Herkes kendi hayatının başrolünde

Güncelleme Tarihi:

Herkes kendi hayatının başrolünde
Oluşturulma Tarihi: Aralık 30, 2012 00:00

Türkiye’nin en çok konuşulan ama en az konuşan kadını, reyting garantili star oyuncusu… Beren Saat, perşembe akşamı Kanal D’de başlayacak dizisi ‘İntikam’ öncesi röportaj vermeye ikna oldu. Uzun süren sessizliğini bozdu.

Haberin Devamı

KULAĞINA 'PİŞMAN OLACAKSIN' DİYE FISILDADI HAYATI DEĞİŞTİ- Fotoanaliz

2006’da ‘Hatırla Sevgili’deki masum kız olarak girdi hayatımıza. ‘Aşk-ı Memnu’daki fettan ve seksi ‘Bihter’ karakteriyle de bir daha asla çıkmayacağını anladık. Son rolü ‘Fatmagül’dü. Naifliğiyle izleyiciyi her perşembe televizyonun önüne kilitledi. Artık büyük bir yıldızdı. Sonra ara verdi televizyona. Gündeme muhteşem bir aşkla oturdu: Kenan Doğulu.... Tavırlarını, kıyafetlerini, attığı her adımı izlemeyi çok sevdik. Ve o hep sustu.

Uzun zamandır peşindeyim. Sonuç hep “Son dakikada iptal”, “Bir aksilik çıktı” ya da “Beren Hanım röportajdan vazgeçti”… Ve en ağırı: “Boşuna uğraşma, konuşmaz!”

Ama talihim geçen hafta döndü. Kanal D’den gelen telefon tatlı tatlı çaldı. “Beren Saat röportaja ‘tamam’ dedi, yarın saat 15.00’te buluşacaksınız.”

Haberin Devamı

Şaka mı? Tarih de 21 Aralık! Ama Mayalar bile beni durduramazdı! Dünyanın sonu gelecekse Beren’in yanında gelsin…

Kuruçeşme Aşşk Kafe’ye yarım saat erken gittim. Acaba çok mu cool? Ya da sert? “Hadi hemen röportajı yapalım gidelim” diyenlerden mi? Kafamda deli sorular… Ve tam saatinde karşımda.

Füme kot, beyaz tişört, kadife bordo bir ceket… Yok denecek kadar az makyaj, tertemiz bir gülümseme… Ben çay söyledim; o Kenan’ın selamını. Sohbete başladık. Gereksiz tek kelime etmedi. Tarttı, biçti. Karlı, enfes bir kış akşamı Boğaz kıyısında Türkiye’nin en çok merak ettiği kadını dinledim. Daha önce hiç anlatmadığı aşkını, yeni dizisini, hakkındaki şehir efsanelerine cevabını…

Bir süre ekranda olmayacaktınız. Ne oldu?

- Rol çok cazip geldi. Monte Cristo Kontu uyarlaması. Karakterin gerçek adı ‘Derin’. Babasının üzerine bir suç yıkıp ölümüne sebep olan insanlardan intikam almak için ‘Yağmur’ adında sahte bir kimlikte geri dönüyor. Yani oynadığım karakterin içinde başka bir karakter daha var. Oyun içinde oyun. Karakterin bu ikiye bölünme hali beni zorluyor. Projeyi kabul ederken de iştahımı kabartan buydu.

‘Derin’ mi ‘Yağmur’ mu daha çekici?

- Birbirinden ayırmak ne kadar doğru bilmiyorum. Beden dilimi, ‘Derin’ olduğum yılları oynarken biraz daha içine kapalı ve maskülen, ‘Yağmur’ olduğum yıllarda daha dışa dönük, özgüvenli ve feminen kurmaya çalışıyorum. Bütün bu çelişkileri beraber sahipleniyorum. Çünkü ortak paydaları yalnızlık ve aidiyetsizlik.

