gibi sözlerle kahramanlık yarışına gireriz...Bu hesap didişmesinde çoğumuz gerçekten de içten davranırız ama, kabullenelim ki hele de körün tuttuğunu öptüğü şu zamanda elimizi cebimize atarken işi biraz ağırdan alıp, karşımızdakinin bu işi bitirmesi için dua ederiz...Örneğin özellikle yemek sonlarında masadaki tüm erkeklerin nedense birden çişleri gelir...Hesaptan yırtmak için alayı aniden toz olurlar, kendilerini tuvalete atarlar...Bizim Fürüzan diye bir arkadaşımız vardı... Füruzan tersine hesap ödeme meraklılarındandı... Ama bu işi içtenlikle yapardı... Bulunduğu yerde hesap ödemek Füruzan'ın tutkusuydu adeta... Onun olduğu masada hesap pusulasına el uzatmak hiçbir babayiğidin harcı değildi...Fürüzan'ın hali vakti oldukça yerindeydi... Dahası mirasyedi idi... Babasından han, apartman bir alay öteberi kalmıştı... Ayrıca kardeşiyle kör topal yönettikleri bir de fabrikaları vardı...Füruzan genelde bekardı... Aradabir evlenirdi... Çok gezerdi... Her gece sabahlara dek, o lokanta senin, bu gece kulübü, bar benim dolanıp dururdu...Evliyse karısını, nişanlıysa nişanlısını, bekarsa sevgilisini alırdı, yemeğe, gece kulüplerine birlikte gider, birlikte eğlenirdik...Ama dediğim gibi Füruzan buralarda kimseye beş kuruş ödetmezdi...Hesap geldiğinde adet yerini bulsun diye, ‘‘Aaa, çok oldun artık... Bu defa hesabı bize bırak, ayıp oluyor birader...’’ gibi sözlerle sözde elimizi cebimize atar, hesap pusulasını çekiştirirdik falan ama... Aslında Füruzan'la bir yere giderken yanımıza para bile almazdık... O hesabı çekiştirme faslı sonrası parayı her zamanki gibi gene Füruzan öderdi...Dedim ya Füruzan tutkunuydu bu işin... Kafayı bu hesap ödeme işine takmıştı...İşin daha da ilginci, yanında kimse olmasa tutar başka masaların hesabını öderdi...Müthiş sevimli, konuşkan ve espriliydi... Tek başına gittiği bir lokantada ya da gece kulübünde örneğin yandaki masa ile hemen ilişki kurar, bir süre sonra ya masalar birleşir ya da Füruzan o masaya davet edilirdi... Sonrası, hesaplar Füruzan'dan tabi... Gittiği, ahbaplık ettiği masa kaç kişiymiş, ne yemiş, ne içmiş, bu asla umurunda olmazdı...***Tabi bu arada Füruzan'ın başına bu yüzden ufak tefek şeyler de gelmiyor değildi...Birgün İstanbul - Ankara treninin restoran vagonunda yan masada oturan bir karı kocanın hesabını ödemekte diretmiş, iri kıyım adamdan feci bir dayak yemişti... Dahası adam Füruzan'ı trenden atmaya kalkarken yetişenler adamın elinden güçbela kurtarmışlardı Füruzan'ı...Bir ara Füruzan'ı birkaç yıl görmedim... O sıralar eskisi gibi geceleri sürtmüyor, onlara pek katılmıyordum...Derken nişanlandım... Küçük bir lokalde arkadaş arasında yaptığımız nişanımıza Füruzan'ı da çağırdım... Çok sevinip geldi... Epey de kaldı... Giderken bir garson çağırıp hesap istedi... Yanına koştum bunun benim nişanım olduğunu hatırlatıp hesap ödemesine zor engel oldum...Anlayacağınız tam adam çıldırtmalıktı Füruzan... Bırakın barı, sazı, lokantayı, gittiği arkadaşlar evlerinde bile cüzdanına davranır, hiçbir şey yapamasa giderken ev sahibinin cebine bahşiş sokuşturmaya çalışırdı...Aradan kısa bir süre geçti... Evlendim... Birkaç gün sonra da kutlamak için Füruzan bizi bir akşam yemeğine davet etti... Sözleştiğimiz gün buluştuk...‘‘Bu akşam yeni açılan bir yere gideceğiz... Müthiş methediyorlar... Yemekleri, anbiyansı nefismiş...’’ dedi Füruzan...Ve o yeni açılan yere gittik... Boğaz sırtlarında gerçekten çok lüks bir yerdi... Yemekleri ise inanılmaz güzellikteydi...Füruzan oraya ilk kez gelmesine karşın garsonları başında pervane etmişti...İstakoz gidiyor havyar geliyor, kadehimizdeki şarap bitmeden masada şampanya patlıyordu...Derken zaman ilerledi... Yemeğimiz sona erdi...Füruzan arkaya döndü... O binlerce kez duyduğum ses tonuyla garsona:‘‘Hesap...’’ dedi...Ve de en merasimli bir biçimde hesap geldi...Füruzan pusulayı kaptı... Herzamanki gibi gene gözleri ışıl ışıldı... Elini önce ceketinin sağ cebine daldırdı... Sonra sol cebine derken, pantolonunun ceplerini karıştırmaya başladı... Ama bir türlü cüzdanını çıkaramıyor, yüzü de gittikçe asılıyordu...Ve sonra gülmeye başladı...‘‘Eee, hadi iyisin...’’ dedi... ‘‘Ömrümde ilk kez biri bana yemek ısmarlayacak... O şeref de sana ait olacak... Nasıl oldu bilmiyorum, cüzdanı evde unutmuşum... Başka yer olsa önemli değil... Basar imzayı çıkarım... Ama, buraya ilk kez geliyorum, beni pek tanımazlar... Yıllardır hesapları hep ben ödüyordum diye bozulurdunuz... İşte sıra geldi, şimdi de sen öde bakalım...’’Birden dondum kaldım... Tamam bağrıma taş basıp ödemesine öderdim de, Füruzan'la yemeğe çıkıyoruz diye her zamanki gibi gene yanıma beş kuruş almamıştım... Ayrıca bu defa özel olarak davetliydik de...Füruzan'ın kulağına eğilip, ‘‘Bende hiç para yok ki...’’ dedim.‘‘Yapma ulan... Ömrümde ilk kez birisinden hesap ödemesini istiyorum... O da param yok diyor!.. Dedim ya bildik bir yer olsa önemli değil ama buraya ilk kez geliyorum...’’Bu arada garson tepemizde bekliyor, konuştuklarımıza kulak kabartıyordu...Derken Füruzan garsona döndü...‘‘Beni tanımıyorsunuz herhalde... Bir aksilik oldu... Bana müdürü ya da şefi çağırır mısınız?’’ dedi.Garson, ‘‘Biz sizin gibilerini çok gördük’’ dercesine biraz da alaycı bir ifadeyle ‘‘Olur çağırayım’’ dedi.Az sonra ise masanın başına öyle şef mef değil, bir ekip geldi...Füruzan onlara durumu ve kim olduğunu anlatmaya çalışıyordu... Adamlar ise bizimkinin söylediklerini pek iplemiyorlar, homurdanıp duruyorlardı...İş büyüdü büyüyecek, neredeyse kavga çıkacaktı... Çevre masalar da yemek yemeyi bırakmış, bizi izliyorlardı...İşte tam bunlar olurken o sırada tepemizde dikilen müdürün yanına bir garson gelip müdürün kulağına birşeyler söyledi...Ve de az önce o burnundan dumanlar çıkan müdür, yüzünde güller açmış bir durumda Kamuran'a ‘‘Af buyurun efendim, hesabınız tamam... Afiyet olsun, iyi geceler...’’ diyerek beraberindeki çamyarmalarından oluşan itlaf ekibini de alarak toz oldu...Şaşırmış birbirimize bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk...Bize az ilerki masadan kadeh kaldıran şişman adamı işte o zaman gördüm...Az sonra da dostlarıyla oturduğu masadan kalktı, elinde içkisi yanımıza geldi...‘‘Çok affedersiniz iki dakika oturabilir miyim?..’’ dedi... Biz birşey anlamamış birbirimize bakıyorduk...Adam masaya oturdu... Ve Füruzan'ın gözlerinin içine baka baka...‘‘Sizden çok özür diliyorum... Hesabınızı ben ödedim...’’ dedi... ‘‘Siz beni belki hatırlamadınız ama, ben sizi unutmadım... İki yıl önce İzmir Efes Oteli'nde dostlarımı yemeğe davet etmiştim... Sizinle o ara ahbap olmuş, siz benim otuzbeş kişilik hesabımı ödemiştiniz...’’***Sevgili arkadaşım Füruzan bir süre sonra bir kazada aramızdan ayrıldı...Ama yaşasaydı, bugünkü bunca hesabın içinden nasıl çıkardı bilmiyorum...Zira şu ara memlekette ‘‘verilmesi gereken’’ o kadar çok hesap var ki!..
Yazarın Tüm Yazıları