Herkese görev düşüyor

Erdal SAĞLAM
Haberin Devamı

Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez'le yaptığımız görüşmede üstünde durulması gereken unsurlardan biri şuydu:

- Herkese görev düşüyor. Herkesin bulunduğu yerde, ekonomide atılacak bu adımları desteklemesi, buna uygun kendi adımlarını atması gerekiyor.

Desteklenmesi gereken şey; Hazine ile Merkez Bankası'nın imzaladığı protokol ve yılbaşından itibaren uygulamaya girecek para programı ile bu hedeflere ulaşılabilmesi için atılması planlanan ekonomik adımlar.

Atılması planlanan adımların en kritiklerinden biri ‘‘finanse edilebilir açık’’ kavramı. Yani teknisyenler, ülke ekonomisinin taşıyabileceği yükü tesbit edecek, istikrar ve orta vadede enflasyonun kabul edilebilir seviyeye indirilebilmesi için, bu rakamın üstüne çıkılmaması gerekecek.

Doğal olarak, ‘‘Politikacılar, hele hele ne zaman seçim olacağı belli olmayan bir dönemde, bunu kabul edebilirler mi?’’ sorusu yöneltilebilir.

Ancak gelinen noktada başka çareleri kalmadığını görmeleri gerekiyor.

Politikacıların artık popülizmi bırakmaları şart. Kuruluş şekli nedeniyle üzerine sinen şaibeyi henüz atamamış olan bir hükümetin, merkeze dayalı bir hükümetin, bunu yapmaktan başka çaresi kalmadı. Daha önceki gibi ‘‘günü kurtarmaya dönük politikalar’’ın bu Hükümet tarafından da uygulanması halinde, ertelenen tıkanma çok daha ağır biçimde ortaya çıkacak.

Bu tıkanma ortaya çıktığında ise ‘‘artık vakit geç’’ olacak. Bu kez meydana gelecek bir ekonomik tıkanma, örneğin 1994'deki tıkanmaya benzemeyecek. Böylesine bir konjonktürde ortaya çıkacak tıkanmanın ucunun rejim değişikliğine kadar gideceği konusunda, çoğu kimse endişeli.

Eğer bu noktaya gelinmesi istenmiyorsa, Eğilmez'in uyarılarına, başta iktidarda bulunan politikacılar kulak vermeli. Böylesine bir tıkanmanın sorumluluğu ‘‘her gün yeni bir harcama’’isteyen politikacılarda olacak.

YAPILAN YANLIŞLAR

Başbakan Mesut Yılmaz'ın da dediği gibi ‘‘Bu Hükümet başarmak zorunda.’’

Başarılı olabilmesi için de, başta bakanlar olmak üzere, en büyük görev iktidar partisi milletvekilleri ve parti yöneticilerine düşüyor.

Politikacıların bırakmaları gereken alışkanlıklarının başında ‘‘popülist ve genel ekonomik dengeyi gözetmeyen hesapsız harcamalar’’ geliyor.

Yine, partizanca tutumlar ve koltuk kavgaları da bırakılmalı.

Bunun bir örneğinin Rekabet Kurumu'nda yaşandığını duyuyoruz.

Bu kurum ne yazık ki; Avrupa dayattığı için kurulabildi. SHP, DYP, RP dahil tüm partiler, bu kurumun kuruluş çalışmalarınde yeraldı. Şimdi, yeni hayatına başlayan bu Kurum için yasa değişikliği hazırlandığını duyuyoruz.

Değişiklik sözde, kurumun daha işlevsel kılınması için hazırlanıyormuş. Halbuki bu kılıfın altına baktığınız zaman asıl amacın; bir-kaç partiliyi Kurum yönetimine sokmak için, ille de yasa değişikliği gerektiğinden, böyle bir yola gittiği görülüyor. Kurulun yönetiminde bulunan birilerini sevmiyor ya da Kurum yönetimine adam sokmak niyetinde olanların, zorla oluşturulan bu Kurulu, daha ilk baştan partizanlıklara kurban etmemeleri gerekiyor.

Yapılan yanlışlar arasında yine partizanca tutumlar nedeniyle görevde tutulan yetkililer ile yapılan uygunsuz atamalar da bulunuyor.

Örneğin ‘‘enişte’’ye yakınlığı ile bilinen bir kamu bankası genel müdürü DTP'ye geçen eski bakanının baskısıyla yerinde kalıyor, ‘‘Ben Çiller'in öğrencisiyim’’ diye övünerek dolaşan ve yetersizliği bilinen bir kişi, çok önemli bir birimin başına, vekaleten de olsa atanabiliyor.

Yine ‘‘Çiller'e yakın bakanı’’na bağlılığıyla o koltuğa gelen, özellikle yurt dışındaki banka kanalıyla ‘‘siyasi krediler’’ dağıttığı herkes tarafından bilinen başka bir kamu bankası genel müdürü hâlâ koltuğunda...

Yazarın Tüm Yazıları