Haberin Devamı

‘İntikam’ dizisi bir uyarlama. Bu fikir başta sizi tedirgin etti mi?

- Disney’le ortak yapılması ve Kanal D’nin iç yapımı olması, işin prodüksiyonel kalitesi açısından tatmin edici olacağının garantisiydi. Kararımı verebilmem için en önemlisi senaryonun adapte edilebilmesiydi. Karakterlerin ve ilişkilerin Türkleşebilmesi. Bütüne bakınca kişilerle ilgili kararların çok doğru verildiğini hissediyorum. Dizide ana hikayeye ve bölüm hikayelerine sadık kalarak değişiklikler yapılıyor. Orijinalini izleyenler için bile tekrar olmayacak.

Yabancı versiyon ‘Revenge’i izlediniz mi?

- Proje geldikten sonra izledim. Şimdi ikinci sezonu izliyorum. Oradaki oyunculara göre daha şanslı olduğumuzu hissediyorum.

Neden?

Haberin Devamı

- Çünkü hikâyeyi bilerek karakteri kurmak avantajlı.

Orijinal dizinin başrol oyuncusu Emily VanCamp ile kıyaslanacaksınız. Hazır mısınız?

- ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’ ve ‘Aşkı Memnu’ da daha önceden çekilmişti. Zaman ve şehir değiştirildiğinde karakterler bambaşka oldu ve farklı yorumladım. Sinema ve dizi pratiği farklıydı. O günkü koşullarda oyuncular kendi seslerini kullanmıyordu ve bire bir kıyaslamak pek mümkün değildi. Bu sefer kıyaslanacak projede benimle aynı dönemde, benzer üslupla oynayan ve belli ki çalışkan bir oyuncu var. Sanırım daha zorlu bir parkur… Ama yönetmenimiz Mesude Eraslan, her şeyin kontrol altında olduğunu çok doğru müdahalelerle her an hissettiriyor. Zaten setin huzurunun anahtarı da onun sakinliğinin verdiği güven.

Haberin Devamı

Ciddi dövüş sahneleri var. Aranız var mıdır?

- Hayır…

Ne yapacaksınız peki?

- Genco Ülgen ve ekibinden eğitim alıyorum. İlk 10 bölümden sonra ciddi dövüş sahneleri ve koreografiler göreceksiniz.

Birini yere serebilir misiniz?

- Hedeflere tekme, yumruk çalışıyorum. Tekniğini öğreniyorum, vücudumun güçlendiğini görüyorum. Yalnız sinemasal dövüş koreografileri öğreniyorum, birini dövmeyi değil!

Peki gerçek hayatta da intikamcı biri misiniz?

- Yok, intikam alacak kadar öfkeli biri değilim. Sadece sert ve soğuk davranırım.

O dürtüyü nasıl bastırırsınız?

- Tepkisizleşirim. Benim ya da sevdiğim insanların canını yakan kişiyi hayatımdan çıkarır ve ilişkimi keserim. Geri dönmek istese de hayatıma sokmam yanıma yaklaştırmam.

Haberin Devamı

Güzel bir kız çocuğum olsun istiyorum

Saçlarınıza dokundurmaz hatta boyamazdınız. Boyanmış, rengi açılmış. Ne değişti?

- Kimlik değiştiren birini oynarken fiziksel değişim şarttı. Oynadığın karakterin parçası olduğu sosyal sınıf bu değişimi gerektiriyor. Dizilerde insanlar köylü, kasabalı kızları fönlü, maşalı saçlarla oynamaya alıştılar. Bunu hiç tasvip etmiyorum. ‘Fatmagül’ü oynarken saçımı duştan çıktığım haliyle kullandım ve şimdi de ‘Yağmur’ için boyanması gerekti, boyattım.

Yüzünüzde neredeyse makyaj yok. Kozmetik sevmez misiniz?

- Kozmetikle çok barışık değilim, hayatımda minimumda olmasını tercih ediyorum.

