Herkesin özü kendine

AK Parti Milletvekili Gönül Şahkulubey, Mardin’de yılbaşı için dükkânlarını süsleyen esnafa tepki göstermiş.

Haberin Devamı

Demiş ki:
“Özünüzden uzaklaşmayın”.
* * *
Hiç sevmem “özümüz” tabirini.
Çünkü...
“Özümüz” denildiği anda çeşitlilik biter.
“Özümüz” denildiği anda baskı başlar.
Bir ahlak dayatır “özümüz” tabiri. Bir anlayış birliği talep eder.
Eğer herhangi biri “Özümüz” diyorsa...
Bilin ki bir kafasına göre bir çerçeve çiziyordur, meşrebine göre bir sınır koyuyordur, hayatı algılayış tarzına göre bir tarif yapıyordur.
Oysa bütün toplumun üzerinde ittifak edebileceği bir “öz” yoktur.
Herkesin özü kendinedir.
O halde...
“Bu yaptığınız özümüze aykırı” diyen milletvekiline...
“Sen kendi özün adına konuş” deme hakkımız vardır.

Muhteşem Yüzyıl için küçük bir uyarı

“MUHTEŞEM Süleyman”, dizi film olmuş, önümüzdeki günlerde gösterime girecekmiş.
Fragmanını seyrettim.
Tam bir çadır müsameresi...
Türk dizilerinin yeteneksiz bay Ripley’i Halit Ergenç, Kanuni’yi Polat Alemdar ile Tayyip Erdoğan arası bir kıvamda canlandırıyor.
Önünde dünya küresi, iptidai tarih kitaplarından alıntılanmış repliklerle, “Şurayı da almalıyım, burayı da almalıyım” diye bağırıyor.
Artık en kaba oryantalistlerin bile terk ettikleri, küçümsedikleri banalin banali Harem fantezileri ise dizinin omurgasını oluşturuyor.
Kostümler ise bir felaket.
İhraç fazlası perdelik kumaşlar, fes üzerine sarılmış... Olmuş size sarık.
Neyse... Neyse...
* * *
Asıl derdim şu:
Bu diziden yola çıkarak...
“Tarihe ihanet ediliyor” demek...
“Harem’in gerçek yüzü” konulu programlar yapmak...
“Kanuni öyle değil, böyleydi” diye tartışmalara girişmek...
“Dizideki tarih saptırmaları” şeklinde tezler ortaya atmak...
En başta...
Bu diziye hak etmediği payeyi vermektir.
Yani demem o ki...
Lütfen hiçbir şey olmamış gibi yapalım.

Haberin Devamı

Şeytan Ayetleri ile kişisel maceram

SELMAN Rüştü’nün İslam’a hakaret eden “Şeytan Ayetleri” adlı kitabı ilk çıktığında, delikanlılık çağımdaki cevher henüz körlenmemişti.
Humeyni “ölüm fetvası” vermişti.
İslam ülkelerinde ölümüne protesto gösterileri yapılıyordu.
İslamcı aydınlar ardı ardına reddiye kitapları yazıyorlardı.
Selman Rüştü gitgide daha çok şeytanlaştırılıyordu.
Onun köşe bucak kaçmak zorunda kalması, İslam’ın bir zaferi olarak algılanıyordu.
İslam dünyasının duygusu şuydu:
“Yeter artık. Peygamber’e hakaret etmenin bir bedeli olmalı”.
* * *
Benim kalbim de farklı atmıyordu.
Ben de Peygamber’e, Kâbe’ye, Peygamber’in eşlerine yapılan ağır hakaretlerden dolayı Şeytan Ayetleri’ni protesto ediyordum.
Ne yalan söyleyeyim:
Selman Rüştü hakkında verilen “ölüm fetvası”nı içten içe destekliyordum.
Bazen dişime göre bulduğum farklı görüşten entelektüellerle “hakaret ve özgürlük arasındaki farklar” konulu tartışmalara girişiyordum.
Öfkem büyüktü.
Tepkim de büyüktü.
* * *
Bugünlerde “Şeytan Ayetleri”nin, sanal âlemde Türkçe yayınlanacağına dair haberleri okurken kendimi yokladım...
Baktım: Selman Rüştü yine midemi bulandırıyor.
Baktım: “Şeytan Ayetleri” ile yapılanın dört dörtlük bir aşağılama olduğuna inancım sürüyor.
Ama o eski tepkiselliğimden eser yok.
Peki neden?
Şundan dolayı:
Ben artık bu romanın felaket derecede abartıldığını düşünüyorum.
Ölüm fetvası yayınlamalar, bir romanı küresel başkaldırı konusu yapmalar, ölümüne protestolar falan...
Bütün bunlar bir romanın çapını çok aşıyor.