‘Elle’ dergisi için yaptığınız çekimlerde makyaj olmamasının sebebi bu mu?

- Dergilerde “bu o muymuş” dediğim bir sürü kapak görüyorum. Çok iyi bildiğim yüzler bile kendileri gibi değiller ve bu beni sinir ediyor. Yedi sene önce kaşım ve burnumla oynadılar. Bir daha kapak çekimi yapmadım. O projeyi de hem makyajsız kapak fikri hem de sosyal bir fayda sağlanacağı için kabul ettim. Kapakta kullanılmak üzere şu an üzerimde olan tişörtü tasarladık. Geliri yetiştirme yurtlarındaki 18-24 yaş kızlarımızın eğitimlerine kaynak yaratan Nar Taneleri Projesi’ne aktarılacak. Network’lerden 29 TL’ye alınabiliyor.

“NE ŞAHANE” DENECEK GÜZELLİKTE DEĞİLİM

Size ‘seksi’ ve ‘masum’ sıfatlarını yakıştırıyorlar. Siz hangisini seçersiniz?

- Her oynadığım rolde başka bir şey lazım oluyor. Bugüne kadar keşfettiklerim ve bundan sonra keşfedeceklerim diyebilirim. Yani hepsi ve diğerleri!

Sizce kariyerinizde güzelliğin etkisi ne?

- Güzellikten öte; kameranın sevdiği, duygularını çekmeyi kabul ettiği gözler var ve ona sahip olmak bir şans.

Siz o şansa sahipsiniz…

- Evet. Tabii güzellik de bulunduğum alan için önemli. Ama dediğim gibi çok güzel biri kameranın karşısında şanslı olmayabilir. Yaşadığım bedeni seviyorum, olabildiğince iyi bakmaya çalışıyorum, kendimden mutluyum ama “ne şahane” denecek güzellikte bir kadın da değilim.

Güzellik çok çok önemli değil yani…

- Tabii önemli. Herkes güzel insana bakmayı sever. Çok güzel bir kız çocuğum olsun karşısına geçip bakayım istiyorum ben de!

Kuvvetler bu kadar mı ayrılmamalı?

Senelerdir dizi sektörünün kalbindesiniz. Nasıl bu sektör?

- Sekiz sene önce işe başladığım sektörle şimdi ulaştığı nokta arasında dağlar kadar fark var. İlk yıllarımda yokluk içinde setler yaşadım. Artık uluslararası düzeyde ticaretini yapabildiğimiz bir dizi sektörümüz var. Ama buna karşılık insan emeği ve zamanının bu kadar hunharca tüketilmesi konusuna itirazım var. Yine de saatler dışında şikayet etmemeliyim diye düşünüyorum.

Neden?

- Hayran olduğum Yeşilçam starlarıyla yıllar sonra dizi setleri sayesinde meslektaş olup sohbet edebildim. Hayalimiz olan mesleği yapıp iyi para kazanıyoruz. Çok sızlanırsak hayata ayıp olur.

‘Aşkı Memnu’ dizisindeki öpüşme, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ dizisindeki tecavüzde olduğu gibi tek bir sahnenizin üzerine günlerce konuşulması sizi nasıl etkiliyor?

- Tabii bazı noktalarda gereğinden fazla büyütüldüğünde ve kullanıldığında ben de muhalefet ediyorum ama fazla da ilgilenmiyorum artık. Cinsellik meselesini olağanlaştıramamış bir toplumuz.

Açar mısınız?

- Sokakta bir adamın diğerinin burnunu kırması normal bir hikayeyken otobüs durağında öpüşen bir çiftin yaşadığı ayıp bir hikâye olarak görülüyor. Kavga eden olağan; diğeri değil. Şiddet dolu bir temas sevgi dolu bir temastan daha olağan!

Yorumlara takılıp asla böyle sahnelerde oynamam dediğiniz oldu mu?

- Dünyayla kıyasladığınız öyle çok da atla deve sahneler çekmiyoruz. Sadece bizim için cesur sahneler bunlar. Doğru insanlarla çalışınca gereğine göre davranıyorlar ve büyük sıkıntılar yaşamıyorum. Adı ‘Yasak Aşk’ olan bir iş çekiyorduk, cinsellik önemliydi. Yasak aşkı çekerken sevişme sahnesinin olmaması bence daha tuhaf. Kadın suistimal edilmediği sürece benim içim rahat.

Muhteşem Yüzyıl’a ve diğer dizilere devlet müdahalesine nasıl bakıyorsunuz?

- Kuvvetler bu kadar mı ayrılmamalı? Bilemedim. Bu ülke, bir gün kanaat hukukuyla yönetilirse mutlu olacak mıyız, göreceğiz. Huzurla işlerimizi yapabiliyor olacak mıyız? Ya da yıllar sonra otosansür tercihlerimize dönüp bakınca kendimizle hala gurur duyuyor olacak mıyız? Düşünmek lazım. Kurmaca bir tv dizisi, bir köşe yazısı ya da bir karikatür neden bu denli önemli olsun ki!

Peki hayatınızda siyasetin yeri ne kadar?

- Birilerinin adıma aldığı kararları tabii takip ediyorum. Çok negatif duygulara kapıldığım zamanlarda mesafem biraz artıyor.

Türkiye’de yaşayıp burada oyunculuk yapmaktan memnun musunuz?

- Evet… Başka ülkelerle kıyasladığımda bazen “Bu haksızlık, başka ülkede şu işi yapıyor olsaydım başka türlü olurdum” dediğim olsa da, “daha doğuda, başka bir müslüman ülkede yaşıyor olsaydım zaten bu mesleği yapamayacaktım” diye düşünüyorum. Düşüncelerim isyan değil sadece bir hayıflanma olarak kalıyor.

Kendimi hiç çok önemsemedim

28 yaşındasınız. Genç yaşta şöhretle nasıl başa çıkılır?

- Hiçbir zaman kendimi çok önemseyen biri olmadım. Ayrıca kendimle ve yaptığım saçmalıklarla da çok dalga geçerim.

Nasıl yani kendinize hiç mi dışarıdan bakmadınız?

- Hayır. Yıllar içinde yaş aldım. Ufak ufak alanımın daraldığını hissettim. İnsanlar giderek daha çok tepki vermeye başladı, paparazziler yüzünden biraz elim kolum bağlandı. Ama varolan hayatımı sürdürdüm. Gerçekten içeriden böyle şeyler çok fazla hissedilmiyor.

Duygusal değişimler olmadı mı?

- Burada özetleyemeyeceğim kadar büyük değişimler… İyi ki oyuncuyum yoksa çok daha kısır bir sekiz sene geçirirdim. Oynamak beni çok zenginleştirdi.

Oyunculuğa bu kadar bağlanmak şizofrenik bir durum yarattı mı?

- Oyunculuğun akademik eğitimini almadım. Ağlama ya da kahkaha krizi oynamak için bir yol bulmam gerekiyordu. Elimde duygularımdan başka bir malzeme yoktu. İlk zamanlar kimyam karıştı, biraz kontrolü kaybettim ama geçti.

Bu projede Kenan ilk günden beri yanımda

Yine ekrana dönüyorsunuz. Bir gün sizin de yüzünüz eskir mi?

- Yüz eskimesini ilk yıllarda çok duyardım. Artık duymaz oldum. Sektörle beraber televizyon seyircisi de gelişti. Oyunculara performans odaklı bakmaya başladılar. Eskitmekten ziyade “bakalım değişebilecek mi?” diye bekliyorlar.

İşleriniz hep yüksek reyting alıyor. Sizce nedir bunun sırrı?