Haberin Devamı

Kuma ile nefis terbiyesi

İSLAMCI feminist diye nitelendirilen Hidayet Tuksal, “kuma ile nefis terbiyesi” konulu bir ifşaatta bulunmuş.
Şöyle demiş:
“Bir akrabam vasıtasıyla bir cemaatin ileri gelenlerinden birinin eşiyle tanıştım. Evine gittim. Baktım evde genç bir hanım. Kumaymış. Akrabamdan öğrendiğime göre cemaatte hanımlar, nefis terbiyesini böyle yapıyorlarmış. Kocalarına genç bir eş alıyorlar, hep birlikte aynı evde kalıyorlarmış. Böylece nefisleri terbiye oluyormuş”.
* * *
Ne zaman “Bir cemaatin ileri gelenlerinden birinin eşi” gibi bir cümle duysam...
Aklıma hemen “Adını açıklamak istemeyen üst düzey bir askeri yetkili” lafı gelir. Verilen bilgi doğru mu, yanlış mı? Bilmem...
Ama bildiğim şudur:
Ya o cemaatin adı verilmeli ya da susulmalıdır.

Haberin Devamı

Cep telefonu için adab-ı muaşeret

- Gizli numaradan aramak racona terstir.
- Israrla çaldırmaktan kaçın... Çaldır, bırak... Açmıyorsa işi var demektir, işi bitince seni arar.
- Mesaj attığında anında karşılık isteme... Herkes senin gibi elinde telefonla dolaşmıyor olabilir.
- Topluluk içinde cep telefonuyla oynamak en büyük kural ihlalidir.
- Arada gelişmiş bir hukuk yoksa “Sen kapat ben arayayım” demek ayıptır.
- Birinin cep numarasını almış olman, onun hayatına tecavüz etme hakkını elde ettiğin anlamına gelmez.
- Karşındaki numarandan seni tanımıyorsa, “Ne! Yoksa benim numaramı kaydetmedin mi?” diye feveran etmek görgüsüzlüğe girmese de lüzumsuz bir çabaya kesin girer.
- Mühim bir konu konuşulurken cep telefonu çaldığında hemen telefona el atılmaz. Cep telefonlarının geçiş üstünlüğü yoktur.
- “Cepsiz yaşayamıyorum” tavrı, fena halde antipatik bir tavırdır. Hiç olmazsa belli etmemeye çalışmak gerekir.
- Cep telefonlarının iletişimi kolaylaştırıyor oluşu, aklına her estiğinde aklına her eseni arayacağın anlamına gelmez.

Haberin Devamı

Sosyalleşmek zorunda kalan asosyallere öğütler

- BİR: Sosyal ortamlara girmeden önce tıkanıp kalmamak için mutlaka birkaç replik hazırlayın.
- İKİ: Gülmeye değer bulmadığınız şakalara gülmek için kendi kendinize alıştırma yapın.
- ÜÇ: Samimi görünmek için el teması kurun.
- DÖRT: Yabancılaştığınız anda  ortamı kısa süreliğine terk edin.
- BEŞ: Her zaman geç gitme / erken çıkma gerekçeleriniz hazır olsun.

Yazarın Tüm Yazıları