- Televizyon için oyuncu, yemeğin sosu. İştah açar, lezzet arttırır ama tek başına doyurmaz. Oyuncular için bir yılda dengelerin değiştiğini görüyoruz; parlak bir projenin üzerine tutmayan bir iş gelebiliyor. Her an benim başıma da gelebilir. Hazırlıklıyım.

Akıl hocanız kim?

- Genelde kararlarımı tek başıma veriyorum ve seçimlerimde duygusal davranıyorum. Önce senaryoyu okuyor, üzerine bir gece uyuyorum ve ertesi gün ne hissedersem onu yapıyorum. Ama bu proje özelinde Kenan ilk günden beri çok yanımda.

Birlikte mi izlediniz?

- Evet. İzlemeye devam ediyoruz da.

Türkiye’nin kadın starı olarak anılıyorsunuz. Genç yaşta böyle bir patlamayı bekliyor muydunuz?

- İlk yıllarımda “Televizyon için olgunluk yaşları vardır. Belli bir yaştan sonra başrol oynarsın” diyorlardı.

Peki sonra bu söylenenler nasıl yıkıldı?

- Karşıma Tomris Giritlioğlu çıktı. 20 yaşımda yüksek reytingli bir dizide başrol oynamaya başladım. Evet, normalden biraz hızlı gitti.

Yani hayaller gerçek mi oldu?

- Hep “hayat bana hayal bile edemeyeceğim şeyler versin” diye dileklerde bulunurum. O yüzden canımı acıtırken sert gelse de çoğu zaman hayal bile edemeyeceğim gibi oluyor.

Ekranın kadın ‘star’ı denirken siz kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?

- Sıralamalar yapmaktan hoşlanmıyorum ama evet popülerim, popülerleştim. Yalnız ‘star’ kelimesini başkaları gelip yakanıza takar. Ben henüz kendim için kullanamıyorum. Yola ünlenmek için değil oynamak için çıktım. Çocukluğumdan beri hayalim buydu.

Eğer oyuncu olmasaydınız ne olurdunuz?

- İşletme okuyordum. Muhtemelen ofis kadını olacaktım!

Kendimi anlatmaya ihtiyacım yok bunun konforunu yaşıyorum

Türkiye’nin en çok konuşulan ama en az konuşan kadını olarak anılıyorsunuz. Neden röportaj vermiyorsunuz?

- Sinemaya bir iş yaptığınızda duyurmaya daha çok ihtiyaç olabiliyor ama televizyon projeleri zaten insanların evine gidiyor. Bir de kendimle ilgili “Bakın ben bunu yapıyorum, bunu da yapıyorum” diye kapı kapı gezip anlatmaya ihtiyacım kalmıyor ve bunun konforunu yaşamayı seviyorum. Bir de sürekli bana, beni soruyorlar. Ne kadar insanı ilgilendiriyor, ne kadar insanı ilgilendirmiyor gerçekten bilmiyorum.

Dışarıdan cool ve snob bir duruşunuz var...

- Bilmem öyle mi?

Peki ruh haliniz nasıldır?

- Değişkenim, modumun çabuk değiştiği zamanlar oluyor.

Neler değiştirir modunuzu?

- Bilmem. Kolay değişir. Neşeliyim de melankoliğim de... Tek bir şeye indiremiyeceğim kadar değişken biriyim.

Hadi o klasik soruyu sorayım: Hayat mottonuz var mı?

- Kendime sık sık “Herkes hak ettiğini yaşar” diyorum. Bu yüzden insanlara hakettiği gibi davranmaya çalışıyorum. Böyle olunca onlardan da pozitif geri dönüşler alıyorum. Aslında sanatı bilsin bilmesin her insanın kendi sanatını yaptığını düşünüyorum.

Nasıl yani?

- ‘Başrol olmak’ denen fikirden yola çıkarsak herkesin kendi hayatının başrolü olduğu fikriyle çok barışığım. Saygılı davranmaya çalışıyorum ve bu sayede rahat ediyorum.

HİÇKİMSENİN GÖZÜNÜ OYMAK İSTEMİYORUM

Çok dostunuz var mı?

- Her şeyini sansürsüzce anlatabileceğin kaç dostun olabilir? Ruhunu çıplaklığıyla gösterebileceğin, yanında bağıra bağıra ağlayabileceğin insanlar dostundur. O yüzden fazla kalabalık değiller.

Belçim Bilgin ve Esra Dermancıoğlu gibi yakın oyuncu dostlarınız var. “Sanatçıdan dost olmaz” derler. Sizde tam tersi mi işliyor?

- Evet. Bu sloganla büyüdük ama biz dostluklar kurabiliyoruz.

Gazetelere yansıdığı gibi yeni nesil kadın oyuncular arasında rekabet yok mu yani?

- Bizim kuşakta rekabet sadece profesyonel anlamda var. Ben hiç kimsenin gözünü oymak istemiyorum. İçimde hiç öyle bir dürtü yok. Özgü’yle (Namal) röporajında adım geçmiş, ben de çekinmiyorum aynısını söylemeye: “Severim Özgü’yü, tatlı ve yetenekli kadındır!”

Peki aynı dönemde dizileriniz başlayacağı için Tuba Büyüküstün’le kıyaslanma mevzusu…

- Biz hiç o konulara girmediğimiz ve malzeme vermediğimiz için sanırım bu kıyaslamalar magazinel açıdan eskisi kadar köpürmüyor.

Biraz önce “bağıra bağıra ağladığımda kız arkadaşlarım yanımda olur” dediniz. Çok ağlar mısınız?

- Evet, hem çok ağlar hem çok gülerim. Beni her şey ağlatabilir. Mutluluktan da çok ağlarım!

Steril bir hayat yaşadım

Sporcu bir anne-babanın kızı olmak hayatınıza nasıl yansıdı?

- Disiplini iyi öğrettiler. Hayata o noktadan bakan insanların çocuğu olmanın faydası büyük. Bedenimi çalıştırmam konusunda hep teşvik ettikleri için şanslıyım.

Ankara’da büyüdünüz. Bürokrat şehri derler. Bir genç kız için nasıldı?

- Çok steril ve az tehlikeli bir hayat yaşadım.

Steril ortamla kast ettiğiniz ne?

- Başa çıkmamız gereken entrikalar, hatta sigara içen arkadaşım bile yoktu. Şimdi İstanbul’da insanlar çocuklarıyla ilgili uyuşturucuya dair bile kaygılar yaşayabiliyor. Onun dışında bir gün Zerrin Tekindor, “Ankara’da güzel düşünülür” demişti. Gerçekten de öyle. Daha çok düşünüp okuyorsunuz.

ANKARA SONRASI İSTANBUL İYİ BİR KOMBİNASYON

Ankara sonrası İstanbul’un karmaşası nasıl geldi?

- İstanbul’da yaşamayı çok seviyorum. Orada büyüyüp buraya geldiğim için şanslıyım. İyi bir kombinasyon.

Ailede oyuncu yok. Size nereden bulaştı?

- Çocukluk hayallerimden. Elimde deodorant şişesi şarkı söylerdim. Ayna karşısında kendimce roller yapardım. Zaten çocuk, bilinçaltı seçimleriyle yeteneklerine evriliyor.

Peki neden konservatuvara gitmeyip işletme okudunuz?

- Sayısal öğrencisiyken seçebileceğim en sözel bölümdü. Üniversitede önümde bir kalkülüs kitabıyla “Ben ne yapıyorum” dediğim günden kısa bir süre sonra hayatımın yönü değişti.

Ardından yarışma ve başroller... Peri masalı gibi bir hayat… Buz dağının görünmeyen kısmında neler var?

- Onları tabii ki anlatmayacağım. Bir sürü kırılma dökülme ve bolca sabır var. Bir de azim.

Beraber çok eğleniyoruz

Siz oyuncusunuz, Kenan Doğulu müzisyen. Evde sürekli oyunculuk ve müzikten bahseden sıkıcı bir hayatınız mı var?

- Yok canım; neden sıkıcı insanlar olalım? Beraber çok eğleniyoruz. Zaten kim sadece iş konuşur ki? Tek notaya basarak yaşayan insanlar olmamız söz konusu değil.

Peki birbirinizi besliyor musunuz?

- Bilmediğiniz bir alanda size bir şeyler öğreten birinin varlığı güzel bir şey. Senin seçemeyeceğin bir filmin DVD’sini seçen ya da senin hiç bilmediğin bir müzisyenin albümünü koyup dinletecek birinin varlığı iyi bir şey. Bu sadece aşk ilişkisi için geçerli de değil.

Sürekli çıkan “Kaçtılar, yakalandılar” haberlerini birlikte okurken nasıl tepkiler veriyorsunuz?

- Üzerine yazılacak hiçbir şey bulamayınca uydurulan yalan haberlere üzülüyoruz. Ama onun dışındaki haberlerle hepimiz dalga geçiyoruz. Küçücük bir şeyin çok büyümesi üzerinden şakalar yapıyoruz. Kenan’la magazin programları dublajlarının taklitlerini yaparak gülüyoruz: “Ünlü popçu ve güzel oyuncu” diye seslendiriyoruz.

Bu yaz Kenan Doğulu’nun konserinde bir kere göründünüz. Sonra hep kulisteydiniz. Çıkan haberler yüzünden mi?

- Evet artık koltukta oturmayacağım. Konserdeki o resimler yeni albümdeki en sevdiğim şarkı çalarken çekilmiş. Ellerim havada tempo tutuyorum. O gece şarkı ilk kez söyleniyor ve orada şarkıyı bilen orkestra dışında tek benim. Diğer insanlar şarkıyı bilmedikleri için duruyorlar. Sonra kocaman resimler çıkıyor. Bir daha olsun istemiyorum bu yüzden kulisten çıkmayacağım.

En sevdiğiniz şarkısı hangisi?

- Bu albümünde ‘Aşka Türlü Şeyler’ ve ‘Hayırdır İnşallah’.

Size yazılan var mı?

- O kadarını söylemem artık! Bunu albümün sahibi cevaplar!

“Starlar evlenince hayranlarını kaybeder” derler. Sizin evliliğe bakışınız nasıl?

- Buna inanmıyorum. Neye göre, kime göre bu kurallar? İçinden nasıl geliyorsa, kim ne istiyorsa o formatta yaşamalı. Benim seçimime gelince... Türkiye’nin evlilik dışı çocuk doğurulacak bir ülke olduğunu düşünmüyorum.

Kaç çocuk olsun?

- Kızım olsun istiyorum ama erkek çocuk da istiyorum! Bir ondan, bir ondan mümkünse.

Beren Saat’in şehir efsanelerine cevabı

* Dizileri perşembe akşamları yayınlansın ister: Öyle totemlerim yok.

* Ona menajeri bile ulaşamaz. Sadece mesajla cevap verir: Gerektiğinde tabii telefonla konuşuyorum ama ben yazmayı daha çok seviyorum. Mesajlaşmayı tercih ediyorum.

* Bir dergi önüne dünya haritasını koyuyor. Nerede ve nasıl istersen çekim yapacağız diyorlar ama yine de ikna edemiyorlar: Beni kimin, nereye götürdüğüyle bu işlerin ilgisi yok. Örneğin son dergi röportajımda bana bir proje sundular. Fikirle alakası var.

* Dizi partnerlerini Beren Saat seçer: Cast çalışmalarına senden başlandığı için devam eden süreçte yapımcınla duygularını paylaşabiliyorsun. Doğru insanlarla çalışınca zaten doğru cast’ın bir parçası oluyorsun. Ama bugüne kadar hiçbir oyuncu için istemem demişliğim yoktur.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!